Bizim İçin Oyna: Türkiye’de Futbol ve Siyaset – Mehmet Ali Gökaçtı ‘Futbol asla futbol değildir’

Mehmet Ali Gökaçtı, Bizim İçin Oyna: Türkiye?de Futbol ve Siyaset adlı kitabıyla bizleri Türkiye futbolunda bir ufuk turuna çıkarırken, aynı zamanda Türkiye?deki futbol siyaset ilişkisinin özgül dinamiklerini gözler önüne seriyor. Futbolumuzun mütebaki tarihine tanıklık edemeyecek olsa da, siyasal bağımlılıklara mahkûm olmuş geçmişine ışık tutarak, geleceğe dair birtakım öngörülerde bulunuyor.
“Simon Kuper?in kült haline gelmiş olan meşhur kitabının başlığında söylendiği gibi: ?Futbol asla futbol değildir?. Kitleleri derinden etkileyen, sarmalayan yönü, keşfedilmesi, onu ya da salt bir eğlence vasıtası bir oyun olmaktan çıkarmış durumda.
Futbolun bu müthiş potansiyeline kayıtsız kalamayan siyasetin ve sermayenin dahli, futbolun kapitalist sistemin küresel gelişmesine paralel bir yayılma süreci yaşadı ve değişimlerden geçti. Daha 20. yüzyılın başında küresel hale gelmiş olan futbolun para ve siyaset ile ilişkisi de, o ülkede ekonominin ve politikanın yapılanmasına paralel bağlı olarak değişik özgül biçimler alacaktı.
Türkiye?de İngilizler?in öncülüğünde oynanmaya başlanan futbol, gitgide yerlileşir ve ?millileşirken?; Osmanlı İmparatorluğu?nun çöküp milliyet esasına dayalı bir kimlik etrafında yeni bir ulusun inşa
edilmesi sürecinde, millî kimliği olgunlaştırmak ve özellikle gençliği bu kimlik etrafında seferber etmek için kullanılacaktı.
Devletin maddi ve manevi katkısı, ondan da öteye yönlendirmesiyle gelişen süreçte, spor, tek parti iktidarının koyu mutlakıyetçi anlayışı altında, milletin ruh ve beden sağlığının korunması ve geliştirilmesi için gerekli bir araç sayılıyordu. Futbol ortamına damgasını vuran yarışmacılık ve rekabet, bu bakış açısına göre sporun birleştirici ve bütünleştirici yönüne ters düşmekteydi. Buna rağmen futbol topu, o yıllarda da kitleleri peşinden koşturmaya devam etti. Şükrü Saracoğlu gibi en yüksek mevkilerdeki bir siyasetçinin Fenerbahçe Kulübü?nde başkanlık yapması ve Güneş?in model kulüp olarak iktidar tarafından desteklenmesi gibi örnekler, futbolun tek parti iktidarı tarafından da göz ardı edilemediğini açıkça göstermekteydi.
1950?den sonra Türkiye?nin dış dünyaya açılmaya başlaması ve Batı?nın olma arzusunun başka bir boyuta sıçraması, onun yanında profesyonelliğin gündeme girmesi siyasetin futbola bakışını değiştirecekti. Futbol, ellili yıllardan sonra Batı karşısındaki geri kalmışlığın bir tür telafi mekanizması ve bir tür rövanş imkânı haline gelecekti.

Anadolu Sermayesinin Sesi
Bu arada profesyonellik uygulamasına bağlı olarak belirli ölçüde de olsa sermayenin girişi, altmışlı yıllardan itibaren büyük İstanbul kulüpleri ile diğerleri arasındaki güç dengesini bir daha düzelmemek üzere bozacaktı. Buna karşın aynı yıllarda, hem planlı kalkınma politikasının ve futbolu bir ulusal bütünleşme aracı olarak kullanma çabasının bir yansıması, hem de gelişen Anadolu sermayesinin sesini duyurma gayretinin sonucu olarak Türkiye, Anadolu?daki futbol patlamasına tanıklık edecekti. Bu patlama yetmişli yıllarda dönemin ekonomik, sosyal ve toplumsal ortamına da uygun olarak Trabzonspor?un zirveye çıkışına yol açacaktı.
1980?deki askeri darbeyle birlikte uygulamaya konulan neo-liberal politikalar, bu kez Türkiye?nin küresel kapitalist sisteme eklemlenme süreci başlayacaktı. Büyük sermayenin işin içine girmesi, ünlü teknik adamların Türkiye?ye getirilmesi, altyapıda ve üstyapıda yapılan yatırımlar, futbolun çehresinin kısa zamanda değişmesine yol açıyordu. Doksanlı yıllardan itibaren, Türkiye?de de etkin olmaya başlayan endüstriyel futbol, bu değişimi hızlandıracaktı. Bu sürecin belirgin olumsuz etkisi, eşitsizliklerin derinlenmesiydi.
Kapitalist endüstrinin yönlendirdiği futbolun büyük kulüpler dışında kalan kısmı giderek daha fazla güç odalarının siyasal kucağına düşüyordu. Futbolun bir sektör haline gelmesiyle birlikte siyasetten bağımsızlaşacağı varsayımıyla başlatılan bir sürecin sonunda, siyaset, işin içine çok daha fazla girmişti.
Endüstriyelleşme sürecinin haricinde, popüler milliyetçiliğin seksenli yıllardan itibaren futbol dünyasına hâkim olmasıyla birlikte siyasetin futbol üzerindeki etkinliği yaygınlık ve meşruiyet kazanacaktı. Seksenli yıllardan itibaren futbol sahaları milliyetçiliğin ?biz ve öteki? ayrımının önceki dönemlerde olmadığı ölçüde yeniden üretildiği yerlere dönüşecekti.

Türk Futbolunun Yükselişi
Türk futbolunun seksenlerde başlayan, 2000?lerin başında zirveye çıkan ilerleme süreci; popüler milliyetçiliğin sebep olduğu ya da olabileceği fanatizm ve vandalizmi bir ölçüde frenleyecekti. Ancak 2003 yılından itibaren başlayan nispi gerileme dönemi, sorunların eskisine göre çok daha fazla şiddet içeren bir şekilde nüksetmesine sebep olacaktı.
Türk futbol dünyası, eğer yükselişini sürdürmek, daha doğrusu arkasındakiler ile arasındaki farkı açmak ve dünya futbolunun üst kategorisinde yer almak istiyorsa, futbolda gerçekten söz sahibi ülkeler gibi bir ekol oluşturması gerekiyor. Bunun sadece saha içindeki organizasyon boyutuyla düşünülmesi yetersiz kalır. Futbol dünyamız her şeyden önce idari olarak yeniden yapılandırılmalı. Federasyonun ve tüm futbol ortamının siyaset ile ilişkisini gelişmiş ülkelerdeki gibi düzenlemesi burada kilit unsurdur. Bu değişimlerin yapılabilmesi ve işlerlik kazanabilmesi elbette kolay bir iş değil. Sivil toplumun ve demokratik mekanizmaların yeterince işlerlik kazanmadığı bu yönde deneyim kazanmamış bir toplumda, bu tarz değişimlerin gerçekleştirilmesi kolay değil. Buna bir de kapitalist sisteme ?kurallarıyla? adapte olmadan birçok alanda idâre-i maslahatçı anlayışla davranma alışkanlığı da eklendiğinde, günümüz futbol dünyasının endüstriyel futbol gerçeğine o kadar da kolay uyum sağlanamadığını da eklemeli. Tıpkı modernleşme sürecine eğreti bir tarzda eklemlenen toplumlar gibi, endüstriyel futbol gerçeğine de kurallarınca adapte olunamaması, yeni problemler doğuruyor. Kapitalistleşmenin kurumsal koşullarının oluşmadığı ortamlarda kuralsız bir vahşiliğe bürünmesi gibi endüstriyel futbolun da tam olarak kurumsallaşamadığı koşullarda kaotik bir yıkıcılığa yol açması kaçınılmaz oluyor. Dolayısıyla, Türkiye?de mevcut durumda aslında harakiri yaptığını ve kendi kendisini bitirme yolunda olduğunu söyleyenleri ciddiye almak gerek.

* * *
Bu çalışmada, geride bıraktığımız yaklaşık yüz yıllık süreçte Türkiye?de futbol ile siyasetin ilişkilerini ve etkileşimini ortaya koymaya çalıştık. Bu ilişki, her dönemde iki taraflı çalışan bir mekanizmaya dayanıyor. Siyasetin, futbolu kullanarak kitleleri yönlendirmeye ya da etkilemeye çalışması gibi tek yönlü bir süreçten söz edilemez. Aynı zamanda futbol dünyası da ayakta durabilmek için siyasete ihtiyaç duydu. Çünkü futbol dünyası kendi dinamikleriyle ayakta duracak güce ve özgüvene sahip değildi. Bu yüzden de siyasetin ister doğrudan, isterse dolaylı yollardan futbola müdahil olması hiçbir zaman için yadırganmadı. Hatta çoğunlukla maddi ve manevi getirileri açısından olumlu ve gerekli sayıldı.
Ancak bütün bu değerlendirmeler, Türk futbolunun dünyadaki gelişmelerin büsbütün dışında kaldığı gibi bir izlenimi de doğurmamalı. Türk futbolu ülkenin politik seyrine göre, dünya ile yakınlaşmasına veya izole olmasına paralel olarak gelişim seyrini sürdürüyor. Ancak demokrasi, sivil toplum, hukuk gibi kavramların anlaşılması ve toplumsallaştırılmasında yaşadığımız farklılıklar ve sorunlara paralel, futbol konusunda da, ?kendimize özgü? bir düzen ve anlayış etkisini koruyor.
Siyasetin desteğini bir şekilde almaksızın hiçbir zaman ayakta duramamış olan Türk futbol dünyasının endüstriyel futbolun acımasızca işleyen çarkları karşısında sığınacağı tek yer çoğunlukla yine siyaset oluyor. Türk futbolu üç büyük kulübün öncülüğünde ?kendine özgü? bir şekilde endüstrileşirken, geride kalan büyük çoğunluk da mecburen her geçen gün daha fazla siyasal güç odaklarına tabi hale geliyor. Bu gidiş Türk futbolunu belki kimilerinin dediği gibi öldürmeyecektir ama siyasal bağımlılıklara mahkûm edecektir. Hem de 100 yıl öncesine göre daha sıkı bir prangayla…”
*Mehmet Ali Gökaçtı / Bizim İçin Oyna: Türkiye?de Futbol ve Siyaset

Her vesileyle ?siyaset bulaştırmayalım? antları verilse de, futbol politikanın kayıtsız kalamadığı bir toplumsal olgu. Kitlelerin sempatisini avlamanın, onlara ?mesaj vermenin? en popüler mecralarından biri? Türkiye?de de futbol ortamı hep politik gelişmelerle iç içe biçimlendi. Genel olarak doğrudan devletin güdümü ve genel politik iklimin belirleyiciliği altında? Ayrıca partilerin, siyasetçilerin veya siyasi nüfuz peşinde koşanların müdahaleleriyle?
Her dönemin politik koşulları futbol ortamına yansır. Önce, ulus-devlet ve millet inşaası döneminin gerekleri… Ardından, Tek-Parti döneminin bu ele avuca sığmaz spora nizam verme çabaları ve bu otoriter yönetimin perde arkasında farklı dünya görüşlerinin ve hiziplerin mücadelesi? DP döneminde kulüplerin iktidar himayesi arayışı? 1960-80 döneminin politik kutuplaşma koşullarının ve sosyo-ekonomik gelişmenin beraberinde getirdiği görece ?çoğulcu? yapı? 1980 askerî rejimiyle beraber, neoliberal dönüşümün ve global kapitalizme eklemlenmenin etkileri; özellikle milliyetçilik bağlamında futbolun siyasi kullanımının yoğunlaşması ve endüstriyel futbol? Bütün bu dönemler boyunca kulüp yöneticilerinin gözlerinin de hep siyasi ve ekonomik güç odaklarında olduğunu, onların himayesini aradıklarını görüyoruz.
Son yıllarda tribünlerin popüler tezahüratlarından biri ?Forman için oyna, Allah için oyna, bizim için oyna!? Bir bakıma, futbol dünyasının tepesindeki güçler de, ?bizim için oyna? diye peşinde takımların!
Genç yaşta kaybettiğimiz değerli yazarımız Mehmet Ali Gökaçtı, bu kitapla, siyasal ortamla ilişkisi içinde anlattığı Türkiye futbolunun genel bir tarihini de sunmuş oluyor. Tanıtım Yazısı


“2004?ün yağmurlu bir Sinop sabahı. Yalı Kahvesi?ndeyiz. Karşımda Memed ve Emek. Yudumluyoruz çaylarımızı… Görür görmez vuruluyorum masadaki gazetede soyadını. ?Düşünsenize arkadaşlar? diyorum, ?ne güzel uyum; Sevecen Gök-açtı!? Yağmur dinmeden dönüyoruz evlerimize. Takalar geçiyor, çocuklar iskelede, su serin, Diyojen çekiyor ağları… 2007?nin ?dört başı mamur? baharı. Bende ise ?Vefa Spor Kulübü? üzerine yazmak istediğim tezimin heyecanı. Konuyla ilgili fikir alışverişinde bulunduğum değerli bir abim, ?Mehmet Ali Bey?e yönlendireyim seni, diyor.
– Peki ya soyadı?
– Gökaçtı!
Yaşamımızın kıyısında kalmış anıları, özenle belleğimizin orta yerine taşımanın vaktidir şimdi. Bu güzel anıyı niye kendisiyle paylaşmadım diye vicdan koridorlarında sürünmektense, Gökaçtı?nın sevenlerine anlatma vaktidir. Değerli abimin beklenmedik ölümünün ardından, onu son kitabıyla okuyuculara bir kez daha anımsatmanın vakti…

Kemalistlerin futbola bakışı
Bu topraklarda süre giden yüzyılı aşkın tarihinde, siyasi manevra ve vaatlerle biçimlenmiş futbol serüvenimiz, futbola ilişkin dertleri gündelik maç muhabbetlerinin ötesine geçmiş birçok yazarımız tarafından tartışılıp, gündeme getiriliyor. Fakat içlerinden çok azı, bunu sistematik ve tutarlı bir şekilde kitabına konu ederek, siyaset ve futbolun kesiştiği o kaygan zeminde yürümeye cesaret ediyor. Mehmet Ali Gökaçtı son kitabı ?Bizim İçin Oyna?: Türkiye?de Futbol ve Siyaset?le, bizleri Türk futbolunda bir ufuk turuna çıkarırken, aynı zamanda Türkiye?deki futbol siyaset ilişkisinin özgül dinamiklerini gözler önüne seriyor. Yazar, Simon Kuper?in veciz sözü ile ?futbolun asla sadece futbol olmadığı? dünyamızda, Tükiye?deki futbol-siyaset ilişkisinin nasıl Batı?dakinden farklı bir kanalda ilerlediğini, kimi zaman gecikmiş modernleşmelerin ortak yazgısına, kimi zaman da memleketimize özgü mefhumlara bağlayarak açıklıyor. Kitapta bir tarihçi titizliğiyle yapılan dönemselleştirme, konjonktürel sosyal ve siyasal değişimlerin futboldaki izlerini daha görünür kılarak, yazarın ?futbol ve siyaset? izleğini daha rahat kavramamızı sağlıyor.
Gökaçtı, meşin yuvarlağın Osmanlı topraklarına geliş öyküsünü ve kurulan ilk spor kulüplerinin savaş ve işgal yıllarında hayatta kalmak için yaptığı siyasi hamleleri anlattığı giriş bölümünün ardından, ?Erken Cumhuriyet Döneminde Futbol? başlıklı ikinci bölümde, ulus inşası sürecinde Kemalist elitlerin ?futbol?a bakışını masaya yatırıyor. Osmanlı?nın son dönemi ve Cumhuriyet?in ilk yıllarında, kimi zaman işgalci, kimi zaman modern rol model kılığında karşımıza çıkan Batılı devletlerle boy ölçüşmek için yeni bir mücadele alanı yaratan futbol, kitlelerin milli bir erek doğrultusunda mobilizasyonu için kullanılıyordu. Futbolun ?dışarıdaki işlevselliği?nden yararlanan iktidar, 1920?lerin sonlarına gelindiğinde, dönemin baskıcı ve otoriter zihniyetini yansıtacak biçimde, oyunun özündeki rekabet ve hırsın, toplumsal harmoni ve birlikteliğe zarar verebileceği kaygısıyla, futbolu ehlileştirmeye, kontrol altına almaya çalışıyordu. Fakat jimnastik, atletizm gibi dönemin beden terbiyesi politikalarına uyumlu sporlarla ikame edilmeye çalışılan futbol, iktidara inat, kitleleri cezbederek, son sürat toplumsallaşmaya devam ediyordu.

Yıkıcı ve dejenere bir spor!
Futbolun geniş halk yığınlarına ulaşarak toplumsallaşması, futbolun ?içerideki işlevselliği?nin de keşfi anlamına geliyordu. Özellikle çokpartili döneme geçişle birlikte, futbolun politikacıların iştahını kabartan popülaritesi, siyaset ile kurduğu mutualist ilişkiye farklı bir boyut katacaktı. Tek parti döneminde, ?yıkıcı ve dejenere? bir spor olarak konumlandırılmaya çalışılan futbol, 1950?lerden sonra, geniş halk yığınları nezdindeki popülaritesinin etkisiyle, siyasiler için yeni siyasi arayış ve mücadelelerin odağı olacaktı.
Kitabın ?Liberalleşen Türkiye?de Futbol?a ayrılan son bölümü, 1980?lerden günümüze, ülkemizin küresel kapitalist sisteme eklemlenmesi sürecinde, futbolumuzun ?show-business?a dönüşerek endüstrileşmesini konu ediniyor. Türk futbolunun nekahat dönemini, elinde bir ?geçmiş olsun? kolonyası ile beklemek yerine, tarihsel serüvenini yazmayı tercih eden Gökaçtı, futbolumuzun mütebaki tarihine tanıklık edemeyecek olsa da, bu kitabıyla siyasal bağımlılıklara mahkûm olmuş geçmişine ışık tutarak, geleceğe dair birtakım öngörülerde bulunmamıza yardımcı oluyor.
SEVECEN TUNÇ 09/01/2009 Tarihli Radikal Gazetesi

?BİZİM İÇİN OYNA?
TÜRKİYE?DE FUTBOL VE SİYASET
Mehmet Ali Gökaçtı
İletişim Yayınları
2008
352 sayfa

Bir yorum

  1. RAHMETLER DILERIM.. KENDINE
    Benim için büyük yazar mantıklı sözler detaylı.
    Yazık yazık eksikligi hisediliyor ana tabiat yerine baskasını verir mi bilmem.
    Bir rahmetli babam bir de mehmet kardeş hayatan yok olmaları beni üzdü….
    Kayıp bir kuşağın hikayesi, umarım ki daha fazla kayıplara karışmazlar… Niye mi bir ışık daha söndü, ben tavsiye ederim dış memleketlerde yaşıyan Türkçe kitaplarını okusunlar.
    Uraloglu Ahmet
    Yunanistan xanthi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir