Algının Kavrayışın Yerini Alması Mesesi
Bu ifade — “Algı, kavrayışın yerini alır” — hem felsefi hem de psikanalitik açıdan çok katmanlı ve rahatsız edici bir gerçeğe işaret eder.
🔍 1. İfade Ne Demek?
Algı: Duyusal deneyime dayalı yüzeysel görme, işitme, hissetme gibi tepkisel farkındalıktır.
Kavrayış (comprehension): Derinlemesine anlama, bağlam kurma, içselleştirme ve anlamlandırma eylemidir.
Bu durumda:
“Algı, kavrayışın yerini alır” demek:
İnsan, gördüğü şeyin ne olduğunu gerçekten anlamadan, onu zannederek yaşamaya başlar.
🧠 2. Psikanalitik Yorum
Bu cümle özellikle erken gelişim, annenin yüzü, ve yansıtıcılık işlevi bağlamında çok şey anlatır.
📌 Örnek:
Bebek annenin yüzüne bakar.
Annesi korkuluysa ama gülümsüyorsa, bebek algılar: “Annem gülümsüyor.”
Ama kavrayamaz: “Aslında korkuyor ama bunu bastırıyor.”
Ve bu noktada:
Bebek gerçeği değil, algılananı öğrenir.
Algı, anlamın önüne geçer. Kavrayış mümkün olmaz.
Bebek bunu içselleştirir:
- Gülümseme = güven
- Oysa o gülümsemenin içinde panik vardır
Bu da ileride şöyle olur:
“Gülümsüyorum ama içim parçalanıyor.”
“İnsanların yüzüne bakıyorum ama niyetlerini anlayamıyorum.”
“Algılıyorum ama anlayamıyorum.”
🧠 3. Lacancı Perspektiften: İmgesel’in Tiranlığı
Lacan’a göre benlik, ayna evresiyle birlikte oluşur. Bebek, aynada gördüğü “güzel, bütün, sağlam” görüntüye bağlanır. Ama bu görüntü, benliğin gerçek karmaşıklığını yansıtmaz.
İşte tam burada:
Algı (imge), kavrayışın (gerçek benlik deneyimi) yerini alır.
Kendimizi bir “imgeden” ibaret sanırız. Gerçekte ne hissettiğimizi, ne yaşadığımızı, neye ihtiyaç duyduğumuzu anlamayız.
Çünkü gördüğümüz “şey” her zaman gerçek değildir.
Yalnızca “görüntü” vardır. Görüş değil.
🎭 4. Günlük Hayattan Örnekler
- Sosyal medyada birinin gülümseyen fotoğrafını görürüz: “Mutlu.” deriz.
Oysa altında travma, boşluk, yalnızlık vardır. - Bir çocuk annesini telaşla mutfakta koştururken görür: “Annem yemek yapıyor, demek ki her şey yolunda.”
Oysa annesi ağlamak üzeredir. - Bir terapide danışan şunu diyebilir:
“Çocukken her şey normaldi. Annem hep ilgilenirdi.”
Ama sonra beden anlatmaya başlar: Kaygı, baş ağrısı, kabuslar…
Çünkü bebeklikte algıladığımız şeyler gerçek olabilir…
Ama kavranmamışsa, sadece yansımalarla yaşarız.
🪞 5. Winnicott’un Açıklamasıyla:
Winnicott’a göre annenin yüzü, bebeğe kendisini geri yansıtan bir yüz olmalıdır.
Ama eğer bu yüz:
- annenin kendi kaygılarını yansıtıyorsa,
- sahte, maskeli, bastırılmışsa
o zaman çocuk gerçek duygularını ayırt edemez.
Algılar var, ama kavrayış gelişmez.
Bu da sahte benlik yaratır:
“Olduğum gibi değil, görüldüğüm gibi olmak zorundayım.”
🧩 6. Sonuç:
“Algı, kavrayışın yerini alır” demek:
İnsanlar dünyayı gözleriyle görür ama anlamaz.
Duyguların adını koymaz, derin bağlamları kurmaz,
İlişkileri yalnızca görüntü düzeyinde yaşar.
İçerik yerine imaj, derinlik yerine yüzey egemen olur.
🔮 Bugüne Uyarlarsak:
- “Görüyorum ama hissetmiyorum.”
- “İnsanlar ne istiyor anlayamıyorum.”
- “Dışarıdan her şey tamam gibi ama içim boş.”
- “Gerçekten ne hissettiğimi bilmiyorum.”
Bu cümleler hep kavrayışın bozulduğu durumlara işaret eder.
Algı hâlâ vardır… ama anlam yoktur.