Bir Ruh Kimliği Reşat Nuri Güntekin, Taylan Altuğ

“Taylan Altuğ’un ‘Bir Ruh Kimliği’ kitabı, Reşat Nuri’nin romanları üzerine titiz bir çalışma. Kitabı okurken bu önemli yazarın edebiyatı hakkında ne kadar az şey bildiğinizi fark edeceksiniz. Reşat Nuri Güntekin. Çalıkuşu. Cumhuriyet’in ilk yılları ve idealist bir kadın öğretmen, Feride. Bunlar, bu ismi duyduğumda ilk aklıma gelen şeyler. Türkçe okuma yazma bilen hemen herkesin ortak yönlerinden biri olsa gerek Reşat Nuri Güntekin. Okuma yazması olmayanların da televizyondan, radyo programlarından (TRT) bir şekilde bir yerlerden kulak aşinalığının olduğu bir isim. Türkiye’de yazar olup da, birden fazla neslin hafızasında böylesine yer eden çok fazla isim yoktur. Ama aslında bu aşinalık yanıltıcı ve yüzeysel: Bazılarını ilkokuldayken okumak zorunda bırakılmış olduğumuzdan hayal meyal hatırlıyor olabiliriz, ama çocukluğumuzda maruz kaldığımız ve gönülsüzce yerine getirdiğimiz birçok edim gibi Reşat Nuri kitaplarıyla ilişkimiz de biraz resmi ve mesafeli.
Taylan Altuğ’un Reşat Nuri’nin romanları üzerine titiz çalışması Bir Ruh Kimliği’ni okurken, hafızamın en ırak köşelerine itilmiş bu yazar hakkında beş ortalı çizgili defterlerimize eğreti harflerle kara tahtadan kopyaladıklarımız dışında ne kadar az şey bildiğimi ve yazını üzerine gerçek anlamda ne kadar az kafa yormuş olduğumu fark ettim. Reşat Nuri’nin yüzden fazla eseri olduğu hâlde gerek kendisi gerek kitapları hakkında yok denecek kadar az inceleme yapılmış olması, yapılanların da Berna Moran’ın dediği gibi “dar açıdan yaklaşım ve uzaktan okuma alışkanlığı”nın gölgesinde kalması, bu yüzeysel aşinalığın ötesine geçilmemesinin sebebi olabilir mi?

Onun kahramanları
A. Ömer Türkeş bir yazısında şöyle diyor: “Çağdaşı yazarların büyük bir bölümü, Anadolu’yu uzaktan, kendi hayal âlemlerindeki gibi anlatıp ah, vah ederler, ya da yapay bir Doğu-Batı sorunsalı etrafında dolaşırlarken, Reşat Nuri Güntekin, sorunları yerli yerinde ve olduğu gibi anlatmayı başarmış bir yazar olarak, yalnız edebiyat dünyasını değil, Cumhuriyet dönemi ile ilgilenen diğer sosyal bilimleri de ilgilendiriyor.”
Reşat Nuri’nin ve başka birçok ilk dönem Türkçe yazan yazarın romanlarındaki karakterlerinin, mesele aşk olunca ihanete uğraması, modernleşme, uygarlaşma, Batılılaşma ve aydınlanma olunca tutucu/yobaz/gericilere karşı mücadelesi, görev, yetki ve memuriyet olunca rüşvet/yolsuzluk/ikiyüzlülük gibi durumlarla karşılaşması işten bile değildir. Zaten kahramanın varoluşu da bunlarla mücadele etmesine bağlıdır. Bu kahramanlar genelde sütten çıkmış ak kaşıktırlar, dürüsttürler… İçinde bulunulan tarih dilimi Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleri ve Cumhuriyet’in ilk yıllarıdır. Dönemin yükselen değerlerinin bir sonucu olan idealizm hemen hemen tüm yazın türlerine nüfuz etmiştir. Dolayısıyla Reşat Nuri’nin roman kahramanları da son derece idealist kişilerdir.
Ancak Taylan Altuğ’a göre Reşat Nuri’nin genel eğilimden farkı, “Bu ideal kahramanların kendileri dışında soyut bir ahlâki değeri değil bizzat bireyselliklerini kendi kişisel değerlerini temsil etmeleri ve savunmalarıdır.” Kahramanların en önemli özelliği dışsal koşulların belirlenimine kendilerini asla bırakmayarak bireysel etiklerinin çizdiği yolda kendilerini gerçekleştirmeye çalışmaları ve bunun onlara getirdiği ‘içsel özgürlük’. Bütün bunlar ‘tinsel bir coğrafya’ ve ‘canlı bir insani toplumsal gerçeklik alanı’ olan Anadolu’da idealite ile gerçeklik arasındaki moral çatışma biçiminde tezahür eder. Karakterlerin gerçekliği Reşat Nuri’nin kaleminden yansıyan Anadolu’nun bir dış dekor değil gerçek bir mekân hatta yazarın da belirttiği gibi bazı durumlarda başlı başına bir karakter olmasıdır.

Bir gerçeklik olarak Anadolu
Kahramanların dışındaki roman karakterleri: “Osmanlı dünyasının paşa kalıntıları, yozlaşmış taşra bürokratları, tutucu esnaf, vurguncu tüccar, mürteci din adamı, idealist doktor/subay/ öğretmen/mühendis ve inanılmaz sağduyusu ile direnen, sabırlı ve özverili halk” olarak fotoğraftaki yerlerini alır. Bu fotoğraf ‘olan ve olması gereken’ eski ve yeni, Doğu ve Batı, merkez ve taşra arasındaki çatışmayı yansıtır, ki bu hem yazarı, hem karakterleri hem de Berna Moran’ın dediği gibi eleştirmeni etkileyecek, sınırsız malzeme ve geniş bir hareket alanı sağlayacaktır. Ama bu çatışmalar şematik ve içi boş bir şekilde sunulmuyor Reşat Nuri’nin romanlarında. Taylan Altuğ, Reşat Nuri romanlarının ayırt edici özelliği ve romanları birbirine bağlayan birlik ilkesi olarak ‘duygu etiği kavramı’nı öne sürüyor ve ince ince işlediği, kendisi de bir roman akıcılığına sahip nefis çalışmasında bu kavramın izini sürüyor. Duygu etiği kavramı “etik değerlerin duyguda açığa çıkması ve bir duygu olarak yaşanması” olarak açıklanıyor.
“Reşat Nuri’nin romanlarında birbirini açımlayan, birbirini zenginleştiren iki uğrak tespit edebiliriz: Birincisi, onun roman dünyasının canlandırıcı ilkesi, tini olan bize özgü bir duygu ethos’dur. İkincisi ise, bu tinin içerisinde gerçeklik kazandığı zengin Anadolu fresk’idir. Duygu onda bir görünüş değildir, hayatın yalnızca duyusal yanına dokunmaz; bu yüzden romancı, basitçe sentimentalist diye adlandırılamaz.” Altuğ, Reşat Nuri’nin romanlarının klasik popüler romans tekniklerini kullandığı ve bu formatın içinde incelenebildiği hâlde, karakterlerin ve mekânın canlılığı ve insani özellikleri sayesinde birer klişe olmaktan uzaklaştığını, Reşat Nuri’nin eserlerinin “resmi ya da gayri-resmi hiçbir ön yargının sözcüsü olmamış; hakikatın, insanın kendini arayış serüveninden başka bir şey olmadığını göstermiş” olduğunu anlatmak istiyor ve bu soruların peşinde Reşat Nuri’nin romanlarının yakın birer okumasını yapıyor. Bu metinsel okumada sadece romanlarının değil, romanların yaratılış koşullarının ve döneminin bugün için de göz açıcı olan bir resmini sunuyor.
Örneğin, Kan Davası adlı romandaki Ömer karakteri çok basit bir düzlemde Doğu-Batı çatışmasını ve Doğuyu ‘dönüştürme’ idealizmini yansıtmanın ötesine, bu karakterin ‘duygudaşlık’ ve ‘ortak duyu’ arayışının resmî ıslah etme çabalarını olumsuzlaması sayesinde ulaşıyor. Yaprak Dökümü ise geleneksel ahlâk/yeni hayat karşıtlığının bir ailenin çöküş hikâyesi üzerinden anlatımı olmanın ötesinde “sıradan bilincin (…) modernleşme kâbusunu dışa vuran bir paranoya” olarak da okunabilir. İlk okuma soyut bir ibret anlatısının ötesine geçemezken, roman Ali Rıza Bey’in yeni hayatı “bireysel bir hafakan olarak yaşaması bağlamında okunursa, anlatı şematik bildirisinin kısıtlayıcı bağlarından kurtularak insani canlılığa” kavuşuyor. Roman boyunca Ali Rıza’nın sürekli her şeye soyut olarak direnmesi ve somut hiçbir adım atmaması, soyut redlerin daima somut kabullerle sonuçlanması Altuğ’a göre sanki “Türkiye’li insanın modernleşme karşısındaki yazgısıdır”. Altuğ, Meşrutiyet, mütareke ve Cumhuriyet’in ilk yıllarını kapsayan bu anlatıların satıraralarında, roman karakterlerinin kendilerini var etme serüvenlerinde ve bireylerde cisimleşen toplumsal “keskin şekillenme sancıları”nı yakalıyor. Bugün çok sıcak bir şekilde hâlâ hissedilen bu sancıları, Altuğ, Reşat Nuri üzerinden, biz de Altuğ’un metni üzerinden okuyabiliyoruz. Reşat Nuri’nin kitaplarını okumadıysanız bile, bugün aynı canlılığını koruyan modernleşme gibi sorunsalların bu coğrafyada nasıl irdelendiğini görmek ve bu konular üzerinde düşünmek için bile bu titiz çalışma okumaya değer.
Kendisi de Reşat Nuri Güntekin gibi bir eğitimci/öğretim görevlisi olan Taylan Altuğ, felsefe alanındaki kitapları (Kant Estetiği, 1989), Dile Gelen Felsefe, 2001), Hegel ve Deleuze çevirileri ve dergilerde yayımlanan felsefe, edebiyat ve sinema yazılarıyla biliniyor.” Nedim Günebakan’ın 10/02/2006 tarihli Radikal Gazetesi’nde yayınlanan yazısı

“Reşat Nuri’nin aşka tutulmuş idealist bağlanmayı seçmiş ya da değer duygusuna sarılmış roman kahramanlarının “kendilerini arayış” serüvenleri, nihayetinde yeni sancıları ile yüklüdür. Olan ile olması gereken arasındaki yok edici boşlukta var olma savaşımı veren bir kahramanların, çoğu zaman yok oluşla sonuçlanan serüvenleri, eskisi gibi kalamayan, fakat tamamen yeni de olamayan bir ruh kimliğinin derin karmaşasını yansıtır. Bu dramatik kahramanların prizmasından kırılıp yansıdığını gördüğümüz şey, belki de tarihsel alt üst oluş dönemlerini karakterize eden kültür bilincinin parçalanması olgusunun, oraya buraya saçılmış fotoğraflarıdır.” (Arka Kapak)

BİR RUH KİMLİĞİ
Reşat Nuri Güntekin
Taylan Altuğ, İnkilap Kitabevi, 2005, 176 sayfa

Taylan Altuğ’un Yaşam Öyküsü

1950 yılında Gömeç (Burhaniye/Balıkesir)’de doğdu. 1967’de Haydarpaşa Lisesi’ni, 1973’te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Aynı bölümde 1982 yılında felsefe doktoru unvanını aldı. 1979 yılından bu yana Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

1970’li yıllarda çeşitli dergilerde (Yeni Dergi, Papirüs, Türkiye Defteri, Yedinci Sanat) edebiyat ve sinema yazıları yayımlandı. Dergilerde yayımlanmış felsefe yazılarının yanı sıra yazarın şu kitapları bulunmaktadır: Modern Felsefede Metafiziğin Elenmesi ve Yolaçtığı Bilgikuramsal Sorunlar (1989); Kant Estetiği (1989); Estetik, Güzel Sanat Üzerine Dersler (Hegel’den çeviri, 1994); Kant’ın Eleştirel Felsefesi (Gilles Deleuze’den çeviri, 1994).

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir