Evrim tarihinin kısa bir özeti nasıldır?

Evrim tarihi, genellikle canlılığın başlangıcından iti­baren ele alınır. Ancak oraya kadar olan basamaklar da canlılığın başlangıcına temel olduğu için, evrimsel biyo­lojiyle doğrudan ilişkili olmasa da bir bakış atmakta fayda var. Ama ondan da önce, geniş bir kronolojiyle ilgilene­ceğimiz için, büyük sayılara aşinalığımızı pekiştirmemiz gerekiyor.

Devasa sayılan anlamak. ..

Evrim veya Evren tarihinden söz ederken hep yüz bin, milyon, on milyon, milyar yıl gibi devasa sayılardan söz ederiz. Bu sayıların büyüklüğünü oturduğumuz yerden dinlerken (veya okurken) idrak etmek güçtür. Ancak üze­rine bilinçli bir şekilde kafa yormaya başladığımızda ne kadar devasa sayılardan söz edildiğini anlayabiliriz. Pratik olması için şunu düşünün:

Bir gününüzü hayal edin. Başınızdan neler geçtiğini, sıra dışı ne tip olaylar yaşandığını, kimi zaman bu kadar güvenli yaşam alanlarında bile ne tür tehditlerle yüz yüze geldiğinizi, ne tür ilişkiler kurduğunuzu, ne gibi gelişme­ler yaşandığını. .. Sonra bunu küresel ölçekte, 7-8 milyar insan için hayal edin. Her birinin ayrı bir yaşanmışlığı, dertleri, heyecanları, korkuları, vb. olacaktır. Bu, her sa­niye, her dakika, her saat, her gün değişmekte ve geliş­mektedir.

Şimdi bir haftanızı, bir ayınızı, bir yılınızı düşünün. Ne kadar geniş süreler olduğunun farkına varmaya çalışın. Bu kadar geniş zaman dilimlerinde, sadece insan kültürü da­hilinde inşa ettiğimiz siyaset, bilim, teknoloji, din, sanat gibi entelektüel uğraşlarda bile ne kadar çok gelişme ya­şandığını hayal edin. Vahşi yaşamda olup biten karmaka­rışık olayların bu kadar sürelerde ne kadar çok değişiklik geçirdiğini hayal etmeye çalışın. Evrendeki gezegen, yıl­dız ve galaksilerde olup bitenleri bir anlığına hayal edin.

Sonra yüzyılı düşünün. Örneğin benim bu kitabı yaz­mamdan 100 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti yoktu. Başka neler yoktu? Neler vardı? O süreçte neler yaşandı, neler olup bitti? Siz bile yoktunuz! Sizinle birlikte koskoca bir insan nesli, bütünüyle yoktu! Onun yerine şu anda ar­tık var olmayan birden fazla insan neslinin temsilcileri Dünya’da yaşıyordu; artık yoklar. Ömrü bizden çok daha kısa olan ama çok daha seri üreyen on binlerce canlı türü için de bu geçerli; hatta onlar için çok daha fazla sayıda nesil geçmiş olmakta. Sadece bir yüzyılda!

Sonra bin yılı hayal edin. Bu yüzyıllardan 10 tanesi! On bin yıl? Yüz bin yıl! Bunlar bile evrim veya Evren ta­rihi için önemsenmeyebilecek kadar küçük sürelerdir. Ancak o süre zarfında popülasyonlarda, ekosistemlerde, gezegenlerde, sistemlerde, galaksilerde neler değiştiğini bir düşünün. Sonra bunu milyon yıla, on milyon yıla, yüz milyon yıla, bir milyar yıla genişletmeye çalışın. Her se­ferinde bir önceki adımdan 10 kat daha fazla süreden söz ettiğinizi, yani bir önceki basamakta idrak edebildiğiniz her olayın dokuz defa daha yaşanabileceğini fark edin!

İşte tüm bunları algılamak insanlar için zordur. Ancak bilinçli bir şekilde bu devasa zaman dilimleri üzerine giderseniz, evrim tarihi derken ne kadar geniş bir zaman diliminden bahsettiğimizi anlamanız da mümkün olabilir. Şöyle düşünün: 1000 saniye yaklaşık 16 dakikadır. Sizce bir milyon saniye, kaç saattir? Üç saat? 10 saat? Hayır. Tam 11 gün 6 saattir! Binden milyona sıçradığımızda, algılarımız bu artışı algılamakta zorlanır. Bir daha deneye­lim: Sizce bir milyar saniye kaç gündür? 300 gün? İki-üç yıl? Hayır. 31,5 yıldan uzun bir süredir! İşte bu nedenle milyarlarca yılı algılamaya başlaması bile zordur! Evrim tarihinde “X türü 400 milyon yılda evrimleşti” deyince, bunun ne kadar uzun bir süre olduğunu anlamak önemli­dir; ancak birçokları bunu kolaylıkla yapamaz.

Eğer ne tip sürelerden bahsetmek üzere olduğumuzu en azından temel düzeyde anladıysanız, şimdi Evren ve onun bir kısmını kaplayan biyolojik evrim tarihinin kısa bir özetine geçebiliriz.

Evrenin başından itibaren kısa bir özet

Evren’in başlangıcı olarak bilinen Büyük Patlama de­diğimiz olay, 13,82 milyar yıl önce yaşanmıştır. Bu, uzay boşluğunda belli bir yerde yaşanmış bir patlama değildir. Bir “an”dır; yani zamandaki bir noktadır. 13,82 milyar yıl önce, uzayın ve zamanın kendisi var olmuştur; halihazır­da var olan uzay-zaman içinde “Evren”‘ dediğimiz yeni bir yapı var olmamıştır. Genişlemeye başlayan da uzay- zaman dokusunun ta kendisidir. Şu anda bu ilk anın nasıl yaşandığını ve herhangi bir “şeyin” içine genişleyip geniş­lemediğini bilmiyoruz ve bunlar bu kitabın konusu değil.

tık atomun oluşması, Büyük Patlama’dan 380.000 yıl sonra olmuştur. tık yıldızın oluşması için yaklaşık 200 milyon yıl gerekmiştir. tık galaksi için de birkaç yüz mil­yon yıl geçmiştir. Bu süreçte Evren, durmaksızın genişle­miştir.

Dünya’mızın da içinde bulunduğu Güneş Sistemimiz, Büyük Patlama’dan 9 milyar yıl kadar sonra, yani günü­müzden 4,6 milyar yıl kadar önce oluşmuştur. Gezegeni­miz, günümüzden 4,54 milyar yıl kadar önce oluşmuştur. Sıvı suyun ilk izlerine 4,4 milyar yıl önce rastlamaktayız.

Yaşamın başlangıcı için Dünya üzerinde en azından 400 milyon yılın geçmesi gerektiği düşünülmektedir. Yani biyolojik yaşamın, biyolojik olmayan kimyasallar­dan evriminin ilk adımlarının günümüzden 4,2 ila 4 mil­yar yıl kadar önce atıldığı düşünülmektedir. Yaşama ait olduğundan ziyadesiyle emin olduğumuz en eski tekhüc- reli fosilleri 3,9-3,8 milyar yıl öncesine aittir. Bu süreçte ilkin canlılığa yönelik birden fazla soy hattının başlamış olabileceği düşünülüyor; ancak 3,5 milyar yıl kadar önce bunlardan sadece biri, diğer tümüne üstün gelerek bugü­ne kadar var olmuş ve var olan bütün diğer türlerin or­tak atası olacak biçimde soyunu devam ettirmiştir. Buna son evrensel ortak ata adını veriyoruz. Bu ata, en kadim bakteriden en zeki insana, en hızlı uçan kuştan en zehirli mantara kadar bütün canlıların ortak atasıdır.

Bu sıralarda fotosentezin de ilkel bir versiyonu evrim- leşmiştir. Bu fotosentez türünde oksijen üretilmez. Oksi-

jen üreten fotosentezin evrimleşebilmesi için 500 milyon yıl daha geçmesi gerekmiştir.

Günümüzden 2,8 milyar yıl kadar önce karalardaki ilk fosil izlerine rastlamaya başlıyoruz. Yani yaşam, 1,2 milyar yıl gibi bir süre boyunca sadece okyanusları işgal etmiştir. Bu süreçte, daha önceden evrimleşen oksijen üretebilecek şekilde fotosentez yapan siyanobakteriler, aşırı miktarda serbest oksijeni atmosfere saçmaya başlamıştır. Bu nedenle atmosferik oksijen seviyeleri birden yükselmiştir. Günü­müzden 2,4 milyar yıl kadar önce yaşanan bu olaya büyük oksidizasyon (oksitlenme) olayı adını vermekteyiz. Döne­min türlerinin alışık olmadığı ve onlar için adeta “zehirli” olan bu gaz, evrimleşen ilkin türlerin ezici çoğunluğunu yok etmiştir. Sadece oksijene toleranslı ufak bir grup ha­yatta kalabilmiş ve evrimsel yollarına devam edebilmiştir.

Büyük oksitlenme olayından 650 milyon yıl kadar son­ra, yani günümüzden 1,85 milyar yıl kadar önce ilk defa ökaryotik, yani zarlı organel yapısına sahip daha karma­şık hücre formlarının evrimleştiğini görmekteyiz. Bundan sonraki birkaç yüz milyon yıllık süreçte protistalar olarak bilinen canlı grubu evrimleşmiş ve çeşitlenmiştir. Günü­müzden 1,3 milyar yıl kadar önce ise ilk mantar türleri evrimleşmeye başlamıştır. Bundan 100 milyon yıl kadar sonra ise mayoz bölünme ve eşeyli üremenin ilk adım­larının atıldığını görmekteyiz. Bu dönemde yaşamış can­lıların, günümüzdeki ökaryotik tüm türlerin ortak atası oldukları düşünülmektedir.

Günümüzden 1 milyar yıl kadar önce, ökaryotik türler ilk defa karaları işgal etmeye başlamışlardır. Bunlar foto- sentetik ve çokhücreli türlerdir. Bundan 250 milyon yıl kadar sonra, okyanuslardaki ilk mikroskobik hayvanlar (protozoalar) evrimleşmiştir. Yani bu 250 milyon yıllık süreçte bitkilerin ataları ile hayvanların ataları birbirin­den ayrılmıştır. Bu atalar, mikroskobik ve günümüzdeki- lere göre oldukça basit yapılı türlerdir.

Günümüzden 600 milyon yıl kadar önce, atmosferik oksijen seviyeleri yeterli düzeye ulaşarak ilk defa ozon ta­bakası oluşmaya başlamıştır. Bu durum, karasal canlıların çeşitlenmesini mümkün kılacak önemli bir atmosferik olaydır. Gerçekten de ozon tabakasının oluşmasından 20 milyon yıl kadar sonra ilk karmaşık yapılı hayvan türleri belirmeye başlamıştır. Bu sucul hayvan fosillerine edia- kara faunası adı verilmektedir. Bu dönemde hayvanlar mikroskobik düzeyden çıkarak, makroskobik boyutlara ulaşmaya başlamıştır ve böylece yepyeni ekolojik ilişkiler belirmiştir. Bu ilişkiler, çok daha karmaşık türlerin evri­mini tetikleyecektir.

Ediakara faunasının çeşitlenmesiyle birlikte Kambri­yen Patlaması olarak adlandırılan büyük türleşme olayı­nın da temelleri atılmıştır. 580 milyon yıl önce başlayıp, 542 milyon yıl önce doruk noktasına ulaşan ve 500 mil­yon yıl kadar önce sonlanan bu türleşme olayı sırasında günümüzdeki hayvan şubelerinin önemli bir bölümü belirginleşecek biçimde birbirinden farklılaşmıştır. Kimi zaman “ani bir yaratılışa ispat” olarak pazarlanan bu sü­recin en az 12 milyon, muhtemelen 80 milyon yıl kadar sürdüğü hatırlanmalı; bu • sayılar, bu bölümün başında verdiğim bilgiler ve ediakara faunasının öncül adımları ışığında değerlendirilmelidir. Bu yapıldığında, Türkiye’de (ve Dünya’da) yıllar yılı “evrimi çürüten gerçek” yaftasıy­la yayılan bu iddianın ne denli büyük bir yalan olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

Bu noktadan sonra canlılığın çeşitlilik düzeyi fazlasıyla arttığı için tüm evrimsel yalakları bu sayfalarda anlatmak mümkün değildir. Yine de büyük gruplardaki önemli de­ğişimleri özetleyeyim.

Bitkilerin evrimi

Kambriyen Dönem’de tekhücreli ve mikroskobik bo­yutta olan bitkiler, bu dönemin sonlarına doğru karma­şıklaşmaya başlamıştır. Örneğin karalarda bitkilerin ilk izlerine günümüzden 450 milyon yıl kadar önce rastla­maktayız. Ciğerotlarına benzeyen bu basit yapılı bitkile­rin henüz iletim dokuları bulunmuyordu ve bu nedenle çok ufak canlılardı. Sonrasında evrimleşen boynuzotları ve yosunlarla bitkiler yavaş yavaş çeşitlenmeye başladı.

Günümüzden 420 milyon yıl kadar önce ilk damarlı bit­kilerin izlerine rastlamaya başlamaktayız. Bundan 50 mil­yon yıl kadar sonra ise artık bitkiler karalara iyice yayılmış­tır. Bu dönemdeki ara türlerin henüz kök ve yapraklan tam olarak evrimleşmemiştir; ancak 360 milyon yıl kadar önce belirginleşmeye başlayan likofitler, sfenofitler ve egreltiotla- rı gibi bitkiler, bildiğimiz bitkilerin temellerini atmıştır. Bu bitki yayılışı, atmosferik gazlann derişimini degiştirmeye başlamış, karbondioksit seviyelerini düşürmüştür. Günü­müzden 325 milyon yıl kadar önce bitkiler geniş bir tür- leşme sürecinden geçmiştir ve irileşmeye başlamıştır. Ömegin bu dönemde yüksekliği 30 metreyi, gövde kalınlığı 1,5 metreyi bulan devasa likofitler yaşamıştır ve ilk açık tohumlu bitkilere bu dönemde rastlarız. Bundan sonraki 75 milyon yılda, iklimin kuraklaşması sonucunda daha karmaşık kozalaklı türlerin evrimleştigini görmekteyiz. Ayrıca Dünya’nın bazı bölgeleri bu dönemde giderek artan bir hızda ormanlaşmıştır.

Günümüzden 250-200 milyon yıl öncesine geldigi- mizde, tohumlu bitkiler diger tüm bitki türlerine üstün gelmiştir. Sonraki 50 milyon yıllık periyotta iklimin daha yağışlı hale gelmesiyle ilk defa cangıllar oluşmaya başla­mıştır. Burada, çiçekli bitkilere dair de ilk izlere rastla­maktayız; fakat henüz çok nadirdirler.

Günümüzden 145-66 milyon yıl öncesinde, yani di­nozorların son çagında ise kapalı tohumlu bitkiler (yani erkek veya dişi üreme organları bir çiçek içinde korunan bitkiler) hızla yükselişe geçmeye başladılar. Günümüzde aşina olduğumuz agaçların birçogu bu süreçte evrimleşti ve özellikle de soğuk iklimlerde kozalaklı bitkiler büyük avantajlar sağladı. Günümüzdeki eğreltiotlarının ataları bu dönemde evrimleşti.

Dinozorların yok olmasından sonraki 60 milyon yıllık süreçte, özellikle çim ve çimenlerin çok geniş alanlara yayıldıgını ve bugün savana olarak bildigimiz, insanla­rın da evriminde büyük rol oynayan alanların oluştugu- nu görmekteyiz. Bu alanların yayılması sayesinde, otlak hayvanlar hızla türleşti ve yeni yaşam alanları buldu; aynı
zamanda ufak kemirgenler benzeri canlılar bol miktarda korunaklı alan bulabildi.

Son 2 milyon yılda ise, özellikle de insanların evrimine bağlı olarak, doğadaki türlerin birçoğu insan eliyle evrim- leştirilmeye başlandı. Bu süreç günümüzde halen devam etmektedir.

Hayvanlann evrimi

Şimdi bir de hayvanlar alemine bakış atalım: 535 milyon yıl önce, omurgalıların ataları konumundaki kordalılar ilk defa evrimleşti. Böceklerin ve örümceklerin de içinde ev- rimleşeceği eklembacaklıların ilkin versiyonları (örneğin trilobitler) da bu dönemde evrimleşmiştir. Ayrıca yumu­şakçalar, derisidikenliler, foraminiferler gibi birçok hay­van grubu bu dönemde belirginleşmiştir. 511 milyon yıl kadar önce ilk defa denizkabukluları, ondan bir milyon yıl kadar sonra ise kafadan bacaklılar evrimleşmiştir.

Bundan sonraki 25 milyon yıllık süreçte omurgalılar evrimleşmeye başlamış, günümüzdeki meşhur omurgalı sınıflarından balıklar ilk defa evrimleşmiştir. Kemikleri olan ama çeneleri henüz evrimleşmemiş türlerin ortaya çıkması günümüzden 485 milyon yıl öncesine denk gel­mektedir. Çenelerin evrimleşmesi içinse 45 milyon yıl daha geçmesi gerekmiştir; ondan 30 milyon yıl kadar son­ra da ilk dişler evrimleşmiştir.

tık diş-benzeri yapılar günümüzden 410 milyon yıl önce evrimleşmiş, omurgalıların karalara çıkışı günümüzden 375 milyon yıl önce Tiktaalik ve ondan 10 milyon yıl sonra Acanthostega ile başlamıştır. Böylece balıklar içinden am­fibiler evrimleşmeye başlamıştır. Bu amfibilerin sayısı 340 milyon yıl kadar önce dikkate değer miktarda artmıştır ve 10 milyon yıl kadar sonra, bunlar içinden ilk amniyotlu omurgalılar evrimleşmiştir. Bu omurgalılar, sulardan tama­men bağımsız sürüngenlerin evrimini mümkün kılacaktır.

Sürüngenlerin erken temsilcileri arasından evrimleşen sinapsidler, memelilerin atası konumundaki türlerdir ve 320 milyon yıl kadar önce, bildiğimiz sürüngenlerin atası konumundaki sauropsidlerden ayrılmışlardır. Bu ayrım­
dan 15 milyon yıl kadar sonra sauropsidler içinden evrim- leşen ilkin diapsidler de günümüzdeki timsahların, yılan­ların, kertenkelelerin, kaplumbağaların ve hatta kuşların atası olacaktır. Bu erken türler, aynı zamanda dinozorla­rın atalarını da barındırmaktadır.

Aradan 25 milyon yıl daha geçtiğinde, ilk kınkanatlı bö­cekler evrimleşmeye ve karasal amfibiler hızla türleşme- ye başlamıştır. 5 milyon yıllık türleşme süreci sonucun­da terapsid sürüngenler atalarından ayrılmıştır. Bu grup, memelilerin tüm atalarını (ve memelileri) barındıracak gruptur. Türleşme hızla devam ederken, 251 milyon yıl kadar önce permiyan-triyasik yok oluşu dolayısıyla deni­zel türlerin %90-95 civarı yok olmuştur. Bu yok oluş kara­sal türleri daha az etkilemiştir; ancak yine de türlerin eski yaygınlıklarına erişmesi 30 milyon yıl kadar sürmüştür.

Nihayetinde, “sürüngenler çağı” olarak da bili­nen mezosoik dönem başlamıştır. Yok oluştan sonra­ki 50 milyon yıllık süreçte bilinen ilk kurbağa türleri, ilk denizel sürüngenler (ihtiyozorlar), ilk dinozorlar (prosauropodlar), ilk tam kemikli balıklar (teleostlar), ilk sinekler ve ilk memeliler evrimleşmiştir. Tüm bu canlılar, hızlı bir evrimsel yayılım sürecinin sonucunda var olmuştur; ancak bu süreç de 205 milyon yıl kadar önce yaşanan triyasik/jura yok oluşu ile kesintiye uğramıştır. Süreçte bol miktarda dinozorsu tür yok olmuştur; ancak bu yok oluş, meşhur Tyrannosaurus gibi dinozor cinsle­rinin hızla baskın konuma geçmesini sağlamıştır. Bu yok oluşun sonlarında, ökaryotik canlılara bulaşabilen virüs gruplarından bazıları (örneğin Geminiviridae ailesi) ilk defa görülmeye başlanmıştır.

Sonraki 50 milyon yıllık süreçte, spesifik avları avlama konusunda uzmanlaşmış ilk uçan sürüngenler (pterosaur- lar), ilk dev dinozorlar (sauropodlar) ve kuşların da atası olacak bazı dinozorlar belirmeye ve çeşitlenmeye başla­mıştır. Ayrıca kelebek-benzeri böcekler, hermit yengeci, denizyıldızı gibi birçok canlı bu dönemde evrimleşmeye başlamıştır. En basit yapılı hayvanlar arasında bulunan süngerler, bu dönemde ciddi bir çeşitliliğe kavuşmuş, denizel yaşamın yeniden canlanmasıyla ilk vatozlar ve vam­pir mürekkepbalıkları evrimleşmiştir. Aynca günümüzde Çin olarak bilinen topraklarda çok-tuberküllü memeliler (örneğin Rugosodon cinsi) evrimleşmiş, memelilerin çe­şitlenmesine bağlı olarak kan içen böcekler (seratopogo- nidler) de çeşitlenmiştir. Günümüzden 155 milyon yıl ön­cesi, kuşların doğrudan atalarından biri olmaya aday olan Archaeopteryx gibi ikonik dinozorların da ilk evrimleştiği dönemdir.

Günümüzden 150-100 milyon yıl önceki dönemde ise memeliler iyice belirginleşmeye başlamıştır. Özellikle de günümüzde platypus (ornitorenk) ile temsil edilen, en eski memeli türleri arasında bulunan tek açıklıklı me­melilerin ataları günümüzden 115 milyon yıl kadar önce evrimleşmiştir. Ayrıca bu süreçte balıklar çeşitlenmiş, dişli kuşlar ortaya çıkmıştır. Bilinen en iri teropod dino­zorlardan biri olan Spinosaurus bu dönemde yaşamıştır. Bu aralığın sonlarına doğru, bildiğimiz en eski arı türleri evrimleşmeye başlamıştır.

Bundan sonraki 50 milyon yıllık süreçte ise, dino­zorların kuşlardan sonra günümüzdeki en yakın akra­baları olan timsahsı canlılar evrimleşmiştir. Bu sürecin başlarında, denizel sürüngenler yok olmuş, karalarda en eski yılanlar evrimleşmiştir. Karasal çeşitlenme ile kene- benzeri böceklerin evrimi de tetiklenmiştir. Bu nokta­da plasentalı memelilerin ataları ilk defa evrimleşmeye başlamıştır; ancak plasentalı memelilerin yaygınlaşması 25 milyon yıllık bir evrimsel değişimi gerektirecektir. Ayrıca bu dönemde en eski karınca fosillerine rastla­maktayız. Bu aralığın en ürkütücü olayı ise, 66 milyon yıl önce gezegene çarpan 10 kilometre çapa sahip bir göktaşıyla tetiklenen ve özellikle de süpervolkanları te- tiklemesiyle hız kazanan kretase/paleojen yok oluşudur. Bu süreçte türlerin en az %50’si, muhtemelen % 75-90 arası yok olmuştur. Bu süreçte yok olan en meşhur canlı grubu ise dinozorlardır. Tek bir istisna ile: kuşlar! Di­nozorların doğrudan torunu olan kuşlar, bu yok oluştan sağ çıkmayı başarmışlardır. Süreç boyunca mosasaurlar,

pterosaurlar, plesiosaurlar, ammonitler, belemnitler, ru- distler, birçok plankton (özellikle de foraminiferler) yok olmuştur. \

Bu yok oluş, gezegendeki güç dengelerini değiştirmiş­tir. Yok oluştan sonraki 50 milyon yılda kuşlar hızla çeşit­lenmiş, bildiğimiz ilk penguenler evrimleşmiştir. Ayrıca en eski primatlar bu dönemde ortaya çıkmaya başlamıştır; bunlar, insanlara da gidecek kolda önemli türleri ihtiva etmektedir. Buna paralel olarak birçok etçil tür ve en eski yarasalar bu dönemde evrimleşmiştir.

Günümüzden 50 milyon yıl öncesinde tapirler, gerge­danlar, develer gibi türler belirmeye başlamıştır. Primat­lar çok ciddi bir çeşitlenme sürecine girmiştir. Sonraki 10 milyon yıllık süreçte, günümüzde bildiğimiz anlamıyla kelebek ve güveler evrimleşmiştir. Sonraki iki milyon yılda ayılar evrimleşmiştir ve ondan kısa bir süre sonra sahte kılıçdişliler olarak da bilinen nimravid kedigiller ev- rimleşmiştir. Bildiğimiz timsahlar da bu dönemde ortaya çıkmaya başlamıştır.

Günümüzden 30 milyon yıl önce, bildiğimiz en eski domuzlar ve kediler evrimleşmiştir. Sonraki 10 milyon yılda geyikler, yüzgeçayaklılar, devekuşları, zürafalar, sırtlanlar ve dev karıncayiyenler gibi birçok modern tür ortaya ,çıkmıştır. Kuyruksuz maymunların ataları ilk defa bu dönemde kuyruklarını yitirmeye başlamıştır. Kuşlardaki çeşitlenme devam etmiş, 17 milyon yıl kadar önce en eski kuzgunlar evrimleşmiştir. Meşhur mamut­ların en eski ataları, günümüzden 15 milyon yıl önce ev- rimleşmiştir. Buna paralel olarak bizon, antilop, koyun, keçi ve nihayetinde evcil büyükbaş hayvanların da en eski ataları ilk olarak bu dönemde ortaya çıkmıştır. Son­raki 5 milyon yıllık süre zarfında, savanaların da yay­gınlaşmasına bağlı olarak termitler, atlar, yılanlar hızla evrimleşmeyi sürdürmüştür. Buna bağlı olarak, 500.000 yıldan uzun bir süre boyunca Kuzey ve Güney Amerika kıtaları arasında devasa hayvan göçleri yaşanmıştır; bir kıtada evrimleşen türler, diğer kıtalara ulaşmaya başla­mıştır.

Bildiğimiz anlamıyla ilk platypuslar 9 milyon yıl önce evrimleşmiştir. Bundan 3 milyon yıl kadar sonra, şempanzelere ve insanlara giden dallar birbirinden ayrıl­mıştır. Austra/opiihecus gibi meşhur insan atalarybü dö­nemde evrimleşmiş ve çeşitlenmiştir. Sonraki 5 milyon yıllık süreçte tembel hayvanlar ve suaygırları evrimleşmiş, zebralar ve filler çeşitlenmeye devam etmiştir. Ayrıca as­lanlar gibi kedigiller, kangurular, kuşlar ve bazı diğer etçil hayvanların boyutları artmaya başlamıştır. Sahte kılıçdiş- liler bu dönemde yok olmuştur.

Günümüzden 5 milyon yıl kadar önce, bildiğimiz an­lamıyla mamutlar evrimleşmiştir. Bu noktadan sonraki süreçte mavi balinalar günümüzdeki boyutlarına erişmiş, bilinen en eski kıhçbahkları ortaya çıkmıştır. Gerçek kı- lıçdişliler, günümüzden 2,5 milyon yıl önce evrimleşmiş- tir. Ayrıca insana giden kolda diyet ve coğrafya değişimle­ri yaşanmış, buna bağlı olarak insansıların beyinleri hızla irileşmeye başlamıştır. Günümüzden iki milyon yıl kadar önce Australopithecus türleri yok olmuş, Homo cinsi yük­selişe geçmiştir.

llk çakallar bir milyon yıl kadar önce evrimleşmiş, onlardan 400.000 yıl kadar sonra, Neandertaller ile ortak atamız olan Homo heidelbergensis ortaya çıkmıştır. Bu sü­reçte kutup ayıları da ilk defa evrimleşmiş, orangutan ku­zenlerimizin devasa bir akrabası olan Gigantopithecus bu dönemde yok olmuştur. Günümüzden 300.000 yıl kadar önce Afrika’da Homo sapiens ilk defa evrimleşmeye başla­mıştır. Günümüzden 30.000 yıl kadar önce Neandertaller yok olmuş, evcil köpekler ilk defa belirmeye başlamıştır. 10.000 yıl kadar önce tarım devrimi yaşanmış ve Homo sapiens, dünyaya muhteşem bir yayılım sağlamayı başar­mıştır. Onlardan biri bu kitabı yazmıştır, en azından biri de şu anda okumaktadır.

Bu noktaya kadar yaptığım anlatımı okurken şu hataya düşülmemelidir: Bir önceki olay, bir sonraki olay olsun diye yaşanmamaktadır (tamam, kitap yazma nedenim ta­bii ki okunması; ama ondan öncekiler böyle değil). Yani örneğin amniyotlu omurgalıların evrimi, sürüngenler ev-
rimleşebilsin diye yaşanmamıştır. Dinozorlar, memeliler evrimleşebilsin diye yok olmamıştır. Süreci kolay anlat­mak için kronolojide neden-sonuç ilişkileri kurmaya me­yilliyiz; ancak evrim, bilinci ve öngörüsü olan bir doğa yasası değildir (hiçbir doğa yasasının bilinci ve öngörüsü yoktur). Bizler, milyarlarca yıllık süreci sonradan incele­yen “dedektifler” olarak, daha önce yaşanmış bir olayın daha sonraki bir olayı mümkün kıldığını fark etmekteyiz. Fakat o olaylar yaşanırken, ondan 10 veya 100 milyon yıl sonra ne olacağı, neyin mümkün olduğu, neyin mümkün olmadığı bilinmemekteydi. Evrimsel kronoloji hakkında kafa yorarken bunu hatırlamak önemlidir.

50 Soruda Evrim

Çağrı Mert Bakırcı
Bilim ve Gelecek Kitaplığı