Dijital Çağda Gözetim İktidarının Evrimi: Panoptikondan Algorithmik Kontrole
Panoptikonun Dijital Dönüşümü ve Genişleyen Sınırları
Foucault’nun 18. yüzyıl hapishane tasarımı olarak tanımladığı panoptikon, günümüzde dijital alanda çok daha karmaşık bir forma büründü. Jeremy Bentham’ın orijinal tasarımında, tek bir gözetleyicinin çok sayıda mahkumu gözlemlemesi esas alınmıştı. Modern dijital panoptikon ise merkezi olmayan, çok katmanlı ve sürekli genişleyen bir yapıya sahip. Akıllı şehirlerdeki yüz tanıma sistemleri, sosyal medya platformlarının davranışsal izleme teknikleri ve giyilebilir teknolojilerin sağlık verilerini toplaması, panoptik gözetimin sınırlarını fiziksel mekanlardan dijital dünyaya taşıdı. İlginç olan, bu sistemlerin çoğunun bireyler tarafından gönüllü olarak benimsenmesi ve hatta talep edilmesi.
Gönüllü İtaat Mekanizması Olarak Dijital Yaşam
Orwell’in 1984’ündeki Big Brother figürü ile günümüz dijital gözetimi arasındaki temel fark, zorlama yerine gönüllülük esasına dayanmasıdır. Žižek’in ideoloji teorisi, bu durumu “kendiliğinden boyun eğiş” olarak açıklar. İnsanlar, sosyal medya beğenileri, arama motoru sorguları ve konum verileriyle sürekli olarak kendilerini ifşa ederler. Bu süreçte, gözetimin varlığı bir tehdit olarak değil, kişiselleştirilmiş hizmetlerin bedeli olarak sunulur. Örneğin, akıllı ev aletleri kullanıcıların günlük rutinlerini kaydederken, kullanıcılar bu durumu konfor artışı olarak algılar. Bu, modern iktidarın en önemli başarısıdır: bireyleri özgür olduklarına inandırarak kontrol etmek.
Mitoloji ve Teknolojinin Gözetimdeki Keskin İlişkisi
Antik çağlardaki tanrısal göz kavramı ile günümüz dijital gözetimi arasında dikkat çekici benzerlikler bulunur. Yunan mitolojisindeki Argos Panoptes (her şeyi gören) ve Mısır mitolojisindeki Horus’un gözü gibi semboller, mutlak görme yetisine sahip tanrısal varlıkları temsil ederdi. Modern dijital gözetim sistemleri de benzer bir “her şeyi görme” iddiası taşır. Ancak bu kez tanrısal nitelikler algoritmalara ve yapay zekaya devredilmiştir. Google’ın “Tanrı gibi bilgiye sahip olma” hedefi, bu durumun en açık ifadesidir. Mitolojik dönemde korkuyla karışık saygı uyandıran tanrısal göz, bugün büyük veri şirketlerinin elinde ticari bir meta haline gelmiştir.
Disiplin Toplumundan Kontrol Toplumuna Geçişin Anatomisi
Foucault’nun disiplin toplumu analizi, Deleuze’ün kontrol toplumu kavramıyla güncellenmelidir. Endüstriyel çağda fabrikalar, okullar ve hapishaneler disiplin mekanizmalarının başlıca araçlarıydı. Dijital çağda ise kontrol, çok daha akışkan ve görünmez biçimler alır. Kredi skorları, sosyal medya etkileşimleri ve online alışveriş alışkanlıkları üzerinden işleyen bu sistem, bireyleri doğrudan cezalandırmak yerine, belirli davranış kalıplarına yönlendirir. Örneğin, Çin’de uygulanan sosyal kredi sistemi, vatandaşların her hareketini puanlandırarak “iyi vatandaş” profiline uygun davranışları teşvik eder. Bu durum, Žižek’in “ideolojik fantazi” kavramını doğrular niteliktedir: sistem, bireylere özgür seçim yaptıklarını düşündürürken aslında önceden belirlenmiş parametreler içinde hareket etmelerini sağlar.
Dijital Gözetime Karşı Direnişin Olanakları ve Sınırları
Gözetim kapitalizmi karşısında direniş stratejileri geliştirmek giderek zorlaşmaktadır. Geleneksel mahremiyet koruma yöntemleri (VPN kullanımı, şifreleme araçları) bireysel düzeyde kısmi koruma sağlasa da, sistemin bütününe meydan okuyamaz. Bu noktada kolektif hareketler ve yasal düzenlemeler önem kazanır. Avrupa Birliği’nin Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) gibi girişimler, şirketlerin veri toplama pratiklerine sınırlar getirmeye çalışır. Ancak bu tür düzenlemelerin etkinliği, küresel teknoloji devlerinin ekonomik gücü karşısında sınanmaktadır. Žižek’in “radikal eylem” çağrısı bu bağlamda yeni bir anlam kazanır: gözetim sistemlerini altüst etmek yerine, onların işleyiş mantığını değiştirmeye yönelik politik mücadeleler önem taşır.
Gözetim ve Özgürlük Arasındaki Çağdaş Diyalektik
Modern toplumun en büyük paradoksu, gözetim sistemlerinin hem özgürlükleri kısıtlaması hem de özgürlük vaadiyle sunulmasıdır. Yüz tanıma teknolojileri “daha güvenli şehirler”, algoritmik filtreleme “kişiselleştirilmiş deneyimler” vaat eder. Bu durum, Foucault’nun “iktidarın üretken doğası” tezini doğrular niteliktedir: modern iktidar yalnızca yasaklamaz, aynı zamanda belirli öznellik biçimlerini üretir. Dijital gözetim, bireyleri “serbest bırakırken” aynı anda belirli davranış kalıplarına hapseder. Örneğin, sosyal medya algoritmaları kullanıcıları belirli içerik türlerine yönlendirerek düşünce dünyalarını sınırlandırır. Bu açıdan bakıldığında, dijital gözetim çağında özgürlük ve kontrol arasındaki sınırlar giderek bulanıklaşmaktadır.
Gelecek Senaryoları: Distopyadan Ötesi
Dijital gözetimin geleceği, teknolojik gelişmeler ve toplumsal tepkiler arasındaki gerilimle şekillenecek. Yapay zeka ve makine öğrenmesindeki ilerlemeler, gözetim sistemlerinin tahmin ve manipülasyon kapasitesini artırıyor. Buna karşılık, dijital haklar hareketleri ve etik yapay zeka tartışmaları yeni denge arayışlarını gündeme getiriyor. Foucault ve Žižek’in teorik mirası, bu süreçte kritik bir perspektif sunmaya devam edecek. Gözetim toplumunun nihai kaderi, teknolojik determinizmden çok, insanların bu sistemlerle kurduğu ilişkinin niteliğine bağlı görünüyor.


