“Dindarlık Azalıyor, İnançsızlık Artıyor” Söyleminin Analizi Bölüm 1

Bu cümle — — sadece sosyolojik bir gözlem değil; aynı zamanda kültürel dönüşümün, varoluşsal kırılmaların ve benliğin yeniden yapılanmasının sinyalidir. Bu durumu multidisipliner bir bakışla ele alalım. 👇


🧠 1. Psikodinamik Açıdan: Tanrı’nın Gölgesini Kaybetmek

Freud’a göre Tanrı inancı, bireyin içindeki baba imgesinin yüceltilmiş halidir.
Toplumda dinin gerilemesi, otorite figürlerinin çözüldüğü, süperegonun işlevinin değiştiği bir döneme işaret eder.
Bu da bireyde:

  • Kimlik dağılması,
  • Boşluk duygusu,
  • Ya da tersine, libidinal özgürleşme yaratır.

Dindarlık azaldığında yalnızca Tanrı değil, bireyin içsel düzenleyicisi de yerinden oynar.


🌀 2. Lacan: İnanç, Arzunun Örtüsüdür

Lacan’a göre Tanrı, “Büyük Öteki”dir.
İnanç, öznenin arzusu ile gerçeklik arasındaki boşluğu dolduran simgesel bir yapıdır.
Bu yapı çöktüğünde, arzu doğrudan anlamsızlıkla, hiçlikle, hatta jouissance (haz-ağrı karışımı şiddetli deneyim) ile karşı karşıya kalır.
İnançsızlık burada bir özgürlük değil, travmatik açıklıktır.


📉 3. Nietzsche: ”Tanrı Öldü”, Peki Ya Değerler?

Nietzsche’nin meşhur sözü:

“Tanrı öldü ve onu biz öldürdük.”
Burada Tanrı’nın ölümü, sadece dinin değil, mutlak değerlerin, hakikat anlatılarının ve kolektif yön bulma biçimlerinin çöküşüdür.

Sonuç: nihilizm.
İnançsızlık artarken, onun yerine geçen şey tüketim, performans, gösteri kültürü oluyor.


🏛️ 4. Foucault: Dinin Yerini Alan Disiplin Biçimleri

Dindarlık azalırken, toplum ahlaki düzenleyiciye başka biçimlerde sahip olur:

  • Gözetim,
  • Beden politikaları,
  • Normalleştirme mekanizmaları…

İnançsızlık, özgürlük değil, yeni bir iktidar rejiminin kurulması anlamına da gelebilir.
Foucault için “inançsız birey”, bir özgür özne değil; yeni disiplin biçimlerine daha açık bir özne olabilir.


📊 5. Sosyolojik ve Kültürel: Modernitenin Boşlukları

Modernite:

  • Bilgiye erişimi kolaylaştırdı,
  • Bireyselleşmeyi yüceltti,
  • Ama aynı zamanda topluluk bağlarını kopardı,
  • Ritüelleri değersizleştirdi.

Dindarlığın azalması, bu atomize olmuş bireyde aidiyet yoksunluğu, ritüel eksikliği ve anlam krizini de tetikliyor.
İnançsızlık arttıkça sadece dogmalar değil, duygusal haritalar da yok oluyor.


🔮 6. Zizek: İnançsızlığın Sahte Sekülerliği

Zizek’e göre modern toplumda insanlar dine inandıklarını söylemezler, ama tıpkı dindar gibi davranmaya devam ederler:

  • Komplolara inanırlar,
  • Ritüelleri başka formlarda sürdürürler (örneğin sosyal medya ritüelleri),
  • “Tanrı yok” derken bile bir tür “büyük öteki”ye yatırım yaparlar (devlet, bilim, algoritma).

Yani inançsızlık artıyor gibi görünse de, inancın yapısı yer değiştiriyor.


🔚 Sonuç:

“Dindarlık azalıyor, inançsızlık artıyor” demek, hakikatin, anlamın ve aidiyetin yeni biçimlere taşındığını da ima eder.
Bu sadece bir reddediş değil; bir arayış, bir dağılma ve yeniden yapılanmadır.
Sorulması gereken şudur:

İnsan neye inanmayı bıraktı?
Ve şimdi neye inanmayı seçiyor?