Otizm Spektrumundaki Yetişkinlerin (özellikle zihinsel engeli olmayanların) Ruh Sağlığı Hizmetlerine Erişimindeki Engeller
Bu metin, otizm spektrumundaki yetişkinlerin (özellikle zihinsel engeli olmayanların) ruh sağlığı hizmetlerine erişimindeki engelleri ele alan kapsamlı bir araştırma makalesinin özetidir. Makale, Almanya’da 498 psikoterapistin otizm hakkındaki bilgi düzeylerini, teşhis ve tedavi yeterliliklerini ve bu faktörlerin otistik bireyleri tedavi etme istekliliklerini incelemiştir. Çalışma, otistik bireylerle bilim insanlarının işbirliği yaptığı katılımcı bir araştırma grubu (Otizm Araştırma İşbirliği – AFK) tarafından yürütülmüştür ve 26 Kasım 2021’de çevrimiçi olarak yayımlanmıştır (DOI: https://doi.org/10.1177/13623613211057973).
Araştırma Amacı ve Yöntem
Çalışmanın temel hedefi, otistik yetişkinlerin ruh sağlığı hizmetlerinden yeterince faydalanamamasının altında yatan nedenleri anlamak ve bu durumun psikoterapistlerin eğitim ve uzmanlık eksiklikleriyle ilişkisini ortaya koymaktır. Otizm spektrumundaki bireylerin yaklaşık %1’lik bir yaygınlığa sahip olduğu ve %46’sının ortalama veya üstü entelektüel yeteneklere sahip olduğu göz önüne alındığında, bu grup için ruh sağlığı desteğinin önemi büyüktür. Araştırma, psikoterapistlere çevrimiçi bir anket uygulayarak otizm bilgilerini (14 soruluk bir ölçekle ölçülmüştür) ve diğer teşhisler (DEHB, borderline kişilik bozukluğu, depresyon, yeme bozuklukları vb.) ile karşılaştırmalı yeterliliklerini değerlendirmiştir. Anket, Ağustos 2016-Ocak 2017 arasında toplanmış ve katılımcıların çoğunluğu kadın (%75,1) olup ortalama tedavi deneyimi 11,5 yıldır.
Ana Bulgular
- Eğitim ve Bilgi Eksikliği: Psikoterapistlerin %53’ü otizm konusunda çok az eğitim aldığını (kendi bildirimleriyle <10/100 puan) belirtirken, yalnızca %2’si yüksek eğitimli olduğunu ifade etmiştir. Otizm bilgisi puanı ortalaması 8,3/14 olarak ölçülmüş; bu, katılımcıların otizmin doğası, etiyolojisi ve yaygın yanlış anlamalar (örneğin, otizmin aşılarla ilişkili olduğu inancı %43) hakkında ciddi bilgi açıklıkları olduğunu gösteriyor. Bu durum, otizm eğitiminin psikoterapi müfredatlarında yeterince yer almadığını ve genellikle çocukluk dönemiyle ilişkilendirildiğini düşündürüyor.
- Teşhis ve Tedavi Yeterliliği: Otizm teşhis ve tedavi yeterliliği, diğer teşhis gruplarına kıyasla belirgin şekilde düşük bulunmuştur. Örneğin, borderline kişilik bozukluğu (%76 teşhis deneyimi) ve yeme bozuklukları (%67,3 teşhis deneyimi) gibi alanlarda deneyim daha yüksekken, otizmde teşhis deneyimi %21,1 ve tedavi deneyimi %29’da kalmıştır. Bu, terapistlerin otizmi doğru teşhis etme ve tedavi etme konusunda kendine güveninin eksik olduğunu ve bu popülasyonu uzmanlara yönlendirme eğiliminde olduğunu ortaya koyuyor.
- Yanlış Anlamalar ve Tutumlar: Katılımcıların %57’si otistik bireylerin çoğunun zihinsel engelli olduğunu düşünürken, %34’ü otizmin bağlanma sorunlarından kaynaklandığına inanmıştır. Bu modası geçmiş ve damgalayıcı inanışlar, terapistlerin otistik bireyleri yanlış algılamasına ve uygun destek sunamamasına yol açabilir. Örneğin, sosyal etkileşim zorluklarını otizmin bir özelliği olarak değil, kişisel bir eksiklik olarak görme eğilimi, terapötik ilişkinin kalitesini olumsuz etkileyebilir.
- Tedavi İsteği ve Eğitime İlgi: %70,7’si otistik bireyleri tedavi etmeye açık olduğunu belirtmiş, ancak bu isteklilik genellikle ek eğitimle koşullu hale gelmiştir. %74’ü sürekli eğitim (CE) almakla ilgilenirken, yalnızca %14,9’u bunu gerçekleştirmiştir. Bilgi düzeyi ile tedavi istekliliği arasında pozitif bir ilişki bulunması, eğitimin bu engeli aşmada kritik bir faktör olduğunu gösteriyor.
Yorumlamalar
- Eğitimdeki Kör Nokta: Otizmin yetişkin psikoterapisi müfredatında ihmal edilmesi, terapistlerin bu popülasyona yönelik hazırlıksız kalmasına neden oluyor. DEHB ile benzer şekilde otizmin de yetişkinlikte önemli bir ruh sağlığı sorunu olduğu gerçeği, eğitim programlarının güncellenmesini gerektiriyor. Bu eksiklik, otistik bireylerin destekten yoksun kalmasının ötesinde, yanlış teşhis ve tedaviyle intihar riskini artıran eş zamanlı ruh sağlığı sorunlarının (depresyon %23, anksiyete %27) göz ardı edilmesine yol açabilir.
- Damgalama ve Algı Sorunları: Yanlış anlamalar, otistik bireylerin sosyal yetkinliklerini veya entelektüel kapasitelerini küçümsemeye neden oluyor. Bu, terapistlerin otistik bireyleri “tedavi edilemez” veya “uzmanlık gerektiren” bir grup olarak görmesine yol açarak, genel ruh sağlığı hizmetlerinden dışlanmalarına katkıda bulunuyor. Oysa araştırma, bilişsel davranışçı terapinin (BDT) bu bireylere fayda sağladığını gösteriyor.
- Umut Verici Gelişmeler: Terapistlerin büyük çoğunluğunun eğitime ilgi duyması, bu açığın kapatılabilir olduğunu işaret ediyor. Ancak mevcut CE programlarının yetersizliği ve erişim zorlukları, sistematik bir değişim gerektiriyor. Otizm topluluğunun katılımıyla geliştirilen bu çalışma, kapsayıcı bir yaklaşımın önemini de vurguluyor.
Sonuç ve Öneriler
Bulgular, otistik yetişkinlerin ruh sağlığı desteğine erişimindeki en büyük engelin terapistlerin bilgi ve uzmanlık eksikliği olduğunu doğruluyor. Bu durum, depresyon, anksiyete ve intihar riski gibi ciddi sonuçları olan bir “kör nokta” yaratıyor. Araştırmacılar, otizm eğitiminin psikoterapi müfredatına entegre edilmesi ve CE fırsatlarının artırılması gerektiğini savunuyor. Bu adımlar, otistik bireylerin yaşam kalitesini yükseltebilir ve ruh sağlığı hizmetlerini daha kapsayıcı hale getirebilir. Makalenin tamamı, detaylı veri ve ek materyaller için (https://doi.org/10.1177/13623613211057973) incelenebilir.