Aynanın Kırılması: Winnicott’la Narsisistik Yaraya Bakmak
D. W. Winnicott’un düşüncelerini bugünün meseleleriyle buluşturmayı denemek psikanalizi anlamama oldukça katkı sunuyor. Onun kitaplarındaki derinliği farkettikçe yaklaşımının çok katmanlı ve derinliğiyle algımın farklılaştığını hissediyorum. Bu yazıda onun Oyun ve Gerçeklik kitabındaki bazı önermelerden hareketle konuya yaklaşımını tartışmaya açtım.
“Ayna bakmak içindir. Ama bazen sadece bakılmak içindir.”
İnsanın kendine temas etmesinin en kadim yollarından biri, bir başkasının gözlerinde kendini tanımaktır. Donald Winnicott’un kuramı, annenin yüzünü yalnızca bir bakım alanı değil, aynı zamanda çocuğun özünü yansıtan ilk ayna olarak görür. Bu ayna, kırıldığında ya da bulanıklaştığında ise yalnızca narsisistik değil, varoluşsal bir yara açılır.
1. Kendiliği Korumak İçin İhtiyaçların Geri Çekilmesi
“Ruh alanına girebilir; işte o zaman temel kendiliğimin zarar görmemesi için kendi kişisel ihtiyaçlarımı geri çekmem gerekir.”
Bu ifade, Winnicott’un “yanıltıcı kendilik” kavramını çağırır. Bebek, duygusal güvenin kırıldığı anlarda, ihtiyaçlarını geri çeker. Bu bir tür “regresyon” değil; varlığını koruma çabasıdır. Çocuk, istediği şeyden değil, görülme arzusu boşa çıktığı için vazgeçer. Böylece “sahici kendilik” korunmuş olur ama görünmez kalır.
2. Tahmin Edilebilirlik: Tehlikeli Bir Durağanlık
Winnicott’a göre çocuk yalnızca kaostan değil, aşırı düzenden de zarar görür. Çok fazla yapı, çok fazla öngörülebilirlik — çocuğun spontane kendilik deneyimini boğar. Çocuk, sürprizlerin ve duygusal karşılaşmaların olmadığı bir dünyada, varoluşsal olarak “donakalır.”
➡️ Bu, psikoterapide “hiper düzenin travması” olarak da karşımıza çıkar:
“Her şey yolunda ama ben neden kendim gibi hissedemiyorum?”
3. Ayna Bozulduğunda: Geri Çekilme ve Anlamsız Bakış
“Bebek bu durumda bir savunma olarak geri çekilir ya da algılamak dışında bir amaçla bakmamaya başlar.”
Bebek, annenin yüzünde artık kendine dair bir yansıma bulamıyorsa, o yüz “anlamsız” bir görüntüye dönüşür. Bakış, ilişkisel değil, nesnelleşmiştir. Yani çocuk, aynaya ya da insana artık “kendini görmek için” değil, yalnızca “bakmak” için bakar.
Bu, göz temasının boşa çıktığı, bakışın artık tanıklık içermediği bir sahnedir.
4. Ortalama Ayna: Kendilik İçin Güvence
Sağlıklı bir çocuk, aynaya baktığında yalnızca yüzünü değil, sevildiği bir yüzü de hatırlar. Yani:
“Annem bana bakıyordu. Ben ona baktığımda onun gözlerinde kendimi görebiliyordum.”
Bu, narsisizmin sağlıklı köküdür: Görüldüğünü bilen bir kendilik, kendini sevebilir. Ayna, bu sevginin yansıdığı ve içselleştirildiği bir yüzey olur.
5. Estetikleşmiş Ayna ve Narsisistik Strateji
“İkincil narsisizm içindeki kızlar ve oğlanlar, güzelliği görüp âşık olabilmek için baktıkları zaman, annelerinin sevgi ve ilgisinin devam ettiği konusunda şüpheye kapılmaya başlarlar.”
Burada güzellik artık bir “olma hali” değil, bir bakılma garantisidir.
Kendini göstermek zorunda hisseden birey, güzelliğiyle sevilmeyi umar. Ama bu sevilme, kişinin kendiliğine değil, görüntüsüne yöneliktir. Estetik bir stratejiye dönüşen güzellik, sevgiye duyulan derin eksikliğin yerine geçirilmiş bir temsildir.
6. Güzelliğe Âşık Olmak mı, Güzeli Sevmek mi?
“Güzelliğe âşık olan adam, bir kıza âşık olan, onun güzel olduğunu düşünen, onda güzel olan şeyin ne olduğunu görebilen bir adamdan çok farklıdır.”
Winnicott burada narsisistik aşk ile gerçek sevgiyi ayırır:
- Güzelliğe âşık olmak: Kendi boşluğumu dolduracak bir görüntüyü aramak.
- Güzeli sevmek: Karşımdakinin varoluşuna, güzelliğin ötesindeki haline tanıklık etmek.
Gerçek aşk, aynadaki imgeye değil, özneye dokunur.
🪞 SONUÇ: Narsisistik Yara, Aynalama Eksikliğiyle Başlar
Winnicott’un çerçevesinde narsisizm, salt kibirli bir kendilik hali değil, yeterince görülmemiş bir çocukluğun yankısıdır.
Aynalama eksildiğinde:
- İhtiyaçlar geri çekilir.
- Güzellik, görülme stratejisine dönüşür.
- Sevgi, estetik performansa indirgenir.
Terapide bu ayna bazen yeniden kurulur. Ve hasta ilk kez kendini görür: süslenmeden, poz vermeden, yalnızca olduğu haliyle.