Büyük Anne Arketipi ve Devlet: İnfantilizasyonun Gölgesinde

Jung’un Büyük Anne Arketipi: Koruyucu ve Yutucu Güç

Carl Gustav Jung, Büyük Anne arketipini hem koruyucu hem de yutucu bir figür olarak tanımlar. Bu arketip, bireyin bilinçdışında annenin sıcak sığınak hissiyle birlikte, bağımlılığı ve yutulmayı da barındırır. Psişik düzeyde, Büyük Anne, güven ve emniyet sunarken aynı zamanda bireyi olgunlaşmaktan alıkoyan bir tuzaktır. Toplumun kolektif bilinçdışında bu arketip, devletin halka sunduğu “koruma” ile örtüşebilir mi? Devlet, bu arketipik imgeyi kullanarak bireyleri çocuksu bir bağımlılığa mı hapsediyor?

Foucault’nun Yönetimsellik Kavramı: İktidarın Çocuksulaştırma Stratejisi

Michel Foucault’nun yönetimsellik (governmentality) kavramı, devletin bireyleri kontrol etmek için dolaylı mekanizmalar geliştirdiğini gösterir. Devlet, vatandaşları “çocuklaştırarak” onları pasif, itaatkâr ve bağımlı hale getirebilir. Eğitim sisteminden sosyal yardım politikalarına, devletin her hamlesi, bireyleri kendi başlarına ayakta duramayacak “çocuklar” gibi konumlandırabilir. Peki, ya bu süreç, bilinçdışı Büyük Anne imgesiyle meşrulaştırılıyorsa? Devlet, halkı korumak adına yutan bir anne gibi davranarak özerkliği mi yok ediyor?

Büyük Anne’nin İnfantilize Edici Etkisi

Jung’un Büyük Anne arketipi ile Foucault’nun yönetimsellik anlayışı, devletin infantilizasyon stratejisinde buluşur. Büyük Anne’nin koruyucu yanı, devletin “güvenlik” ve “refah” vaatleriyle bireyleri kendine çekerken, yutucu yanı, bireylerin özerkliğini ve eleştirel düşüncesini bastırır. Politik olarak, devlet bu imgeyi kullanarak vatandaşları sürekli bir “bakım” ihtiyacına mahkûm eder. Bu, psişik bir manipülasyon mudur? Halk, bilinçdışında Büyük Anne’ye sığınırken, devletin kontrol ağlarına mı teslim oluyor?

Devlet, Annenin Yutan Kollarında mı Bizi Esir Alıyor?

Devlet, Büyük Anne arketipini bir silah gibi kullanarak halkı infantilize ediyor olabilir mi? Güvenlik kameraları, sosyal yardım programları, propaganda—tüm bunlar, bireyi “çocuklaştıran” bir sevgi kılıfında sunulmuyor mu? Foucault’nun gözetim toplumu, Jung’un yutan annesiyle birleştiğinde, birey özgürlüğünü değil, bağımlılığını kutlar hale gelebilir. Bu, devletin en sinsi zaferi olabilir: Halkı, kendi rızasıyla, annenin yutan kollarında esir tutmak. Peki, ya bu infantilizasyon, direnişin kökünü kazıyorsa?

Büyük Anne’den Özgürleşme Mümkün mü?

Jung’un Büyük Anne arketipi ve Foucault’nun yönetimsellik kavramı, devletin infantilizasyonunun hem psişik hem de politik boyutlarını açığa vurur. Devlet, halkı “koruyarak” yutan bir anne gibi davranabilir; bu, bireyin özerkliğini yok ederken toplumu kontrol altında tutar. Ancak özgürleşme, bu arketipik bağımlılıktan sıyrılmakla mümkün olabilir. Birey, Büyük Anne’nin sıcak sığınağından çıkıp kendi ayakları üzerinde durmayı seçerse, devletin infantilize edici politikalarına karşı durabilir. Belki de asıl devrim, annenin kollarından kaçışta yatıyordur.