Kategori: Karşılaştırmalı Edebiyat

İnsanlığın Ebedi Yolculuğu: Gılgamış, Odysseus ve Bloom’un Kahramanlık ve Sıradanlık Arasındaki Gerilimi

Gılgamış’ın Tanrısal Kahramanlığı ve İnsanî Kırılganlığı Gılgamış Destanı, insanlık tarihinin en eski yazılı anlatılarından biri olarak, Uruk kralı Gılgamış’ın ölümsüzlük arayışını merkezine alır. Gılgamış, yarı tanrısal bir figür olarak, kahramanlığın en yüce biçimini temsil eder: fiziksel güç, liderlik ve tanrılarla doğrudan iletişim kurma yeteneği. Ancak, dostu Enkidu’nun ölümü, onun kahramanlık

OKUMAK İÇİN TIKLA

Odysseus ile Leopold Bloom’un Yolculukları: Homeros’un Odysseia’sı ve Joyce’un Ulysses’i Arasındaki Bağ

Antik ve Modern Kahramanların Yolculuklarının Yapısı Homeros’un Odysseiası, Odysseus’un Troya Savaşı’ndan sonra Ithaca’ya dönüş yolculuğunu on yıl süren bir destan olarak anlatır. Bu yolculuk, fiziksel ve zihinsel engellerle doludur; Odysseus, doğaüstü varlıklarla, tanrılarla ve kendi iç çatışmalarıyla mücadele eder. Öte yandan, Ulysses’te Leopold Bloom’un yolculuğu, Dublin’de tek bir gün içinde

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tina’nın Döngüsü ve Dönüşümün İzleri: Mahalle ile Bireyin Kesişiminde Bir Okuma

Karakterlerin İç Çatışmaları Metin Kaçan’ın Ağır Romanında Tina, cinsellik ve şiddet unsurlarının iç içe geçtiği bir figür olarak konumlanır; bu döngü, bireysel travmaların toplumsal baskılarla nasıl pekiştiğini gösterir. Tina’nın hayat kadınlığı, ekonomik zorunluluklar altında şekillenirken, şiddet sahneleri –örneğin yanağının jiletle kesilmesi– bu döngüyü fiziksel bir gerçekliğe dönüştürür. Benzer şekilde, Franz

OKUMAK İÇİN TIKLA

Söğüt ve Borges’in Edebi Yapılarında Çokseslilik ve Mekânsal Temsillerin Karşılaştırılması

Apartman ve Labirentin Mekânsal Temsilleri Söğüt’ün Beş Sevim Apartmanı eserinde apartman, bireylerin iç dünyalarını ve toplumsal ilişkilerini yansıtan bir mekânsal yapı olarak işlev görür. Bu yapı, postmodern edebiyatta bireylerin kaotik ve çok katmanlı deneyimlerini somutlaştıran bir çerçeve sunar. Öte yandan, Borges’in eserlerinde labirent motifi, genellikle evrensel ve soyut bir kaosun,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yalnızlığın Çölü ve Adası: Yağmursuzluk ile İzolasyon Arasında Bir Karşılaştırma

Günlerin Damlama Dinamiği Barış Bıçakçı’nın Seyrek Yağmur romanında Rıfat karakteri, Ankara’nın sıradan sokaklarında dolaşırken günlerin aynı kaba damlamadığını fark eder; bu farkındalık, bireysel varoluşun parçalı yapısını ortaya koyar. Rıfat’ın kitapçı dükkânı etrafında dönen günlük rutinleri, filmler, hayaller ve dertler arasında gezinen düşünceleri, yağmursuz bir iklimin metaforik yansımasını taşır. Bu yağmursuzluk,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Mutluluğun İllüzyonu mu Gerçekliği mi: Barış Bıçakçı ve Ayfer Tunç’un Eserlerinde İnsan Deneyiminin Karşıt Yüzleri

Sessizliğin Ağırlığı ve Kimliğin Peşinde Koşu Barış Bıçakçı’nın Bizim Büyük Çaresizliğimiz adlı eserinde, karakterlerin iç dünyası, sessiz bir kabulleniş ve duygusal bir tıkanıklık etrafında şekillenir. Ender ve Çetin, Nihal’e duydukları ortak sevgiyle yüzleşirken, bu duygu onları ne bir eyleme ne de bir çözüme yönlendirir. Onların çaresizliği, içsel bir duraklama ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Doğanın ve Mekânın Edebi Dokusu: Yaşar Kemal ile William Faulkner Arasındaki Estetik Farklar

Çevresel Betimlemelerin Anlatısal Rolü Yaşar Kemal’in İnce Memed eserinde doğa, anlatının omurgasını oluşturan bir unsur olarak belirir. Toros Dağları’nın vahşi coğrafyası, bitki örtüsü ve mevsimsel döngüler, yalnızca bir arka plan değil, aynı zamanda karakterlerin iç dünyasını ve toplumsal çatışmaları yansıtan bir ayna işlevi görür. Doğanın bu tasvirleri, insan ile çevre

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sait Faik Abasıyanık ve Anton Çehov’un Öykülerinde Sıradan İnsanların Ortak Yansımaları

Toplumsal Kenarda Varoluş Sait Faik Abasıyanık ve Anton Çehov’un öykülerinde sıradan insan figürü, toplumsal hiyerarşinin alt basamaklarında yer alan bireyler üzerinden şekillenir. Her iki yazar da balıkçılar, işçiler, küçük esnaf ya da işsizler gibi toplumun göz ardı ettiği kesimleri merkeze alır. Bu karakterler, ekonomik zorluklar ve sosyal dışlanma ile mücadele

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsanlık Durumunun Esaret ve Direniş Yansılamaları

Dilber’in Kölelik Deneyimi ve İnsan Olmanın Yitimi Samipaşazade Sezai’nin Sergüzeşt romanında, Dilber’in kölelik deneyimi, bireyin kendi varlığına ve emeğine yabancılaşmasının trajik bir yansıması olarak ortaya çıkar. Marx’ın yabancılaşma teorisi, insanın emeğinin ürününden, üretim sürecinden, kendi insanlığından ve nihayetinde diğer insanlardan kopuşunu ifade eder. Dilber, Kafkasya’dan koparılıp İstanbul’da bir mal gibi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varoluşsal Yalnızlığın Edebi ve İnsanî Boyutları: Dr. Rieux ile Ahab’ın Karşılaştırmalı İncelemesi

İnsan Varoluşunun Temelleri Heidegger’in “Dasein” kavramı, insanın yalnızca biyolojik bir varlık olmadığını, kendi varoluşunu sorgulayan ve anlamlandıran bir varlık olduğunu ifade eder. Dasein, “orada olmak” anlamına gelir ve insanın dünyayla ilişkisini, zaman ve mekân içindeki konumunu kapsar. “Dünyaya atılmışlık” (Geworfenheit) ise insanın kendi iradesi dışında bir dünyaya doğması, belirli bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Roman Kahramanlarının Çıkmazları: Kantçı ve Nietzscheci Etik Arasında Anna Karenina ve Kurtz

Bireysel Arzu ve Toplumsal Normların Çatışması Anna Karenina, 19. yüzyıl Rus toplumunun katı ahlaki ve sosyal normları içinde bir kadının bireysel arzularının peşinden gitmesiyle trajik bir figür haline gelir. Kantçı etik açısından, Anna’nın Vronsky ile ilişkisi, evrensel ahlak yasasına aykırıdır; zira evlilik yemini, Kant’ın kategorik imperatifine göre mutlak bir ödevdir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Minyatür Sanatı ve Çoksesli Anlatımın Estetik Yenilikleri

Minyatür Sanatının Teknolojik Yeniden Üretimle Buluşması Orhan Pamuk’un Benim Adım Kırmızı romanı, minyatür sanatını yalnızca bir estetik pratik olarak değil, aynı zamanda bir kültürel ve tarihsel söylem alanı olarak ele alır. Roman, 16. yüzyıl Osmanlı nakkaşhanelerinde geçen bir cinayet hikâyesi üzerinden, minyatür sanatının geleneksel biçimlerini ve bu sanatın Batı perspektifiyle

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nietzsche’nin Üstinsan İdealinin Edebiyatta Yansımaları Nelerdir?

Üstinsan Kavramının Kökenleri Nietzsche’nin üstinsan (Übermensch) kavramı, bireyin kendi değerlerini yaratma ve geleneksel ahlaki normları aşma çabasını ifade eder. Bu fikir, Böyle Buyurdu Zerdüşt’te ortaya konmuş olup, insanın potansiyelini gerçekleştirmek için kendi sınırlarını zorlaması gerektiğini vurgular. Üstinsan, mevcut toplumsal düzenin kısıtlamalarını reddederek, bireysel irade ve yaratıcılık yoluyla kendi anlamını inşa

OKUMAK İÇİN TIKLA

Don Quixote ve Nasreddin Hoca: İki Mizahi Kahramanın Karşılaştırmalı İncelemesi

Edebiyatın İki Efsanevi Figürü Don Quixote, Miguel de Cervantes’in 17. yüzyıl İspanyol edebiyatının başyapıtı olan romanında hayat bulan bir karakterdir; Nasreddin Hoca ise Türk halk kültürünün 13. yüzyıldan beri süregelen sözlü geleneğinin mizahi temsilcisi olarak bilinir. Her iki figür, mizahın evrensel dilini kullanarak insan doğasının çelişkilerini, toplumun sınırlarını ve bireyin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kimlik Arayışının Postkolonyal ve Postmodern Yansımaları: Geceyarısı Çocukları ve Benim Adım Kırmızı

Kimliğin Tarihsel ve Toplumsal Kökenleri Geceyarısı Çocukları, Hindistan’ın bağımsızlık sürecinde doğan Saleem Sinai’nin hikayesi üzerinden, bireysel kimliğin ulusal tarihle nasıl iç içe geçtiğini sorgular. Saleem’in doğum anı, Hindistan’ın İngiltere’den bağımsızlığını kazandığı gece yarısına denk gelir; bu, onun kimliğini ulusun kimliğiyle özdeşleştirir. Ancak bu bağ, aynı zamanda bir yük olarak ortaya

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hester Prynne ile Kabil Hikayesindeki Damgalanma İlişkisi

Toplumsal Yargının İşareti Hester Prynne’in Kızıl Harf’te göğsüne işlenen kırmızı “A” harfi, Puritan toplumunun ahlaki normlarına aykırı davranışının somut bir simgesidir. Nathaniel Hawthorne’un eserinde, bu harf, Hester’ın zina suçunu dışa vuran bir cezadır ve toplumun gözünde onun kimliğini yeniden tanımlar. Benzer şekilde, Kabil’in alnındaki işaret, İncil’deki Yaratılış Kitabı’nda kardeş katili

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hüsn ü Aşk ile Faust: Bilgi ve Aşk Arayışında İnsanlık Yolculuğu

Şeyh Galip’in Hüsn ü Aşk’ı ile Goethe’nin Faust’u, insanlığın evrensel arayışlarını—bilgi, aşk ve anlam peşinde koşmayı—farklı kültürel ve tarihsel bağlamlarda ele alan iki başyapıttır. Bu eserler, bireyin kendini gerçekleştirme çabası, ilahi olanla ilişkisi ve varoluşsal sınırları zorlama isteği etrafında dönen bir diyalog kurar. Her iki metin de insanın içsel ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yolun Çoraklığına Dokunan Bağ: Cormac McCarthy’nin The Road ve T.S. Eliot’un Çorak Ülke Arasındaki Karşılıklı Yankılar

İnsanlığın Kıyısında Yürümek Cormac McCarthy’nin The Road adlı eseri, kıyamet sonrası bir dünyada bir baba ve oğulun hayatta kalma mücadelesini anlatırken, insanlığın sınırlarını sorgular. T.S. Eliot’un Çorak Ülke adlı şiiri ise modern dünyanın manevi ve kültürel çoraklığını betimler. Her iki eser de insan varoluşunun kırılganlığını ve anlam arayışını merkeze alır.

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsanın İç Çatışmalarının Edebi Yansımaları: Poe’nun Kuzgun’u ve Dostoyevski’nin Ivan’ı Üzerinden Bir Klein Okuması

Melanie Klein’ın “paranoid-şizoid” ve “depresif” konumları, insan zihninin duygusal ve psikolojik çatışmalarını anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Bu kavramlar, edebi karakterlerin iç dünyalarını çözümlemek için de kullanılabilir. Edgar Allan Poe’nun “Kuzgun” şiirindeki anlatıcı ile Fyodor Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler romanındaki Ivan Karamazov, bu bağlamda derinlemesine incelendiğinde, her iki karakterin duygusal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Aliye’nin Fedakârlığı ve Feminist Temalar Üzerine Bir İnceleme

Toplumsal Bağların Gücü Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye romanındaki Aliye karakteri, bireysel fedakârlığın kolektif ideallerle kesiştiği bir figür olarak öne çıkar. Émile Durkheim’ın kolektif bilinç teorisi, bireylerin toplumsal normlar ve değerler aracılığıyla bir arada tutulduğunu savunur. Aliye, bu bağlamda, Osmanlı’nın son dönemlerinde milliyetçilik ve toplumsal dayanışma gibi kolektif değerleri içselleştiren

OKUMAK İÇİN TIKLA