Yazar: simurg

Hedonizm ve Beğeni Ekonomisi: Birey, Toplum ve Dijital Dönüşüm

Hedonizmin Kökenleri ve Çağdaş Yorumları Hedonizm, bireyin haz arayışını yaşamın temel amacı olarak gören bir felsefi yaklaşımdır. Antik Yunan’da Epikuros’un haz odaklı öğretileriyle başlayan bu anlayış, haz ve acının insan davranışlarını yönlendiren temel motivasyonlar olduğunu savunur. Epikuros, hazzı yalnızca anlık zevkler değil, aynı zamanda uzun vadeli huzur ve dinginlik olarak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dede Korkut Destanında Atın Göçebe Yaşamla Bağlantısı

Epik Anlatılarda Atın Yeri Dede Korkut destanları, Oğuz Türklerinin göçebe topluluklarının günlük yaşamını ve toplumsal yapısını yansıtan epik anlatılar olarak, atı temel bir unsur olarak konumlandırır. Bu eserlerde at, bireylerin hareket kabiliyetini belirleyen bir araç olmanın ötesinde, geniş bozkırlarda sürekli yer değiştiren toplulukların hayatta kalma stratejilerinin ayrılmaz parçasıdır. Göçebe Oğuzlar

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sokrates’in “Kendini Bil” Aforizmasının Etik ve Epistemolojik Çağrısı

Öz-Bilinç ve İnsan Doğasının Keşfi Sokrates’in “Kendini bil” ifadesi, bireyin kendi zihinsel, duygusal ve ahlaki yapısını anlamaya yönelik bir çağrıdır. Bu çağrı, bireyin kendi sınırlarını, yeteneklerini ve zayıflıklarını tanımasını gerektirir. Öz-bilinç, bireyin yalnızca kendi iç dünyasını anlaması değil, aynı zamanda bu iç dünyanın dış dünyayla olan ilişkisini de sorgulaması anlamına

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kant’ın Estetik Yargısı ve Modern Sanat Eleştirisi ile Sübjektivizm Arasındaki Bağlantılar

Kant’ın Estetik Yargısının Temel İlkeleri Immanuel Kant’ın estetik teorisi, özellikle Yargı Yetisinin Eleştirisi eserinde, estetik yargının doğasını ve işleyişini ele alır. Kant, estetik yargıyı, öznel bir deneyim olmasına rağmen evrensel bir geçerlilik iddiası taşıyan bir yargı türü olarak tanımlar. Bu yargılar, “güzel” ya da “yüce” gibi kavramlarla ilişkilendirilir ve bireyin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Spinoza’nın İyi ve Kötü Kavramlarının Göreceliği ve 17. Yüzyıl Ahlak Felsefesine Bir Bakış

17. Yüzyıl Ahlak Felsefesinin Mutlakçı Temelleri Spinoza’nın Felsefi Sistemi ve Göreceli Ahlak Anlayışı Spinoza’nın felsefi sistemi, panteist bir ontoloji ve katı bir determinizm üzerine kuruludur. Ona göre, evren tek bir tözden (Tanrı ya da Doğa) oluşur ve her şey bu tözün nedensel zinciri içinde belirlenmiştir. Bu çerçevede, iyi ve kötü

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tarihsel Materyalizm ve Frankfurt Okulu’nun Eleştirel Teorisinin Kesişimleri

Tarihsel Materyalizmin Kuramsal Temelleri Tarihsel materyalizm, Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından geliştirilen bir toplumsal analiz yöntemidir. Bu yaklaşım, toplumsal değişimin maddi koşullardan, özellikle üretim ilişkilerinden kaynaklandığını savunur. Marx’a göre, bir toplumun ekonomik altyapısı—üretim araçları ve bu araçların mülkiyeti—o toplumun üst yapısını (hukuk, eğitim, din, kültür gibi kurumlar) belirler. Toplumsal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Austin’in Söylem Eylemleri Teorisinin Modern İletişim ve Pragmatiğe Katkıları

Söylem Eylemleri Teorisinin Temel İlkeleri John Langshaw Austin’in söylem eylemleri teorisi, dilin yalnızca bilgi aktarmakla sınırlı olmadığını, aynı zamanda eylemler gerçekleştirdiğini öne sürer. Bu teori, dilin anlamını yalnızca kelimelerin semantik içeriğiyle değil, kullanım bağlamıyla da değerlendirir. Austin, söylemleri üç temel kategoriye ayırır: locutionary (sözce, söylenenin içeriği), illocutionary (edimsel, konuşmacının niyetiyle

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hume’un Etik Duyguculuğundan Modern Ahlaki Psikolojinin Çoklu Pespektifine

Hume’un Etik Duyguculuğunun Temel İlkeleri Hume’un etik teorisi, ahlaki yargıların akıldan ziyade duygulara dayandığını öne sürer. Ona göre, ahlaki değerlendirmeler, bireyin içsel duygusal tepkilerinden kaynaklanır ve bu tepkiler, evrensel bir insan doğasına dayanır. Hume, ahlaki yargıların nesnel bir gerçeklikten ziyade, bireyin başkalarının eylemlerine yönelik hissettiği beğeni veya rahatsızlık gibi duygusal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan’ın Sinthome Kavramı ve Joyce’un Edebi Yaratıcılığı

Sinthome Kavramının Kökleri ve Gelişimi Sinthome, Lacan’ın 1970’lerdeki seminerlerinde, özellikle Seminer XXIII: Le Sinthome’ta geliştirdiği bir kavramdır. Geleneksel psikanalitik semptom kavramından farklı olarak, sinthome, bireyin bilinçdışındaki çatışmaları çözmekle kalmaz, aynı zamanda öznel yapıyı stabilize eden bir işlev görür. Lacan, bu kavramı geliştirirken, semptomun patolojik bir bozukluktan ziyade, bireyin varoluşsal bütünlüğünü

OKUMAK İÇİN TIKLA

Böyle Buyurdu Zerdüşt: Zerdüşt’ün Söylemi Bireyin Varoluşsal Keşif Yolculuğu mudur?

Zerdüşt’ün Dilinin Birey Üzerindeki Etkisi Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt eserinde sunduğu dil, bireyin kendi varoluşsal gerçekliğini sorgulaması için güçlü bir araçtır. Zerdüşt’ün hitabı, doğrudan bir öğreti sunmak yerine, bireyi kendi iç dünyasına yönelten, düşündürücü bir yapı sergiler. Bu dil, bireyin alışılagelmiş düşünce kalıplarını sorgulamasını sağlar ve öznel anlam arayışını teşvik

OKUMAK İÇİN TIKLA

Epikuros’un Ölüm Korkusu Modern Varoluşsal Psikoloji İle Nasıl Bir Bağ Kurar?

Epikuros’un Ölüm Anlayışı Epikuros, antik Yunan felsefesinde hedonizmin kurucusu olarak, ölüm korkusunu insanın mutluluğunu engelleyen temel bir sorun olarak ele almıştır. Ona göre, ölüm, duyuların sona erdiği bir durumdur ve bu nedenle ne acı ne de haz içerir. Epikuros’un ünlü aforizması, “Ölüm varken biz yokuz, biz varken ölüm yoktur,” ölümün

OKUMAK İÇİN TIKLA

Din Psikolojisi ve Pozitif Psikolojide Bağışlama ile Minnettarlığın Duygusal İyileşmedeki Rolleri

Bağışlama Kavramının Din Psikolojisindeki Yeri Din psikolojisi, bağışlamayı genellikle manevi bir erdem ve bireyin ruhsal gelişimi için bir araç olarak tanımlar. Bağışlama, bireyin kendisine veya başkalarına yönelik olumsuz duyguları (örneğin öfke, kin veya intikam arzusu) serbest bırakması sürecidir. Bu süreç, çoğu dini gelenekte ahlaki bir görev olarak görülür ve bireyin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Renk Algısı ve Manevi Sanat: Psikoloji ile Kandinsky’nin Estetik Deneyim Anlayışı

Renk Algısının Psikolojik Temelleri Renk algısı, insan beyninin görsel bilgiyi işleme biçimine dayanır. İnsan gözü, ışığın farklı dalga boylarını algılayarak renkleri ayırt eder ve bu süreç, retina üzerindeki koni hücrelerinin kırmızı, yeşil ve mavi ışığa duyarlılığıyla başlar. Bu biyolojik süreç, beyindeki görsel kortekste anlamlandırılır ve çevresel faktörler, kültürel bağlamlar ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Freud’un Aktarım Kavramı ve Adler’in Bireysel Psikoloji Perspektifi

Aktarım Kavramının Tanımı ve Terapötik İlişkideki Rolü Aktarım, psikanalitik teoride, bireyin geçmişteki önemli figürlerle (örneğin, ebeveynler) olan duygusal deneyimlerini, bilinçdışı bir şekilde terapiste yansıtması sürecini ifade eder. Bu süreç, terapötik ilişkinin temel bir unsuru olarak görülür ve bireyin içsel çatışmalarını anlamak için bir araçtır. Aktarım, terapistin hasta için bir ayna

OKUMAK İÇİN TIKLA

Evrende İnsanın Değer Temelli Konumu: İoanna Kuçuradi’nin İnsan Felsefesi

İnsanın Temel Özellikleri ve Değer Üretimi İnsan, biyolojik bir varlık olarak doğa düzeninin bir parçası olmasına rağmen, evrendeki konumunu belirleyen temel nitelikleri, bilinçli düşünme ve değer üretme kapasitesinden kaynaklanır. Bu kapasite, insanı diğer canlılardan ayıran ontolojik bir farkı ifade eder; zira hayvanlar içgüdüsel ihtiyaçlarını karşılayarak varlığını sürdürürken, insan kendi varlığını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Heidegger Felsefesinde Etik, Doğa ve Hermetik Zihinsellik İlkesinin Kesişimleri

Dasein ve Zihinsellik Bağlamında İnsan-Doğa İlişkisi Heidegger’in Dasein kavramı, insanın yalnızca biyolojik bir varlık olmadığını, dünya içindeki ilişkisel konumunu sorgulayan bir varlık olduğunu vurgular. Dasein, kendi varlığını anlamlandırma yetisiyle, doğayı nesnel bir obje olmaktan çıkarır ve anlam dünyasında bir ortaklık alanı olarak konumlandırır. Hermetik zihinsellik ilkesi, bu noktada, doğanın zihinsel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Uzaydan Bakış: Overview Effect ve İnsan Bilincinin Kolektif Evrimi

Overview Effect’in Tanımı ve Özellikleri Overview Effect, astronotların uzayda Dünya’yı bütünsel bir şekilde gözlemlediklerinde deneyimledikleri bilişsel ve duygusal bir dönüşüm olarak tanımlanır. Bu deneyim, gezegenin sınırlarının ve kırılganlığının farkına varılmasıyla birlikte, insanlık ve doğa arasındaki derin bağı vurgulayan bir algı değişimini içerir. Astronotlar, Dünya’yı uzaktan bir bütün olarak gördüklerinde, ulusal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Andrei Tarkovsky’nin “Nostalji” Filminde Vatan Özleminin Görsel Şiire Dönüşümü

İtalya’nın Yabancı Topraklarındaki Yalnızlık Tarkovsky, filmin başlangıcında Andrei Gorchakov’u İtalya’nın pastoral ama bir o kadar yabancı manzaraları içinde konumlandırır. Gorchakov, 18. yüzyıl Rus besteci Pavel Sosnovsky’nin hayatını araştırmak için İtalya’ya gelmiştir, ancak bu yolculuk, onun vatanına duyduğu özlemin bir yansıması olarak şekillenir. İtalya’nın sisli tepeleri, antik kiliseleri ve taş evleri,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Adso’nun Yolculuğu: “Gülün Adı”nda Entelektüel ve Manevi Arayış

Genç Bir Zihnin İlk Adımları Adso, Gülün Adı’nda, Melk Manastırı’ndan gelen genç bir Benediktin rahip adayı olarak tanıtılır. William of Baskerville’in öğrencisi olarak, onun rehberliğinde hem bir dedektif hem de bir gözlemci rolü üstlenir. Adso’nun yolculuğu, onun naif ve meraklı doğasıyla başlar; bu, onun entelektüel ve manevi gelişiminin temelini oluşturur.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Zamanın Eşiğinde Ölüm ve Yaşamın İzleri: Şule Gürbüz’ün Kıyamet Emeklisi’nde Varoluşun Sorgulanması

Aziz’in Çocukluk Yılları ve İlk Karşılaşmalar Romanın açılış sahneleri, Aziz’in çocukluk yıllarında ölüm kavramıyla ilk temasını, Erzurum’un geleneksel aile ortamında işler. Soğuk iklim ve aile ritüelleri, yaşamın kırılganlığını vurgularken, ölüm, dedenin son nefesi veya kış gecelerinde anlatılan kayıp hikayeleriyle somutlaşır. Aziz’in gözlemleri, çocuksu bir merakla ölümü anlamlandırmaya çalışırken, yaşamı oyunlar

OKUMAK İÇİN TIKLA