Aşk ve Ölümün Çatışması: Abdülhak Hâmid Tarhan’ın Makber’i ve Murathan Mungan’ın Cenk Hikâyeleri Üzerine Bir Karşılaştırma
Yaşam ve Yok Oluşun Gerilimi
Abdülhak Hâmid Tarhan’ın Makber şiiri, sevilen birinin kaybı üzerinden aşk ve ölüm temalarını yoğun bir duygusal ve metafizik düzlemde işler. Freud’un Eros (yaşam dürtüsü) ve Thanatos (ölüm dürtüsü) kavramları, bu şiirdeki çelişkili duyguların anlaşılmasında güçlü bir çerçeve sunar. Eros, Makber’de sevgilinin varlığına duyulan tutku ve yaşamın devamına yönelik arzu olarak belirirken, Thanatos, ölümün kaçınılmazlığı ve yok oluşun ağırlığıyla kendini gösterir. Hâmid, sevilenin ölümüyle yüzleşen bireyin, yaşamla ölüm arasında bir gerilim yaşadığını vurgular. Şiirdeki “Makber, ey mezar, ey kabr-i pür-nûr” dizeleri, ölümü hem bir son hem de kutsal bir geçiş olarak resmeder. Bu, Freud’un Thanatos kavramındaki yıkıcı ama aynı zamanda dönüştürücü niteliğiyle örtüşür. Hâmid’in dilinde, aşk, ölümü anlamlandırmaya çalışan bir araçtır; ancak bu çaba, bireyin kendi varoluşsal sınırlarıyla yüzleşmesini gerektirir. Ölüm, sadece fiziksel bir yok oluş değil, aynı zamanda bireyin ruhsal dünyasında bir dönüm noktasıdır. Hâmid, bu ikilemi, aşkın ölüme karşı bir isyan, aynı zamanda onunla bir uzlaşma çabası olarak sunar. Bu çaba, şiirin yoğun imgeleri ve ritmik üslubuyla okuyucuya aktarılır, böylece bireysel bir trajedi evrensel bir sorgulamaya dönüşür.
Bireysel Acının Evrensel Yansıması
Makber’in temelinde, Hâmid’in kişisel kaybı, yani eşi Fatma Hanım’ın ölümü yatar. Bu kişisel trajedi, şiiri yalnızca bir ağıt olmaktan çıkararak, insan varoluşunun evrensel sorularına dokunan bir esere dönüştürür. Freud’un Eros ve Thanatos kavramları, Hâmid’in şiirinde bireyin sevgi ve kayıp arasındaki mücadelesini anlamlandırmak için güçlü bir lens sunar. Şiirde aşk, yaşamı sürdürme arzusunun bir yansıması olarak belirirken, ölüm, bu arzuyu kesintiye uğratan bir gerçeklik olarak ortaya çıkar. Hâmid’in “Çık Fâtıma, lâhdden kıyâm et” dizeleri, sevgiliye duyulan özlemin ötesinde, yaşamın ölüm karşısındaki çaresizliğini ve bu çaresizliğe karşı direnişi ifade eder. Bu direniş, Eros’un Thanatos’a karşı mücadelesidir; ancak Hâmid, bu mücadelenin nihai bir zaferle sonuçlanamayacağını da ima eder. Ölüm, şiirde hem bir son hem de bir başlangıç olarak kutsal bir anlam kazanır. Bu kutsal anlam, Hâmid’in dilinde, mezarın “nur” ile ilişkilendirilmesiyle somutlaşır. Şiirin ritmik yapısı ve yoğun imgeleri, bu kişisel acıyı evrensel bir düzleme taşır, okuyucuyu bireyin varoluşsal sorularıyla yüzleşmeye davet eder.
Mitolojik Aşkın Çağdaş Yorumu
Murathan Mungan’ın Cenk Hikâyeleri, mitolojik aşk anlatılarını modern bir bağlamda yeniden yorumlayarak, aşk ve ölüm temalarını farklı bir estetik düzlemde ele alır. Mungan’ın hikâyeleri, mitolojik anlatıların evrensel motiflerini çağdaş bireyin duygusal ve toplumsal deneyimleriyle harmanlar. Mahmud ile Yezida gibi hikâyeler, aşkın hem bireysel hem de toplumsal engellerle sınandığı bir anlatı sunar. Freud’un Eros ve Thanatos kavramları, Mungan’ın hikâyelerinde de yankı bulur; ancak bu kavramlar, mitolojik bir çerçevede daha soyut ve sembolik bir biçimde işlenir. Örneğin, Mahmud ile Yezida’da aşk, bireylerin toplumsal normlara karşı direnişi olarak belirirken, ölüm, bu direnişin trajik bir sonucu olarak ortaya çıkar. Mungan’ın anlatısı, Hâmid’in Makber’indeki bireysel ve metafizik odak yerine, toplumsal bağlamda aşkın yıkıcı gücüne vurgu yapar. Hikâyelerdeki mitolojik unsurlar, aşkı ve ölümü evrensel bir düzlemde ele alırken, Mungan’ın modern dili, bu temaları bireyin iç dünyasına ve toplumsal dinamiklere bağlar. Bu, Mungan’ın estetik yaklaşımını Hâmid’inkinden ayıran temel bir farktır: Hâmid’in bireysel ve metafizik derinliği, Mungan’da toplumsal ve tarihsel bir bağlama dönüşür.
Dilin Ritmi ve Anlatının Gücü
Hâmid’in Makber’i, yoğun ve ritmik bir dil ile aşk ve ölümü yüce bir boyuta taşır. Şiirdeki imgeler, örneğin “mezar” ve “nur” gibi, hem somut hem de soyut anlamlar taşır ve okuyucuyu metafizik bir sorgulamaya yönlendirir. Bu dil, Eros ve Thanatos’un bireysel düzlemdeki çatışmasını güçlendirir. Hâmid’in ritmik yapısı, duygusal yoğunluğu artırarak okuyucunun acıyı ve özlemi doğrudan hissetmesini sağlar. Buna karşılık, Mungan’ın Cenk Hikâyeleri’nde dil, daha düz ve anlatısal bir üsluba sahiptir. Mungan, mitolojik motifleri çağdaş bir dille yeniden kurgularken, hikâyelerinin dokusunu toplumsal ve bireysel çatışmalar üzerine inşa eder. Örneğin, Mahmud ile Yezida’daki daire metaforu, aşkın hem birleştirici hem de yıkıcı doğasını sembolize eder. Mungan’ın dili, Hâmid’in yoğun ve ritmik üslubundan farklı olarak, daha yalın ama bir o kadar güçlü bir anlatım sunar. Bu dil farkı, iki yazarın estetik yaklaşımlarındaki temel ayrımı yansıtır: Hâmid’in bireysel ve metafizik yoğunluğu, Mungan’ın toplumsal ve tarihsel bağlamda aşkı ve ölümü ele alışıyla zıtlık oluşturur.
Toplumsal Dinamiklerin Aşk ve Ölüm Üzerindeki Etkisi
Makber’de Hâmid, aşk ve ölümü bireysel bir deneyim olarak ele alırken, varoluşun anlamını sorgulayan bir derinlik taşır. Şiir, sevilenin kaybı üzerinden evrensel bir insanlık durumunu irdeler. Freud’un Eros ve Thanatos kavramları, bu arayışın temelindeki dürtüleri açıklamak için güçlü bir araç sunar. Buna karşılık, Mungan’ın Cenk Hikâyeleri, aşk ve ölümü toplumsal dinamikler içinde ele alır. Mahmud ile Yezida’da aşk, toplumsal normlara ve tabulara karşı bir isyan olarak belirirken, ölüm, bu isyanın kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkar. Mungan’ın hikâyeleri, bireyin toplumla olan çatışmasını ve bu çatışmanın aşk ve ölüm üzerindeki etkisini vurgular. Bu, Hâmid’in bireysel odaklı yaklaşımından farklı olarak, Mungan’ın toplumsal bağlama odaklanan bir perspektif sunduğunu gösterir. Mungan’ın mitolojik anlatıları, aşkın evrensel doğasını korurken, bu evrenselliği toplumsal ve tarihsel bir çerçeveye yerleştirir. Bu yaklaşım, Mungan’ın hikâyelerini Hâmid’in Makber’inden daha geniş bir toplumsal eleştiri platformuna taşır.
İnsan Doğasının Evrensel Soruları
Her iki eser de, insan varoluşuna dair evrensel soruları farklı yollarla ele alır. Makber, aşk ve ölüm üzerinden insanın kendi varoluşunu anlamlandırma çabasını yansıtır. Hâmid’in şiiri, bireyin içsel dünyasındaki bu arayışı, metafizik bir düzlemde ifade eder. Freud’un Eros ve Thanatos kavramları, bu arayışın temelindeki dürtüleri açıklamak için güçlü bir araç sunar. Cenk Hikâyeleri ise bu soruları toplumsal bir bağlama taşıyarak, bireyin çevresiyle olan çatışmasını ve bu çatışmanın yarattığı umutsuzluğu vurgular. Mungan’ın hikâyeleri, mitolojik motifler aracılığıyla aşkın ve ölümün evrensel doğasını korurken, bu temaları modern bireyin toplumsal gerçeklikleriyle harmanlar. Hâmid’in bireysel ve metafizik sorgulaması, Mungan’ın toplumsal ve tarihsel eleştirisiyle zıtlık oluşturur. Bu zıtlık