Yazar: simurg

Sylvia Plath’in “Ayna” Şiirinde Kadın Kimliği ve Yaşlanma

Aynanın Soğuk Gerçekliği “Ayna” şiiri, bir nesnenin, yani aynanın, kendi varlığını tanımlamasıyla başlar. Ayna, “gümüş ve kesin” olduğunu söyler; bu ifade, onun tarafsız, yorumsuz ve acımasız bir gözlemci olduğunu vurgular. Ayna, kadın kimliğini yansıtırken, bireyin kendi benliğiyle yüzleşmesini sağlar. Kadın, aynada kendi yüzünü, yaşlanmanın izlerini ve toplumsal beklentilerin yükünü görür.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Aristoteles’in Töz Anlayışının Modern Ontolojideki Yankıları

Varlığın Özü ve Tözün Antik Kökenleri Aristoteles’in Metafizik ve Kategoriler adlı eserlerinde töz, bir varlığın “ne olduğu” sorusuna yanıt veren temel bir kategori olarak tanımlanır. Ona göre töz, bir şeyin özünü (essence) ve bağımsız varoluşunu ifade eder; yani, bir varlığın niteliklerinden veya ilişkilerinden bağımsız olarak kendi başına var olabilen şeydir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Çatalhöyük’ün Ev İçi Mezarları: Neolitik Dönemde Ölüm ve Öte Dünya Anlayışlarının İzleri

Yaşamla Ölümün Kesişim Noktası: Ev İçi Mezarlar Çatalhöyük, Neolitik dönemin en dikkat çekici yerleşimlerinden biri olarak, yaklaşık MÖ 7500-5700 yılları arasında Konya Ovası’nda varlık göstermiştir. Bu yerleşim, ev içi mezar uygulamalarıyla, ölüm ve yaşam arasındaki sınırların bulanıklaştığı bir dünya sunar. Ölülerin evlerin tabanları altına gömülmesi, sadece fiziksel bir pratik değil,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Zamanın İzinde Bireysel Arayışlar

Zamanın İzinde Bireysel Arayışlar Zamanın Ritmiyle Yüzleşme Şule Gürbüz’ün Zamanın Farkında adlı eseri, bireyin kendi benliğini keşfetme sürecini, zamanın akışıyla şekillenen bir çerçevede ele alır. Eser, beş farklı metin üzerinden, kahramanların günlük yaşamlarındaki deneyimleri merkeze alarak, zamanın birey üzerindeki etkilerini inceler. Örneğin, müzik hocası karakteri, gençlikten olgunluğa geçişte, toplumsal beklentilerle

OKUMAK İÇİN TIKLA

Büyük Öteki ve Modern Devletin Meşruiyet Arayışı

Ötekinin Tanımlayıcı Gücü Lacan’ın “büyük Öteki” kavramı, bireyin kimliğini ve toplumsal düzenini anlamlandırdığı sembolik bir otoriteyi ifade eder. Bu kavram, dil, kültür, hukuk ve toplumsal normlar gibi bireylerin öznelliğini şekillendiren yapıların toplamını kapsar. Modern devletler, meşruiyetlerini büyük ölçüde bu sembolik düzen üzerinden inşa eder. Devlet, bireylerin kolektif kimliğini düzenleyen bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Medea’nın Çocuk Katli: Kadın Öfkesi ve Toplumsal Baskının Modern Yansımaları

Medea’nın Öfkesi ve Bireysel İsyana Dönüşümü Medea’nın çocuklarını öldürmesi, antik Yunan tragedyasında bireysel öfkenin en aşırı tezahürü olarak ortaya çıkar. Euripides’in eserinde, Medea’nın kocası Jason tarafından terk edilmesi, onun yalnızca kişisel bir ihanetle değil, aynı zamanda toplumsal düzenin dayattığı cinsiyet rolleriyle de yüzleşmesini sağlar. Kadınların evlilik ve aile içindeki konumunun

OKUMAK İÇİN TIKLA

Peru’nun Kaybolmuş Vadisi: Vichama’nın Topraktan Uyanışı

Coğrafi Konum ve Yerleşim Özellikleri Vichama, Peru’nun Huaura eyaleti Végueta ilçesinde, Lima’nın 110 kilometre kuzeyinde, Pasifik Okyanusu’na yalnızca 1,5 kilometre mesafede yer alan bir arkeolojik alan olarak tanımlanır. Bu konum, yerleşimin hem tarımsal hem de balıkçılık temelli bir ekonomi üzerine kurulu olduğunu gösterir; Huaura Nehri’nin sağ kıyısındaki verimli ovalar, sulama

OKUMAK İÇİN TIKLA

Jung’un Arketip Teorisi ile Evlilik Terapisinde Kolektif Bilinçdışının Keşfi

Arketiplerin Evlilik Dinamiklerine Katkısı Jung’un arketip teorisi, insan psişesinin kolektif bilinçdışında yer alan evrensel kalıplarını ifade eder. Evlilik terapisinde bu arketipler, çiftlerin ilişkisel rollerini ve çatışmalarını anlamada bir lens olarak işlev görür. Örneğin, “kahraman” veya “bilge” arketipleri, bir partnerin diğerine karşı üstlendiği rolleri yansıtabilir. Terapist, çiftlerin bu arketipleri nasıl içselleştirdiğini

OKUMAK İÇİN TIKLA

İş Yerinde Cinsiyetçi Çatışmalar: Gilligan’ın Etik Bakım ve Kohlberg’in Ahlaki Gelişim Teorileri Üzerinden Bir Analiz

Etik Bakım Teorisinin Temel İlkeleri Gilligan’ın etik bakım teorisi, ahlaki karar alma süreçlerinde bireyler arası ilişkilerin ve empati odaklı sorumlulukların merkezi olduğunu savunur. Bu teori, ahlaki yargıların soyut ilkelerden ziyade, bağlamsal ve ilişkisel faktörlere dayandığını öne sürer. Kadınların ahlaki gelişiminde bakım etiğinin daha belirgin olduğu gözlemlenmiş; bu nedenle teori, bireylerin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kierkegaard’ın Kalabalık Eleştirisi ve Modern Popülizmin Birey Üzerindeki Etkisi

Bireysel Özgürlüğün Toplumsal Basınç Karşısındaki Çatışması Kierkegaard’ın “kalabalık” kavramı, bireyin kendi varoluşsal özgürlüğünü inşa etme çabalarının, toplumsal normlar ve kolektif beklentiler karşısında nasıl erozyona uğradığını ele alır. Kalabalık, bireylerin kendilerini bağımsız bir özne olarak tanımlama yeteneklerini bastıran, amorf bir kitle olarak tanımlanır. Bu, modern popülizmde, bireylerin kimliklerini ve karar alma

OKUMAK İÇİN TIKLA

Žižek’in Lacancı Gerçek Kavramı ve Dijital Çağda Anlamın Yitimi

Gerçek Kavramının Teorik Temelleri Žižek’in Lacancı Gerçek kavramı, insan bilincinin anlam oluşturma süreçlerinde temel bir boşluk olduğunu öne sürer. Gerçek, sembolik düzenin (dil, toplumsal normlar, ideolojiler) kapsayamadığı, tanımlanamaz bir alandır. Bu alan, bireyin gerçeklik algısını sürekli olarak kesintiye uğratır. Žižek’e göre, Gerçek, ideolojik yapıların örtbas etmeye çalıştığı bir eksiklik ya

OKUMAK İÇİN TIKLA

Get Out Filminde Irkçılık ve Kimlik: Fanon’un Sömürgecilik Sonrası Teorisi ve Du Bois’in Çifte Bilinç Kavramıyla Bir Analiz

Irkçılığın Sömürgecilik Sonrası Çerçevedeki Yeri Get Out, ırkçılığı bireysel ve sistemik düzeyde ele alarak, sömürgecilik sonrası kimlik teorisiyle örtüşen bir anlatı sunar. Sömürgecilik sonrası teori, egemen güçlerin azınlık gruplar üzerinde kurduğu tahakkümü ve bu tahakkümün bireylerin kimlik algılarındaki etkilerini inceler. Filmde, Chris’in beyaz bir ailenin evine konuk olması ve yaşadığı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tüketim Toplumunda Varlığın Yeniden İnşası

Modern tüketim toplumu, bireyin varoluşsal anlam arayışını, maddi nesneler ve toplumsal statü üzerinden yeniden yapılandırır. Adorno, bu süreci, bireyin özgürlüğünü ve özerkliğini tehdit eden bir çarpıtma olarak eleştirir. Ona göre, tüketim kültürü, bireyin özünü anlamlandırma çabasını, standartlaştırılmış ürünlerin ve markaların sunduğu sahte anlamlarla değiştirir. Birey, özgür iradesiyle seçim yaptığını düşünse

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yaşar Kemal, Ortadirek: Roman Karakterleri ve Nietzsche’nin Güç İstenci

Yoksulluğun Karakterler Üzerindeki Baskısı Yaşar Kemal’in Ortadirek romanında, Çukurova’nın tarım toplumunda yaşayan karakterler, yoksulluğun ve toplumsal dışlanmanın ağır yükü altında mücadele eder. Nietzsche’nin güç istenci kavramı, bireyin kendi varoluşunu olumlama ve engelleri aşma arzusunu ifade eder. Romanda, Ali, Meryemce ve diğer karakterler, bu kavramı, temel ihtiyaçlarını karşılamak için verdikleri günlük

OKUMAK İÇİN TIKLA

Homo Habilis ve Alet Yapımının Bilişsel Temelleri

Alet Kullanımının Kökenleri Homo habilis’in yaklaşık 2,6 milyon yıl önce taş aletler üretmeye başlaması, insan evriminde bir dönüm noktası teşkil eder. Bu tür, basit çakıl taşlarını yontarak keskin kenarlar oluşturmuş ve bu aletleri avlanma, et kesme ve bitki işleme gibi görevlerde kullanmıştır. Alet yapımı, yalnızca fiziksel bir beceri değil, aynı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Foucault’nun Biyogüç Kavramı: Modern Devletin Birey Kontrolü Üzerindeki Etkisi

Biyogücün Ortaya Çıkışı ve Kavramsal Temelleri Biyogüç, modern devletlerin bireylerin yaşamını düzenleme ve kontrol etme biçimini ifade eden bir kavram olarak, 18. yüzyıldan itibaren belirginleşen bir yönetim paradigmasını tanımlar. Bu dönemde, devletlerin yalnızca toprak ve hukuk üzerinde egemenlik kurmakla yetinmediği, aynı zamanda bireylerin bedenleri, sağlıkları ve yaşam süreçleri üzerinde sistematik

OKUMAK İÇİN TIKLA

John Rawls’un Cehalet Perdesi ve Kant’ın Kategorik İmperatifi: Adaletin Temellerine Bir Bakış

Giriş: Adalet Kavramının Felsefi TemelleriAdalet, insan topluluklarının düzenini sağlayan temel bir ilke olarak, farklı düşünürler tarafından çeşitli yaklaşımlarla ele alınmıştır. John Rawls’un “cehalet perdesi” kavramı, bireylerin kendi çıkarlarını bilmeden adil bir toplumsal düzen tasarlamasını önerirken, Immanuel Kant’ın kategorik imperatif ilkesi, evrensel ahlaki kurallara dayalı bir etik çerçeve sunar. Bu metin,

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsan Doğasının Çöküşü: José Saramago’nun Körlük Romanında Toplumsal ve Bireysel Yozlaşma

Toplumsal Düzenin Kırılganlığı Saramago, Körlük’te, ani bir körlük salgınının toplumun temel yapılarını nasıl yerle bir ettiğini çarpıcı bir şekilde tasvir eder. Romanın başında, bir şehirde aniden ortaya çıkan “beyaz körlük” salgını, bireylerin görme yetisini kaybetmesiyle toplumsal düzenin hızla çökmesine yol açar. İnsanlar, günlük yaşamın temel unsurları—ulaşım, iletişim, güvenlik—çöktükçe kaosa sürüklenir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Freud’un Sembolizm Teorisi ve Modern Sanatın Bilinçdışı Kökleri

Bilinçdışının Görsel Dildeki Yansımaları Freud’un sembolizm teorisi, bilinçdışının imgeler ve semboller aracılığıyla kendini ifade ettiğini savunur. Modern sanatta, özellikle sürrealizm gibi akımlar, bu fikri benimseyerek rüyalar, fanteziler ve bastırılmış duyguların görsel temsillerini oluşturmuştur. Sanatçılar, bilinçdışındaki karmaşık duyguları ve çatışmaları soyut formlar, beklenmedik imgeler ve alışılmadık kompozisyonlarla dışa vurmuşlardır. Örneğin, rüya

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hannah Arendt’in Eylem Kavramı ve Jürgen Habermas’ın İletişimsel Eylem Teorisi Arasında Nasıl Bir İlişki Vardır?

Eylemin Toplumsal ve Kamusal Boyutları Arendt’in eylem kavramı, insan varoluşunun temel bir bileşeni olarak tanımlanır ve bireyin kendisini özgürce ifade edebileceği bir alan olan kamusal alanda gerçekleşir. Eylem, bireylerin bir araya gelerek ortak bir amaç doğrultusunda etkileşime girdiği, çoğulculuk ve özgürlük üzerine kurulu bir süreçtir. Bu süreç, yalnızca bireysel iradenin

OKUMAK İÇİN TIKLA