İnsan Doğasının Çöküşü: José Saramago’nun Körlük Romanında Toplumsal ve Bireysel Yozlaşma


Toplumsal Düzenin Kırılganlığı

Saramago, Körlük’te, ani bir körlük salgınının toplumun temel yapılarını nasıl yerle bir ettiğini çarpıcı bir şekilde tasvir eder. Romanın başında, bir şehirde aniden ortaya çıkan “beyaz körlük” salgını, bireylerin görme yetisini kaybetmesiyle toplumsal düzenin hızla çökmesine yol açar. İnsanlar, günlük yaşamın temel unsurları—ulaşım, iletişim, güvenlik—çöktükçe kaosa sürüklenir. Saramago, bu durumu, trafik kazaları, terk edilmiş şehir sokakları ve karantinaya alınan bireylerin çaresizliği gibi sahnelerle somutlaştırır. Örneğin, bir arabanın sürücüsünün aniden kör olmasıyla başlayan kaos, toplumsal normların ne kadar kırılgan olduğunu gösterir. Bu, sosyal sözleşme teorileriyle ilişkilendirilebilir; Hobbes’un “doğa durumu” kavramına benzer şekilde, insanlar, güvenlik ve düzen sağlayan yapılar ortadan kalktığında, bencillik ve çatışmaya yönelir. Saramago, toplumun, dışsal bir kriz karşısında, iş birliğinden kaosa nasıl hızla geçtiğini, karantina bölgesindeki vahşi mücadelelerle vurgular.


Bireysel Ahlakın Sınırları

Körlük, bireylerin ahlaki sınırlarının, kriz koşullarında nasıl aşındığını derinlemesine ele alır. Karantina bölgesinde, bireyler hayatta kalmak için yiyecek ve güvenlik gibi temel ihtiyaçlar peşinde koşarken, empati ve adalet gibi değerler hızla erir. Saramago, bu çöküşü, karakterlerin birbirine karşı uyguladığı şiddet, hırsızlık ve hatta cinsel istismar gibi eylemlerle tasvir eder. Örneğin, karantina kampında yiyecek dağıtımı için yapılan mücadeleler, bireylerin ahlaki ilkelerden vazgeçip hayatta kalma içgüdüsüne teslim olduğunu gösterir. Psikolojik açıdan, bu durum, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisiyle açıklanabilir; temel fizyolojik ihtiyaçlar karşılanmadığında, bireyler daha yüksek ahlaki değerleri göz ardı eder. Saramago, doktorun karısı gibi görme yetisini koruyan bir karakter üzerinden, ahlaki duruşun, bireysel farkındalık ve sorumlulukla nasıl korunabileceğini de gösterir; ancak bu istisnai bir durumdur. Roman, insan doğasının, stres altında, bencilliğe ve ahlaki yozlaşmaya yatkın olduğunu vurgular.


Güç Dinamiklerinin Yükselişi

Saramago, Körlük’te, kriz anlarında güç dinamiklerinin nasıl yeniden şekillendiğini etkileyici bir şekilde ortaya koyar. Karantina bölgesinde, bir grup erkek, silah ve yiyecek kontrolünü ele geçirerek diğerleri üzerinde otorite kurar. Bu grup, yiyeceği bir güç aracı olarak kullanır ve diğer mahkumları manipüle ederek ya da zor kullanarak boyun eğdirir. Saramago, bu sahnelerde, güç asimetrilerinin, toplumsal çöküşte nasıl hızla oluştuğunu ve insan doğasının hiyerarşik eğilimlerini açığa vurur. Örneğin, yiyecek karşılığında kadınlara yönelik uygulanan istismar, güç sahiplerinin ahlaki sınırları nasıl hiçe saydığını gösterir. Doktorun karısı, görme yetisini koruyarak bu güç dinamiklerine karşı çıkar ve direnişin sembolü olur. Bu, bilginin ve algının, güç mücadelelerinde ne kadar kritik olduğunu vurgular. Saramago, insan doğasının, kriz anlarında, hem zalim hem de dirençli yönlerini bu güç mücadeleleri üzerinden tasvir eder.


Hayatta Kalma İçgüdüsünün Hakimiyeti

Körlük, insan doğasının hayatta kalma içgüdüsünü, bireylerin ilkel dürtülere dönüşünü vurgulayan sahnelerle işler. Körlük salgını, karakterleri, yemek, barınak ve güvenlik gibi temel ihtiyaçlar için mücadele etmeye zorlar. Saramago, karantina kampındaki yiyecek kavgaları, hijyen eksikliği ve insan atıklarıyla dolu ortam gibi detaylarla, bu çaresizliği çarpıcı bir şekilde betimler. Bu koşullar, bireylerin sosyal normları terk ederek şiddet, hırsızlık ve manipülasyon gibi ilkel davranışlara yönelmesine neden olur. Evrimsel psikoloji açısından, bu davranışlar, insanın hayatta kalma mekanizmalarının, modern toplumsal yapılar altında bile baskın olabileceğini gösterir. Örneğin, bir karakterin, bir parça ekmek için başkalarını ezmesi, insan doğasının bencil yönlerini açığa vurur. Saramago, bu içgüdüsel tepkilerin, hem bireylerin hem de toplumun çöküşünü nasıl hızlandırdığını, kaotik sahnelerle gözler önüne serer.


Dil ve İletişimin Çözülmesi

Saramago, körlüğün, yalnızca fiziksel bir kayıp olmadığını, aynı zamanda iletişim ve dilin çözülmesine yol açtığını vurgular. Roman boyunca, karakterlerin görme yetisini kaybetmesi, dil aracılığıyla anlam inşa etme yeteneklerini zayıflatır. Karantina bölgesinde, bireyler arasındaki iletişim kopukluğu, yanlış anlamalara ve güvensizliğe yol açar. Saramago, bu durumu, karakterlerin birbirine isimle değil, “doktor”, “ilk kör” gibi tanımlarla hitap etmesiyle sembolize eder; bu, bireylerin kimliklerini ve sosyal bağlarını kaybettiklerini gösterir. Dilbilimsel açıdan, dil, toplumsal bağların ve kolektif kimliğin temel taşıdır; ancak körlük, bu bağı zayıflatır ve bireyleri yalnızlığa iter. Saramago, dilin çözülmesinin, insan doğasının sosyal yönlerini nasıl zayıflattığını ve kaosu derinleştirdiğini, karakterlerin çaresiz diyaloglarıyla tasvir eder.


Gelecek Perspektifinde İnsanlık

Körlük, insanlığın geleceğine dair karamsar ama aynı zamanda umut barındıran bir vizyon sunar. Saramago, körlük salgınının, insan doğasının hem yıkıcı hem de dayanıklı yönlerini açığa çıkardığını gösterir. Romanın sonunda, bazı karakterlerin görme yetisini geri kazanması, umudun ve yenilenmenin mümkün olduğunu ima eder. Ancak bu umut, insan doğasının karanlık eğilimleriyle sürekli bir gerilim içindedir. Doktorun karısının, kaos içinde bile diğerlerine yardım etme çabası, insanlığın fedakarlık ve dayanışma kapasitesini temsil eder. Saramago, bu karşıtlık üzerinden, insanlığın, teknolojik ve toplumsal ilerlemeye rağmen, temel dürtülerinden ve kırılganlıklarından kurtulamayabileceğini düşündürür. Roman, insan doğasının çöküşünü, hem bireysel hem de kolektif düzeyde, kriz anlarında nasıl yeniden şekillendiğini sorgular.