Yazar: simurg

Bireyin Dönüşüm Yolculuğu: Jung ve Frodo’nun İzinde

İki Farklı Düzlemdeki Ortak ÖzCarl Gustav Jung’un psikoloji alanında ortaya attığı “bireyleşme” kavramı ile J.R.R. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi eserindeki Frodo Baggins’in yolculuğu, ilk bakışta birbirinden tamamen ayrı gibi görünen iki alana ait olsalar da, temelde insanın içsel ve dışsal dönüşümüne dair benzer bir şemayı takip ederler. Her ikisi de bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Erken Çocukluk Dönemindeki Güven Duygusunun Yetişkin Bağlanma Üzerindeki Etkileri

Temel Güven Duygusunun Oluşum Süreci Erik Erikson’un psikososyal gelişim modelindeki ilk aşama, yaşamın yaklaşık ilk 18 ayını kapsayan “güvene karşı güvensizlik” evresidir. Bu dönemde bebek, dünyanın güvenilir bir yer olup olmadığına dair temel bir his geliştirir. Bu hissin oluşumunda en kritik rol, bebeğin birincil bakım verenleriyle (genellikle anne) olan ilişkisidir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hermetik Düşüncede Evren ve İnsan Arasındaki Yansıma İlkesi

Kökenler ve Temel PrensipHermetik felsefenin temel taşlarından biri olan “Karşılıklılık İlkesi”, “Yukarıda ne varsa, aşağıda da o vardır” şeklindeki özdeyişle ifade bulur. Bu ilke, evrenin yapısını anlamaya yönelik bütüncül bir bakış açısı sunar. Büyük ölçekli sistemlerin yasaları ve nitelikleri ile küçük ölçekli sistemlerin yasaları ve nitelikleri arasında doğrudan bir benzerlik

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kutsalın İhlali: Aias’ın Kibri ve Trajik Sonu

Kutsal Mekanda İşlenen Bir SuçTruva Savaşı’nın trajik olaylarından biri, Homeros’un İlyada destanında ve özellikle de sonraki dönem Yunan tragedyalarında işlenen, Küçük Aias’ın (Oileus’un oğlu Aias) hikayesidir. Truva’nın düşüşünün hemen ardından, Aias, tanrıça Athena’nın tapınağına sığınmış olan kahin Kassandra’ya zorla sahip olur. Bu eylem, sıradan bir savaş suçunun çok ötesinde, çok

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hermetik Öğretide Krater ve İlahi Dolum Sembolizmi

Giriş ve Metnin Temel ÇerçevesiCorpus Hermeticum’un dördüncü kitabı, geleneksel olarak “Hermes’in Krater’i” veya “Kadehi” başlığıyla bilinir. Bu metin, Hermetik geleneğin merkezinde yer alan, insan ruhunun kökeni, dünyaya düşüşü ve ilahi olana yeniden kavuşma sürecini anlatır. “Krater” terimi, Grekçede “karıştırma kabı”, “kase” veya “kadeh” anlamına gelir ve bu bağlamda derin bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Etiyopya’daki Antik Fosil ve İnsanlık Tarihinin Yeniden Şekillenişi

Keşfin Anatomisi ve Önemi 2013 yılında Etiyopya’nın Afar bölgesinde, bir uluslararası araştırma ekibi tarafından gerçekleştirilen kazı çalışmaları, insan evrimine dair anlayışımızda devrim yaratacak bir keşfle sonuçlandı. Ledi-Geraru’da bulunan ve yaklaşık 2.8 milyon yıl öncesine tarihlenen bir hominin çene kemiği (LD 350-1), insansıların tarihine dair kritik bir boşluğu doldurdu. Bu fosil,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sayıların ve Taşın Uyumu: Pythagorasçı Evren Anlayışının Antik Yunan Tapınaklarındaki İzleri

Matematiksel Bir Dünya Görüşünün Doğuşu Pythagoras ve takipçileri, evrenin temel işleyişinin matematiksel olduğunu, özellikle de sayılar ve geometrik oranlar üzerine kurulu olduğunu öne sürmüşlerdir. Onlar için sayılar sadece birer nicelik ifadesi değil, aynı zamanda nitelik ve hatta mistik bir anlam taşıyordu. Bu düşünce sistemi, gözlemlenebilir gerçekliğin ardında yatan soyut ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Diogenes ve Kendi Kendine Yeterlilik: Antik Yunan’da Bir Özgürlük Arayışı

Kinizmin Temel Prensipleri Kinik felsefenin en tanınmış isimlerinden olan Sinoplu Diogenes, M.Ö. 4. yüzyılda yaşamış ve felsefesini sıra dışı yaşam tarzıyla somutlaştırmış bir düşünürdür. Onun felsefesinin merkezinde, “kendi kendine yeterlilik” anlamına gelen “autarkeia” kavramı yer alır. Bu kavram, bireyin dışsal nesnelerden, maddi zenginliklerden, toplumsal onaydan ve geleneksel hazlardan bağımsız olarak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan’ın Simgesel Düzeni ve Bilinçdışının Dil Üzerindeki Rolü

Dilin Öznelliği Şekillendirme Süreci Simgesel düzen, bireyin toplumsal ve dilbilimsel yapılar aracılığıyla özne olarak ortaya çıkışını sağlayan bir sistemdir. Bu düzen, dilin bireyin bilinçdışını yapılandırmada temel bir rol oynadığını öne sürer. Dil, bireyin arzularını, kimliğini ve toplumsal ilişkilerini düzenleyen bir kodlar sistemi olarak işler. İnsan, doğduğu andan itibaren dilin içine

OKUMAK İÇİN TIKLA

Raskolnikov’un Suç İşleme Motivasyonu ve Ahlaki Relativizm İlişkisi

Raskolnikov’un İçsel Çatışmaları ve Bireysel Ahlak Anlayışı Raskolnikov’un suç işleme kararı, onun bireysel ahlak anlayışının bir yansımasıdır. Yoksulluk, çaresizlik ve entelektüel üstünlük duygusu, onun ahlaki sınırları sorgulamasına yol açar. Kendisini “sıradan” insanlardan ayıran bir “üstün insan” olarak görmesi, onun ahlaki relativizme eğilimini gösterir. Bu görüş, bireyin kendi ahlaki kurallarını oluşturabileceğini

OKUMAK İÇİN TIKLA

Enuma Eliş Destanı ve Babil’in Siyasi Hegemonyası

Enuma Eliş destanı, Mezopotamya’nın en önemli yazılı kaynaklarından biri olarak, Babil’in siyasi ve dini otoritesini güçlendirmede kritik bir rol oynamıştır. Bu destan, yalnızca bir yaratılış anlatısı değil, aynı zamanda Babil’in bölgesel egemenliğini meşrulaştırmak ve toplumsal düzeni pekiştirmek için kullanılan bir ideolojik araçtır. Destanın Kökeni ve İçeriği Enuma Eliş, MÖ 2.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacanian Psikanaliz ve Post-Yapısalcı Kimlik Teorilerine Katkılar

Öznellik Kavramının Yeniden Tanımlanması Lacanian psikanaliz, öznellik kavramını yeniden çerçeveleyerek post-yapısalcı kimlik teorilerine temel bir katkı sunar. Öznelliğin sabit veya özerk bir yapı olmadığını savunan bu yaklaşım, bireyin kimliğini dil, bilinçdışı süreçler ve toplumsal yapılar aracılığıyla inşa ettiğini öne sürer. Özne, dilin içine doğar ve bu dil, bireyin kendini anlamasını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Deleuze’ün Fark Kavramı ve Biyoçeşitlilik Krizine Felsefi Yaklaşım

Fark Kavramının Ontolojik Temelleri Deleuze’ün fark kavramı, varlığın statik bir özdeşlikten ziyade sürekli bir oluş süreci olarak anlaşılmasını önerir. Geleneksel metafizikte, varlıklar sabit kategoriler ve özdeşlikler üzerinden tanımlanırken, Deleuze için varlık, farklılaşma süreçleriyle ortaya çıkar. Bu, biyoçeşitlilik krizine uygulanabilir; çünkü türler ve ekosistemler, sabit ve değişmez yapılar olarak değil, sürekli

OKUMAK İÇİN TIKLA

Spinoza’nın Monist Metafiziği ve Kuantum Dolanıklık: Felsefi Bir Buluşma

Spinoza’nın Monist Ontolojisinin Temelleri Spinoza’nın felsefesinin merkezi, evrenin tek bir tözden oluştuğu iddiasıdır. Bu töz, Tanrı ya da Doğa olarak adlandırılır ve sonsuz sıfatlara sahiptir; ancak insan bilinci yalnızca düşünce ve uzam sıfatlarını algılayabilir. Spinoza’ya göre, her şey bu tek tözün bir modifikasyonudur ve bireysel varlıklar, bu tözün geçici ifadeleridir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Jung’un Kolektif Bilinçdışı ve Freud’un Bilinçdışı Kavramları Arasındaki Temel Farklılıklar Nelerdir?

Jung’un Kolektif Bilinçdışı Kavramının Tanımı ve Özellikleri Jung’un kolektif bilinçdışı, insanlığın ortak deneyimlerinden türeyen ve tüm bireylerde bulunan evrensel bir zihinsel katman olarak tanımlanır. Bu kavram, bireysel bilinçdışından farklı olarak, kişisel deneyimlerden bağımsız bir yapıya sahiptir ve insan türünün tarih boyunca biriktirdiği ortak imgeler ve eğilimlerle şekillenir. Kolektif bilinçdışı, bireylerin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Freud’un Serbest Çağrışım Tekniği ile Lacan’ın Söylem Teorisi Nasıl Kesişir?

Serbest Çağrışımın Ortaya Çıkışı ve Temel İlkeleri Freud’un serbest çağrışım tekniği, psikanalizin temel yöntemlerinden biri olarak, bilinçdışına erişimde yenilikçi bir yaklaşım sunar. Bu yöntem, hastanın aklına gelen her düşünceyi, sansürlemeden ve yargılamadan ifade etmesini teşvik eder. Amaç, bilinçli kontrol mekanizmalarını devre dışı bırakarak bilinçdışındaki bastırılmış materyallere ulaşmaktır. Freud, bu tekniği

OKUMAK İÇİN TIKLA

Haçlı Seferlerinin Dini ve Ekonomik Çatışmalara Etkileri

Dini Çatışmaların Kökleri Haçlı Seferleri, 11. yüzyılın sonlarında başlayarak yaklaşık iki yüzyıl boyunca Hıristiyan Avrupa ile Müslüman Ortadoğu arasında yoğun dini gerilimlere yol açtı. Hıristiyanlar, Kudüs ve çevresindeki kutsal yerleri Müslüman kontrolünden geri almak için bu seferleri düzenlerken, bu süreçte dini kimlikler keskinleşti. Katolik Kilisesi, seferleri bir kutsal savaş olarak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nesîmî Divanındaki Hurûfî Unsurların 14. Yüzyıl Anadolu’sundaki Toplumsal Yansımaları

Hurûfî Düşüncenin Kökenleri ve Nesîmî’nin Yeri Hurûfîlik, 14. yüzyılın sonlarında İran kökenli bir akım olarak ortaya çıkmış ve hızla Anadolu’ya yayılmıştır. Bu akım, harflerin mistik anlamlarını merkeze alarak evrenin yapısını yorumlayan bir yaklaşıma dayanır. Seyyid Nesîmî, bu düşüncenin en etkili taşıyıcılarından biri olarak divanında harf imgelerini yoğun biçimde kullanmıştır. Nesîmî’nin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Proust’un Zaman Anlayışı ve Bergson’un Süre Kavramı Arasındaki Bağlantı

Zamanın Öznel Doğası Proust’un Kayıp Zamanın İzinde, eserinde zaman, kronolojik bir akıştan çok, bireyin anılar ve algılar aracılığıyla deneyimlediği bir olgu olarak karşımıza çıkar. Karakterlerin geçmişe dair hatırlamaları, zamanın doğrusal bir çizgide ilerlemediğini, aksine bireysel bilinçte katmanlar halinde var olduğunu gösterir. Bergson’un süre kavramı da bu noktada benzer bir bakış

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan’ın Jouissance Kavramı ve Klinik Uygulamalardaki Yeri

Jouissance Kavramının Tanımı ve Freud’la İlişkisi Jouissance, Lacan’ın psikoanalitik kuramında merkezi bir kavram olarak ortaya çıkar ve Freud’un haz ilkesinden farklı bir anlam taşır. Freud’un haz ilkesi, bireyin haz arayışını ve acıdan kaçınmasını düzenleyen temel bir mekanizma olarak tanımlanır. Ancak jouissance, bu çerçeveyi aşar ve haz ile acının kesişiminde, bireyin

OKUMAK İÇİN TIKLA