Bihruz Bey ve Postmodern Anti-Kahramanlar: Kimlik Krizi Üzerine Bir Karşılaştırma

Recaizade Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası adlı eserindeki Bihruz Bey’in Batı taklitçiliği ve kimlik bunalımı, Edward Said’in Oryantalizm kavramı üzerinden incelendiğinde, Osmanlı modernleşme sürecinin çelişkili doğasına dair derin bir eleştiri sunar. Bihruz’un kişiliğinde somutlaşan bu çelişkiler, Hakan Günday’ın Kinyas ve Kayra romanındaki postmodern anti-kahramanların kimlik krizleriyle paralellikler taşır. Her iki eser de bireyin toplumla, kültürle ve kendi benliğiyle olan çatışmasını farklı bağlamlarda ele alır. Bu metin, Bihruz Bey’in Batı taklitçiliğini ve kimlik bunalımını Said’in Oryantalizm lensinden değerlendirirken, Kinyas ve Kayra’daki anti-kahramanların postmodern kimlik krizleriyle karşılaştırmalı bir analiz sunar. Aşağıda, bu iki metnin çok katmanlı bir incelemesi yapılmaktadır.

Bihruz Bey’in Batı Taklitçiliği ve Oryantalizm

Recaizade Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası, Tanzimat dönemi Osmanlı toplumunun Batı’ya özenme eğilimini eleştirel bir bakışla işler. Bihruz Bey, bir paşa oğlu olarak, yarım yamalak bir eğitimle yetişmiş, Fransızca kelimelerle süslü konuşmaları ve alafranga yaşam tarzıyla dikkat çeker. Edward Said’in Oryantalizm kavramı, Batı’nın Doğu’yu ötekileştirerek kendi üstünlüğünü inşa ettiğini savunur. Bihruz, bu bağlamda, Batı’yı idealize ederek kendi kültürünü aşağılayan bir figür olarak ortaya çıkar. Said’in belirttiği gibi, Oryantalizm sadece Batı’nın Doğu’ya bakışı değil, aynı zamanda Doğuluların kendilerini Batı’nın gözünden görme biçimidir. Bihruz’un Fransızca konuşma çabası, lüks arabası ve gösterişli kıyafetleri, Batı’nın üstünlüğüne olan inancını yansıtır. Ancak, bu taklitçilik, onun kimliğini parçalar; ne tam anlamıyla Osmanlı ne de Batılı olabilir. Bihruz’un Periveş Hanım’a olan platonik aşkı, bu kimlik bunalımını derinleştirir; çünkü aşkı, gerçek bir duygudan çok, Batılı romantizm ideallerinin bir yansımasıdır. Bu durum, Bihruz’un kendi gerçekliğinden kopuşunu ve sahte bir kimlik inşa etme çabasını gösterir.

Kimlik Bunalımının Toplumsal Kökenleri

Bihruz Bey’in kimlik krizi, yalnızca bireysel bir mesele değil, aynı zamanda Tanzimat dönemi Osmanlı toplumunun modernleşme sürecindeki çelişkilerinin bir yansımasıdır. 19. yüzyıl Osmanlı’sı, Batı ile karşılaşmanın getirdiği kültürel ve sosyal dönüşümlerle sarsılmıştır. Bihruz, bu dönemde ortaya çıkan “alafranga” tipin bir karikatürü olarak, Batı’yı yüzeysel bir şekilde benimser. Onun Fransızca kelimelerle süslü konuşmaları, doğru düzgün çeviri yapamaması ve lüks tüketim alışkanlıkları, kültürel bir özenti içinde kaybolduğunu gösterir. Said’in Oryantalizm çerçevesinde, bu özenti, Doğuluların kendilerini Batı’nın “üstün” standartlarına göre yeniden inşa etme çabasını yansıtır. Bihruz’un kimlik bunalımı, bu özentinin bir sonucu olarak, ne Doğulu ne de Batılı olabilen bir “arada kalmışlık” halidir. Bu durum, onun toplumsal bağlardan kopuşunu ve bireysel bir yalnızlığa sürüklenmesini hızlandırır. Bihruz’un Periveş’e yazdığı mektup ve onun ölümüyle ilgili yalanlara kolayca inanması, bu bunalımın derinliğini ortaya koyar. Toplumsal olarak, Bihruz’un bu hali, Osmanlı elitinin modernleşme sürecindeki kimlik arayışının trajikomik bir portresidir.

Kinyas ve Kayra’da Postmodern Kimlik Krizi

Hakan Günday’ın Kinyas ve Kayra romanı, postmodern bir çerçevede bireyin kimlik krizini ele alır. Romanın anti-kahramanları Kinyas ve Kayra, modern dünyanın anlam arayışından uzaklaşmış, nihilist ve kaotik bir yaşam tarzını benimser. Postmodern kimlik, sabit bir benlik anlayışından ziyade, parçalanmış, akışkan ve çelişkili bir kimlik anlayışını ifade eder. Kinyas ve Kayra, toplumun dayattığı normlara karşı çıkar ve kendi anlamlarını yaratma çabasına girer. Ancak bu çaba, kaos, şiddet ve anlamsızlıkla sonuçlanır. Bihruz Bey’in aksine, Kinyas ve Kayra’nın kimlik krizi, modern dünyanın anlam kaybına bir tepkidir. Onların isyanı, Bihruz’un özentiliğinden farklı olarak, bilinçli bir reddediş üzerine kuruludur. Ancak her iki durumda da, bireyin kendi benliğini inşa etme çabası, toplumsal ve kültürel bağlamdan kopuşla sonuçlanır. Kinyas ve Kayra’nın dünyasında, kimlik, sürekli değişen ve yeniden inşa edilen bir yapıdır; bu da postmodern bireyin sabit bir merkeze sahip olamama durumunu yansıtır.

Bihruz ve Anti-Kahramanların Ortak Noktaları

Bihruz Bey ile Kinyas ve Kayra arasındaki paralellik, her iki karakter tipinin de kimliklerini dışsal bir referans çerçevesinde inşa etmeye çalışmasında yatar. Bihruz, Batı’nın kültürel üstünlüğüne inanarak kimliğini Fransızca kelimeler ve lüks tüketimle şekillendirirken, Kinyas ve Kayra, modern dünyanın anlamsızlığına karşı kendi kaotik anlamlarını yaratmaya çalışır. Her iki durumda da, birey, kendi özünü bulma çabasından çok, dışsal bir imgeye tutunur. Bihruz’un Batı taklitçiliği, Said’in Oryantalizm kavramıyla açıklanabilecek bir “öteki” algısına dayanırken, Kinyas ve Kayra’nın kimlik krizi, postmodern dünyanın sabit anlamlardan yoksunluğuna işaret eder. Her iki karakter de, kendilerini tanımlayacak sağlam bir zemin bulamaz. Bihruz’un Periveş’e olan aşkı, gerçek bir duygudan çok bir hayal ürünüdür; Kinyas ve Kayra’nın yaşam tarzı ise, anlam arayışının yerini kaosun aldığı bir boşluğu temsil eder. Bu bağlamda, her iki eser de bireyin kimlik arayışındaki başarısızlığını farklı dönemlerde ve bağlamlarda ele alır.

Dil ve Kimlik İnşası

Dil, hem Araba Sevdası hem de Kinyas ve Kayra’da kimlik krizinin önemli bir göstergesidir. Bihruz Bey’in Türkçe ve Fransızca karışımı konuşması, onun ne tam anlamıyla Osmanlı ne de Batılı olabilen kimliğini yansıtır. Bu dil kullanımı, onun kültürel bir ikilik içinde sıkışıp kaldığını gösterir. Said’in Oryantalizm kavramı, bu dilsel ikiliği, Doğuluların Batı’nın dilini ve kültürünü üstün görmesiyle açıklar. Bihruz’un Fransızca kelimelerle süslü konuşmaları, onun kendi diline ve kültürüne yabancılaşmasını temsil eder. Öte yandan, Kinyas ve Kayra’da dil, postmodern bir parçalanmışlık içinde kullanılır. Kinyas ve Kayra’nın diyalogları, kaotik, keskin ve ironiktir; bu, onların modern dünyanın anlam kaybına karşı geliştirdikleri bir savunma mekanizmasıdır. Her iki eserde de dil, bireyin kimlik krizini dışa vuran bir araçtır. Bihruz’un dilsel özentiliği, onun toplumsal statüsünü koruma çabasını yansıtırken, Kinyas ve Kayra’nın dili, toplumun normlarına karşı bir isyanı ifade eder.

Toplumsal Eleştiri ve Bireysel Yabancılaşma

Araba Sevdası ve Kinyas ve Kayra, toplumsal yapının birey üzerindeki etkilerini farklı bağlamlarda eleştirir. Bihruz Bey, Tanzimat dönemi Osmanlı toplumunun modernleşme sürecindeki yüzeyselliğini temsil eder. Onun Batı taklitçiliği, Osmanlı elitinin kültürel kimlik arayışındaki çelişkilerini yansıtır. Bu durum, bireyin toplumsal bağlamdan koparak kendi benliğini inşa etme çabasının başarısızlığını gösterir. Kinyas ve Kayra ise, postmodern dünyanın bireyi anlamsızlığa sürükleyen yapısını eleştirir. Kinyas ve Kayra’nın kaotik yaşam tarzı, modern toplumun bireye sunduğu anlam arayışının boşunalığını ortaya koyar. Her iki eserde de, bireyin toplumsal normlarla çatışması, kimlik krizini derinleştirir. Bihruz’un alafranga özentiliği, onun toplumsal statüsünü koruma çabasını yansıtırken, Kinyas ve Kayra’nın isyanı, toplumsal normlara karşı bir başkaldırıdır. Ancak her iki durumda da, birey, kendi kimliğini inşa etme sürecinde yalnızlığa ve yabancılaşmaya mahkûm olur.

Zaman ve Mekânın Kimlik Üzerindeki Etkisi

Zaman ve mekân, her iki eserde de kimlik krizinin şekillenmesinde önemli bir rol oynar. Araba Sevdası’nda, 19. yüzyıl İstanbul’u, Osmanlı’nın Batı ile karşılaşmasının getirdiği kültürel çalkantıların mekânıdır. Çamlıca, Bihruz’un kendini gösterme arzusunun sahnesi olur; ancak bu mekân, onun kimlik bunalımını da derinleştirir. Bihruz’un Çamlıca’da Periveş’e âşık olması, onun gerçeklikten kopuşunu simgeler. Kinyas ve Kayra’da ise, mekân, postmodern dünyanın kaotik ve sınırsız doğasını yansıtır. Kinyas ve Kayra’nın yolculukları, belirli bir mekâna bağlı olmaktan çok, içsel bir arayışın yansımasıdır. Zaman açısından, Bihruz’un yaşadığı dönem, modernleşmenin başlangıcıyken, Kinyas ve Kayra, modernitenin son evresinde, anlamın tamamen kaybolduğu bir dünyada var olur. Her iki eserde de, zaman ve mekân, bireyin kimlik arayışını şekillendiren temel unsurlardır.

Kimlik Arayışının Evrenselliği

Bihruz Bey’in Batı taklitçiliği ve Kinyas ile Kayra’nın postmodern kimlik krizi, farklı dönemlerde ve bağlamlarda ortaya çıksa da, bireyin kimlik arayışındaki evrensel çelişkileri yansıtır. Bihruz’un özentiliği, Said’in Oryantalizm kavramıyla açıklanabilecek bir kültürel yabancılaşma örneğiyken, Kinyas ve Kayra’nın kaotik yaşam tarzı, postmodern dünyanın anlam kaybına bir tepkidir. Her iki eserde de, birey, kendi benliğini inşa etme çabasından çok, dışsal bir referans çerçevesine tutunur. Bu durum, bireyin toplumsal ve kültürel bağlamdan kopuşunu ve yalnızlığa sürüklenmesini hızlandırır. Araba Sevdası ve Kinyas ve Kayra, farklı dönemlerin ve bağlamların ürünleri olsalar da, bireyin kimlik arayışındaki ortak mücadelelerini ve bu mücadelenin trajik sonuçlarını gözler önüne serer.