Otistik Davranışların Biyometrik Gözetimde Şüpheli Olarak İşaretlenmesi: İnsanlığın Yeni Sınavı
Biyometrik gözetim, modern toplumların güvenlik, kontrol ve düzen arayışında geliştirdiği en karmaşık araçlardan biridir. Yüz tanıma sistemlerinden davranış analitiğine kadar uzanan bu teknolojiler, bireylerin fiziksel ve davranışsal özelliklerini inceleyerek “normal” ile “anormal” arasında keskin bir ayrım çizer. Ancak bu ayrım, özellikle nöroçeşitlilik bağlamında, otistik bireylerin davranışlarını “şüpheli” olarak işaretleme riski taşır. Bu metin, otistik davranışların biyometrik gözetim sistemlerinde nasıl yanlış anlaşılabileceğini, bu durumun birey ve toplum üzerindeki etkilerini derinlemesine inceler.
Davranışın Algoritmik Okunması
Biyometrik gözetim sistemleri, bireylerin hareketlerini, jestlerini ve yüz ifadeleri gibi verileri matematiksel modellere dönüştürür. Otistik bireylerin sıkça sergilediği tekrarlayıcı hareketler (stimming), göz temasından kaçınma ya da alışılmadık sosyal tepkiler, bu sistemlerde “sapma” olarak kodlanabilir. Algoritmalar, insan davranışını standart bir kalıba indirgediğinde, nöroçeşitli bireylerin doğal ifadeleri “tehdit” ya da “anormallik” olarak sınıflandırılabilir. Örneğin, bir otistik bireyin kalabalık bir alanda tekrarlayıcı el hareketleri yapması, sistem tarafından “şüpheli” bir davranış olarak algılanabilir. Bu durum, teknolojinin tarafsız gibi görünen yüzünün aslında önyargılarla dolu olduğunu gösterir. Algoritmalar, yalnızca programlayıcıların ve veri setlerinin öznel varsayımlarını yansıtır; bu da otistik bireylerin sistematik olarak yanlış anlaşılmasına yol açar.
İnsanlığın Kontrol Aygıtları
Biyometrik gözetim, bireyleri birer veri noktasına indirgeyerek insanlığı bir makineleştirme sürecine tabi tutar. Otistik bireylerin davranışları, bu kontrol aygıtlarının soğuk merceğinde, toplumsal normlara uymayan bir “ariza” olarak görülebilir. Foucault’nun panoptikon kavramı burada anlam kazanır: Sürekli izlenme hissi, bireyleri kendi davranışlarını sansürlemeye iter. Otistik bireyler için bu, zaten karmaşık olan sosyal dünyada ek bir baskı yaratır. Kendilerini “normal” gibi göstermeye zorlanmaları, kimliklerini ve özgünlüklerini bastırmalarına neden olabilir. Bu durum, bireysel özgürlüğün değil, yalnızca sistemin istediği uyumluluğun ödüllendirildiği bir toplum yaratır. Otistik bireylerin “şüpheli” olarak işaretlenmesi, yalnızca teknolojik bir hata değil, aynı zamanda insan çeşitliliğini yok sayan bir toplumsal başarısızlıktır.
Etik Sınırların Bulanıklaşması
Biyometrik gözetim, etik bir ikilem sunar: Güvenlik adına bireysel özgürlüklerden ne kadar feragat edilebilir? Otistik bireylerin davranışlarının yanlışlıkla şüpheli olarak işaretlenmesi, bu teknolojinin masumiyet karinesini ihlal ettiğini gösterir. Bir otistik bireyin, örneğin havalimanında yüz tanıma sistemine yakalandığında yanlış bir alarm tetiklemesi, yalnızca utanç verici bir deneyim değil, aynı zamanda potansiyel olarak özgürlük kısıtlayıcı bir durum yaratabilir. Bu tür sistemler, bireylerin mahremiyetini ihlal ederken, nöroçeşitliliği bir tehdit olarak kodlayarak toplumsal damgalanmayı derinleştirir. Etik bir toplum, teknolojinin bu tür kör noktalarını sorgulamalı ve bireylerin farklılıklarını cezalandırmak yerine kucaklamalıdır.
Toplumun Gelecekteki Yüzü
Biyometrik gözetim toplumu, insan davranışlarını bir makinenin gözünden yeniden tanımlar. Bu yeniden tanımlama, otistik bireylerin toplumsal alanda nasıl algılandığını ve kabul gördüğünü derinden etkiler. Eğer bir algoritma, otistik bir bireyin davranışını “tehlikeli” olarak sınıflandırırsa, bu birey toplumsal dışlanmaya maruz kalabilir. Gelecekte, bu tür sistemlerin yaygınlaşması, nöroçeşitliliğin bir zenginlik olarak değil, bir risk olarak görülmesine yol açabilir. Bu, insanlığın empati ve anlayış kapasitesini tehdit eden bir dönüşümdür. Toplum, teknolojiyi bir ayna olarak kullanıyorsa, bu aynanın yalnızca “normal” olanı yansıtması, insanlığın kendi çeşitliliğine yabancılaşmasına neden olur.
Dilin ve Anlamın Dönüşümü
Biyometrik gözetim, yalnızca davranışları değil, aynı zamanda dilin ve anlamın kendisini de yeniden şekillendirir. “Şüpheli” kelimesi, otistik bireylerin doğal davranışlarını tanımlamak için kullanıldığında, bu bireylerin toplumsal algısı kirlenir. Dil, bir toplumu bir arada tutan en güçlü araçlardan biridir; ancak bu dil, teknoloji aracılığıyla manipüle edildiğinde, otistik bireylerin kendilerini ifade etme hakkı ellerinden alınabilir. Örneğin, bir otistik bireyin stimming hareketleri, bir makine tarafından “tehdit sinyali” olarak kodlandığında, bu davranışın kişisel ve duygusal anlamı yok sayılır. Bu, bireyin kendi varoluşsal dilinin susturulmasıdır; bir anlamda, insanlığın kendi hikâyesini yazma yeteneğinin gasp edilmesidir.
İnsanlığın Ortak Sınavı
Otistik davranışların biyometrik gözetimde şüpheli olarak işaretlenmesi, yalnızca teknolojik bir sorun değil, aynı zamanda insanlığın ortak bir sınavıdır. Bu sınav, toplumun farklılıkları nasıl kucaklayacağını, teknolojiyi nasıl insanileştireceğini ve özgürlük ile kontrol arasında nasıl bir denge kuracağını belirleyecektir. Otistik bireylerin davranışlarını yanlış anlamak, yalnızca bir algoritmanın hatası değil, insanlığın empati ve adalet anlayışındaki bir eksikliktir. Bu durum, teknolojinin insan ruhunu anlamaktan ne kadar uzak olduğunu ve insanlığın kendi çeşitliliğini kutlama sorumluluğunu hatırlatır. Toplum, bu sınavda ya farklılıkları bir tehdit olarak görecek ya da onları insanlığın zengin bir parçası olarak kabul edecektir.