İki farklı edebiyat – Zülfü Livaneli

Şöyle bir kurala inanıyorum: Eğer bir masa başında oturduğunda arkadaşlarına anlattığın zaman ilgilerini çekecek, seni en azından yarım saat dinlemelerini sağlayacak kadar ilginç bir konun yoksa, hiç yazmamak daha iyi. Çünkü o yüzlerce sayfayı da kimse okumaz. (Bu genellemenin dışında kalan deneysel yapıtları ayrıca ele almak gerek.)

Ne var ki, çağımızda kapitalizm, edebiyat sanatına kötülük ederek iki ayrı edebiyat yarattı. Kitabı metalaştıran piyasa, edebiyatı “popüler edebiyat” ve “yüksek edebiyat” olarak ikiye böldü. Ve sonunda iş öyle aşırı bir noktaya geldi ki, büyük okur kitlelerine sabun köpüğü gibi eften püften eğlendirici kitaplar sunulurken, kimsenin okumadığı ve “gerçek edebiyat” olduğu sanılan bazı eserler yayıncılar, ajanslar ve kendini seçkin gören bir avuç insanın oyun malzemesine dönüştü.

Bu kitaplarda, sağlam edebiyatın olmazsa olmazları arasında bulunan usta bir dil, sağlam bir psikolojik temel ve en önemlisi unutulmaz karakterler yaratma koşulu aranmaz oldu. Ama birtakım modalar bu yazarları öne çıkardı.

Bugün iyi bir okur, köklü edebiyattan Raskolnikov, Prens Andrey, Nataşa, Mişkin, Karamazov, Goriot Baba, Anna Karenina, Madame Bovary, Jean Valjean gibi yüzlerce karakteri sayabilir, onları ailesinden daha iyi tanır ama “popüler edebiyat”tan tek bir karakter hatırlayan var mıdır acaba?

Mesela bana, pek bir hayranlıkla karşılanan, her kitabına övgüler düzülen Paul Auster’ın unutamadığınız bir karakterinin adını söyleyin.

Yoktur; çünkü sağlam karakterler yazılamamış, sadece entelektüel bir oyun oynanmıştır.

Bu düşüncelerimi açıklarken örnek olarak Auster’ı kullanmam, ünlü yazara haksızlık gibi görülebilir. Ama tanınıyor olması ve karakter yaratma yetisinin eksik olması, anlatmak istediklerim için onu uygun bir örnek haline getiriyor.

Ayrıca, anlatısında, roman mimarisi açısından da sorunlar var. Mesela Sunset Park’ta, anlatıcının hayatını değiştirdiğini anlattığı, ağabeyinin ölümüne sebep olma travması birkaç paragrafla geçiştirilmiş. Amerikan beyzbol oyuncularının maceralarına ise sayfalar ayrılmış. Oysa bu insan gerçekliğine uygun değil. İster kurgu kahramanı ister gerçek kişi olsun, kim ağabeyini öldürdüğünde bu onun hayatında futbolculardan daha az yer tutar?

Postmodern edebiyatın kopyala/yapıştır yönteminin zayıflığının ilginç bir örneği bu.

Unutmayalım ki edebiyat, ilginç gösteriler yapma, okyanus balıklarından karıncaların hayatına kadar romanın ilerlemesine yardım etmeyen ve temasıyla ilgisiz bir sürü internet bilgisi boca etme değil, insanı anlatma sanatıdır. Bunun da temeli psikolojidir. Gılgamış’tan, Homeros’tan bu yana değişmeyen bir gerçektir bu.

Edebiyat Mutluluktur,
Zülfü Livaneli
Doğan Kitap