Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Sahnenin Dışındakiler Romanında Cemal’in Oedipus Arketipi Çerçevesinde Geçmişle Çatışması ve İşgal Altındaki İstanbul’un Rolü

1. Cemal’in İç Dünyasında Geçmişin Ağırlığı

Cemal’in Oedipus arketipi, bireyin bilinçdışındaki karmaşık bağlarla geçmişine zincirlenmesini yansıtır. Oedipus, kaderine karşı koyamayan, kendi tarihini çözmeye çalışırken trajediye sürüklenen bir figürdür. Cemal’in durumunda, bu arketip, çocukluk anıları, aile dinamikleri ve Sabiha’ya olan duygusal bağı üzerinden şekillenir. İstanbul’a dönüşü, altı yıllık ayrılıktan sonra, yalnızca fiziksel bir geri dönüş değil, aynı zamanda bastırılmış anıların ve çözülmemiş duyguların yüzeye çıkmasıdır. Çocukluk mahallesi Elagöz Mehmet Efendi’yi ziyaret ettiğinde, yıkılmış tarihi yapılar ve işgalin izleri, Cemal’in içsel huzursuzluğunu tetikler. Bu, onun geçmişle hesaplaşmasını zorunlu kılar; ancak bu hesaplaşma, Oedipus gibi, bilinçli bir çözüm arayışından çok, kaçınılmaz bir yüzleşme biçimindedir. Cemal’in Sabiha’ya olan aşkı, bu arketipin bir yansıması olarak, hem bir kurtarıcı ideali hem de ulaşılamaz bir özlem taşır. Sabiha’nın babasının sorumsuzluğu ve ailevi çöküş, Cemal’in kendi ailesine ve geçmişine dair sorgulamalarını derinleştirir. Bu içsel çatışma, bireyin kendi kimliğini inşa etme çabasıyla, geçmişin ağırlığı arasında bir gerilim yaratır. İşgal altındaki İstanbul, bu gerilimi somut bir bağlama oturtarak, Cemal’in bireysel dramını toplumsal bir çerçeveye taşır.

2. İşgalin İstanbul’u ve Kolektif Bilinçaltı

İstanbul’un 1920-1921 yıllarında İngiliz, Fransız ve İtalyan askerlerinin varlığıyla şekillenen işgal atmosferi, yalnızca fiziksel bir baskı değil, aynı zamanda toplumsal bilincin kırılganlığını temsil eder. Şehir, bir zamanlar Osmanlı’nın merkeziyken, artık bir sahne dışı konumuna itilmiştir; Ankara ise bağımsızlık mücadelesinin merkezi olarak sahneyi ele geçirmiştir. Bu durum, Cemal’in Oedipusvari çatışmasını güçlendirir, çünkü işgal, onun bireysel kimlik arayışını kolektif bir kimlik krizine bağlar. Şehirdeki tarihi yapıların yıkılması, Cemal’in çocukluk anılarının fiziksel izlerini silerken, onun geçmişle bağını da zedeler. İşgal, sadece dışsal bir tehdit değil, aynı zamanda bireyin iç dünyasında yankılanan bir kaos simgesidir. Cemal’in mahallesine dönüşü, nostaljik bir özlemle başlar, ancak işgalin gölgesinde bu özlem, bir kayıp duygusuna dönüşür. İşgal altındaki İstanbul, Oedipus’un kendi gerçeğini ararken karşılaştığı körlük gibi, Cemal’in geçmişini anlamlandırma çabasını bulanıklaştırır. Şehir, bireyin kendi tarihine yabancılaşmasının somut bir yansıması olarak işlev görür ve bu yabancılaşma, Cemal’in içsel çatışmasını daha da keskinleştirir.

3. Sabiha Figürü ve Cemal’in Arketipsel Yüzleşmesi

Sabiha, Cemal’in Oedipus arketipinin hem bir katalizörü hem de bir aynasıdır. Oedipus’un annesi Iocaste ile ilişkisi, bilmeden de olsa, trajedinin temelini oluştururken; Sabiha, Cemal’in çocukluktan beri taşıdığı duygusal yükün somutlaşmış halidir. Sabiha’nın modern Türk kadını olarak özgürlük arayışı ve tiyatro sahnesine çıkma kararı, Cemal’in kendi içsel sınırlarıyla yüzleşmesini zorlar. Sabiha’nın babasının ahlaki çöküşü ve ailevi dramı, Cemal’in kendi ailesine dair bastırılmış duygularını tetikler. Bu bağlamda, Sabiha, Cemal’in hem sevgi nesnesi hem de kendi geçmişiyle hesaplaşmasının bir yansımasıdır. Onun sahneye çıkış haberi, Cemal için hem bir aydınlanma hem de bir kayıp anıdır; tıpkı Oedipus’un gerçeği öğrendiği anda yaşadığı çöküş gibi. Sabiha’nın karar verememe hali, Cemal’in kendi kararsızlığı ve geçmişle bağlarını çözememe durumunun bir aynasıdır. İstanbul’un işgal atmosferi, bu yüzleşmeyi daha da karmaşık hale getirir; çünkü Sabiha’nın özgürlük arayışı, işgalin baskıcı ortamında bireysel bir direniş olarak ortaya çıkar. Bu, Cemal’in kendi arayışını, toplumsal bir bağlamda yeniden değerlendirmesine neden olur.

4. İhsan’ın Rolü ve Bilinçdışı Etkiler

İhsan, Cemal’in Oedipus arketipinde bir rehber figür olarak belirir; ancak bu rehberlik, Oedipus’un Tiresias’ından farklı olarak, daha karmaşık bir rol oynar. Avrupa’da eğitim görmüş, entelektüel bir tarih öğretmeni olan İhsan, Cemal’in fikirlerini şekillendiren bir otorite figürüdür. Onun Türkçülük akımı ve ülkenin geleceğine dair fikirleri, Cemal’in geçmişle olan bağlarını sorgulamasına neden olur. İhsan’ın Milli Mücadele’yi planlayan bir aktör olması, Cemal’in bireysel çatışmasını, kolektif bir ideale bağlama çabasını simgeler. Ancak İhsan’ın Nasır Paşa cinayetiyle ilişkilendirilmesi, bu rehber figürün güvenilirliğini sorgulatır. Bu, Oedipus’un gerçeği ararken karşılaştığı yanılsamalarla paralellik gösterir. İşgal altındaki İstanbul, İhsan’ın entelektüel ve siyasi duruşunu bir sınav alanına dönüştürür; çünkü işgal, sadece fiziksel bir baskı değil, aynı zamanda bireylerin ahlaki ve ideolojik duruşlarını test eden bir ortamdır. Cemal’in İhsan’a duyduğu hayranlık, onun kendi kimliğini inşa etme sürecinde bir çelişki yaratır; çünkü İhsan, hem bir ilham kaynağı hem de belirsizliklerin bir simgesidir.

5. Zaman Kavramı ve Geçmişin Yeniden İnşası

Zaman, Cemal’in Oedipus arketipindeki çatışmasının temel bir boyutudur. Tanpınar’ın eserlerinde zaman, bireyin geçmişiyle bugünü arasında bir köprü ya da bir uçurum olarak işlev görür. Cemal’in İstanbul’a dönüşü, geçmişin anılarını yeniden canlandırırken, işgalin kaotik ortamı, bu anıların yeniden inşasını zorlaştırır. Oedipus’un kaderini çözmeye çalışırken zamanın akışına karşı koyamaması gibi, Cemal de geçmişini anlamlandırmaya çalışırken, işgalin gölgesinde zamanın parçalanmışlığını deneyimler. Şehirdeki değişim—yıkılan yapılar, yabancı askerlerin varlığı—zamanın sürekliliğini kesintiye uğratır ve Cemal’in anılarını bir sis perdesine hapseder. Bu, onun kendi kimliğini ve Sabiha’ya olan duygularını anlamlandırma çabasını karmaşıklaştırır. İşgal, sadece mekânsal bir bozulma değil, aynı zamanda zamansal bir kopuş yaratır; bu da Cemal’in Oedipusvari arayışını, bir çözüme ulaşmaktan çok, bir döngüye hapseder. İstanbul, bu bağlamda, geçmişin yeniden inşa edilemediği bir alan olarak, Cemal’in içsel çatışmasını derinleştirir.

6. Toplumsal Kriz ve Bireysel Yabancılaşma

İşgal altındaki İstanbul, sadece Cemal’in bireysel çatışmasını değil, aynı zamanda toplumsal bir krizin yansımasını da temsil eder. Oedipus’un Thebes’indeki veba gibi, işgal, toplumsal düzenin çöküşünü ve bireylerin kendi kimlikleriyle yabancılaşmasını simgeler. Cemal’in çocukluk mahallesine dönüşü, bir aidiyet arayışı olsa da, işgalin yarattığı kaos, bu aidiyeti imkânsız kılar. Şehirdeki İngiliz, Fransız ve İtalyan askerlerinin varlığı, sadece fiziksel bir işgal değil, aynı zamanda kültürel ve kimliksel bir tehdit oluşturur. Bu, Cemal’in kendi geçmişiyle bağ kurma çabasını, toplumsal bir bağlamda yeniden değerlendirilmesini gerektirir. Oedipus’un kendi kimliğini sorgularken toplumun lanetinden kaçamaması gibi, Cemal de işgalin gölgesinde kendi tarihinden kaçamaz. İşgal atmosferi, bireyin kendi iç dünyasında yaşadığı çatışmayı, kolektif bir trajediye dönüştürür. Bu bağlamda, İstanbul, Cemal’in Oedipusvari arayışının hem bir sahnesi hem de bir engeli olarak işlev görür.