Kategori: Politik Psikoloji

Hititlerde Ekmek: Besinden Sembole

Toprağın Bereketi ve Ekmeğin Kökeni Hititler için ekmek, yalnızca karın doyuran bir yiyecek değil, toprağın bereketinin cisimleşmiş haliydi. Çorum’un bereketli ovalarında yetişen buğday, Hitit uygarlığının temel taşıydı; tarım, yaşamın sürekliliğini sağlarken, ekmek bu döngünün en somut göstergesiydi. Toprağın cömertliği, Hititlerin tanrılarına sunduğu bir hediye olarak görülür, buğday taneleri öğütülürken adeta

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hoşgörünün Dokuduğu Toplum: Göçmenler ve Mülteciler için Bir Ütopya Tasarımı

Birlikte Var Olmanın Temelleri Göçmenlerin ve mültecilerin tam anlamıyla kabul gördüğü bir toplum, insanlığın ortak varoluşunu kucaklayan bir anlayışla inşa edilebilir. Bu ütopya, farklılıkların bir tehdit değil, zenginlik olarak görüldüğü bir ahlaki duruş üzerine kurulur. İnsan onurunu merkeze alan bu vizyon, empatiyi bir ilke olarak benimser; her bireyin hikayesi, kökeni

OKUMAK İÇİN TIKLA

Büyük Göç Dönemi ile Modern Mülteci Krizleri: Tarihsel Paralellikler

Hareketin Kökenleri Büyük Göç Dönemi (4.-6. yüzyıl), Roma İmparatorluğu’nun çöküşüyle tetiklenen kaotik bir yer değiştirme dalgasıydı. Hunlar, Gotlar, Vandallar gibi topluluklar, ekonomik çöküntü, savaş baskısı ve iklim değişikliğinin zorladığı kıtlıklarla hareket etti. Modern mülteci krizleri de benzer köklerden besleniyor: Suriye, Afganistan veya Afrika Boynuzu’ndaki savaşlar, ekonomik eşitsizlikler ve iklim felaketleri

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göbeklitepe ve Karahan Tepe: İktidarın Arkeolojik Kökenleri

Taşların Sessiz Tanıklığı Göbeklitepe ve Karahan Tepe, tarihin derinliklerinde, insanlığın henüz tarımla tanışmadığı ya da onun eşiğinde titrediği bir çağda yükselen anıtsal tapınaklar. Bu yapılar, yalnızca taş ve toprak değil, aynı zamanda insan bedeninin, emeğin ve toplumsallığın yeniden şekillendirildiği bir saha. Foucault’nun “iktidarın mikro-fiziksel” mekanizmaları, bu tapınakların dikilitaşlarında, oyma motiflerinde

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yersiz Yurtsuzluğun Öyküsü: Mülteci ve Göçmen Kavramları Üzerine Bir İnceleme

Köklerin İzinde: Kavramların Doğuşu Mülteci ve göçmen kavramları, insanlığın hareket halindeki tarihinin aynasında şekillenmiştir. Göçmen, kendi iradesiyle bir yerden başka bir yere hareket eden, genellikle ekonomik ya da sosyal fırsatlar peşinde koşan bireyi tanımlar. Mülteci ise zulmün, savaşın ya da baskının pençesinden kaçan, hayatta kalmak için sığınacak bir liman arayan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göçmen ve Mülteci Kimliklerinin Oluşumunda Yer ve Yerinden Edilme

Köksüzlük ve Aidiyet Arasındaki Gerilim Yer, insanın kimliğini inşa ettiği bir zemin, bir başlangıç noktasıdır. Toprak, ev, mahalle ya da bir coğrafya, bireyin kendini tanıdığı ve tanımladığı bir ayna gibidir. Ancak göçmen ve mülteci kimlikleri, yerinden edilme deneyimiyle bu aynayı kırar. Yerinden edilme, sadece fiziksel bir kopuş değil, aynı zamanda

OKUMAK İÇİN TIKLA

666’nın Distopik Simgeselliği: Totaliterlik, Teknoloji ve İnsanlığın Kendi Kendini Yok Etme Dürtüsü

666’nın Totaliter Rejimlerin Simgesi Olarak Yeri 666, distopik anlatılarda sıklıkla mutlak kontrolün ve otoriter rejimlerin bir simgesi olarak belirir. 1984 gibi eserlerde, bu sayı doğrudan kullanılmasa da, Büyük Birader’in her yere nüfuz eden gözetimi, bireyin özgürlüğünü yok eden bir sistemin soğuk ve hesapçı doğasını çağrıştırır. 666, tarihsel olarak şeytani bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sayıların Gölgesinde: 666 ve İnsanlığın Anlam Arayışı

666: Kutsal Kitabın Laneti mi, Evrensel Bir Sembol mü? 666 sayısı, Hıristiyanlığın kutsal metni Vahiy Kitabı’nda “canavarın sayısı” olarak damgalanır ve “şeytan”la özdeşleştirilir. Ancak bu ilişki, evrensel bir kötülük arketipinden mi kaynaklanır, yoksa Hıristiyanlığın tarihsel ve kültürel egemenliğinin bir ürünü müdür? Sayılar, insanlığın anlam yaratma serüveninde her zaman özel bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hitit Bereket Tanrıçaları ve Modern Mutfak Mitolojisi

Toprağın Kutsallığı ve Hepat’ın Nefesi Hitit mitolojisinde bereket tanrıçaları, özellikle Hepat, toprağın can damarıydı. Hepat, bolluğun, doğurganlığın ve yaşamın sembolü olarak tapınılırdı; onun varlığı, tarlaların verimliliğiyle, tahılın bereketiyle doğrudan bağlantılıydı. Hititler için yemek, yalnızca bedeni doyurmaz, aynı zamanda tanrısal bir lütfun sofraya inmesiydi. Hepat’ın ritüellerinde sunulan ekmekler, şaraplar ve etler,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Karşı Sinema: İdeolojinin Kırılgan Aynasında Yorgos Lanthimos’un Dogtooth’u

Karşı Sinemanın Kökleri ve Wollen’ın Vizyonu Peter Wollen’ın 1970’lerde ortaya attığı karşı sinema kavramı, ana akım sinemanın seyirciyi edilgenleştiren, ideolojik olarak manipüle eden anlatılarına bir isyan bayrağıdır. Brecht’in epik tiyatrosundan ilham alan bu yaklaşım, seyircinin hikâyeye dalıp gitmesini değil, eleştirel bir mesafeden düşünmesini hedefler. Wollen, sinemanın yalnızca estetik bir araç

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göçmen ve Mülteci Algısı Üzerine Bir İnceleme

Yabancının Yüzü Göçmen ve mülteci, insanlık tarihinin en eski hikâyelerinden birinin kahramanlarıdır: yersiz yurtsuzun hikâyesi. Onlar, sınırların ötesinden gelen, ne tam olarak “bizden” ne de tamamen “öteki” olan figürlerdir. Bu belirsizlik, insanlığın kendi kimlik arayışıyla yüzleşmesini zorlar. Göçmen, bir ayna gibi, toplumların kendilerine bakmasını sağlar; ama bu bakış çoğu zaman

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sınırların Silindiği Bir Dünya: Barışın Anahtarı mı, Kaosun Tohumu mu?

Sınırların Yokluğu ve İnsanlığın Düşü Bir sabah uyansak ve haritalar silinmiş olsa; ne nehirler, ne dağlar, ne de insan eliyle çizilmiş çizgiler milletleri ayırıyor. Ütopik bir hayal gibi görünse de, bu düş, insanlığın kadim özlemlerinden birini taşır: özgürce hareket etme, toprağa bağlı olmadan var olma arzusu. Göçmen ve mülteci, bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göbeklitepe ve Karahantepe: Anadolu’nun İlk Yerleşimleri ve Mezopotamya’nın Kültürel Metinleri

İlk Tapınakların Sessiz Çığlığı Göbeklitepe ve Karahantepe, Anadolu’nun taşlı topraklarında, insanlığın tarih sahnesine çıkışını fısıldayan kadim anıtlar. MÖ 9600-7000 yılları arasında, avcı-toplayıcı toplulukların elleriyle yontulan bu yapılar, yerleşik yaşamın tohumlarını atarken, aynı zamanda ruhsal bir arayışın izlerini taşıyor. Göbeklitepe’nin T biçimli taşları, hayvan figürleri ve soyut sembollerle bezeli yüzeyleri, bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göçlerin Medeniyet Döngüsündeki Yeri

İlk Adımların Çağrısı Homo sapiens, yaklaşık 300 bin yıl önce Afrika’nın sıcak topraklarında ortaya çıktığında, hayatta kalma içgüdüsüyle hareket etti. İlk göçler, bir avuç insanın bilinmeyene doğru attığı cesur adımlarla başladı. Bu hareketler, yalnızca coğrafi bir yer değiştirme değil, aynı zamanda insanlığın kendini yeniden inşa etme serüveninin ilk kıvılcımıydı. Yiyecek

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göbeklitepe ve Karahan Tepe: Dinî Yapıların Etik Labirenti

Göbeklitepe ve Karahan Tepe, insanlığın en eski tapınakları olarak, tarihin derinliklerinden fısıldayan taşlarla dolu birer bilmece. Bu yapılar, yaklaşık 12.000 yıl öncesine uzanan bir geçmişle, tarım devriminin şafağında, insan topluluklarının ruhsal ve toplumsal dönüşümünü yansıtıyor. Dinî yapılar, etik bir çerçeve sunarak toplumu birleştirip hiyerarşiyi meşrulaştırmış mıdır, yoksa eşitlikçi doğayı manipüle

OKUMAK İÇİN TIKLA

Denizin Ötesindeki Arayış

Umudun Dalgalı Yüzü Göçmenlerin denizi aşma çabası, insan ruhunun en saf ve en kırılgan umudunu yansıtır. Ufuk çizgisinde beliren bir kıyı, yalnızca coğrafi bir hedef değil, aynı zamanda daha iyi bir yaşam vaadidir. Bu umut, tarih boyunca mitolojik kahramanların bilinmeze yolculuklarıyla örtüşür: Odysseus’un İthaka’ya dönüşü ya da Nuh’un tufandan kurtuluşu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Levinas’ın Öteki Etiği ve Mülteci Krizleri

Yüzün Çağrısı Emmanuel Levinas’ın etiği, insan yüzünün çıplaklığında başlar. Öteki’nin yüzü, sessiz bir taleple konuşur; bu, bir varoluşun kırılganlığını ve sorumluluğumuzu hatırlatan ilahi bir karşılaşmadır. Mülteci krizlerinde, bu yüz, kamplarda, sınır tellerinde, teknelerde belirir. Her bir mülteci, Levinas’ın tabiriyle, “sonsuz” bir sorumluluk yükler; bu, ideolojilerin veya politik hesapların ötesine geçen

OKUMAK İÇİN TIKLA

Foucault’nun İktidar Labirenti: Biyopolitika ve Disiplinin Dansı

İktidarın Görünmez Ağları Michel Foucault’nun iktidar anlayışı, tahtlarda oturan krallardan ya da yasalar çıkaran meclislerden çok, günlük yaşamın gözeneklerine sızan, bireylerin bedenlerini ve zihinlerini şekillendiren bir güç olarak ortaya çıkar. İktidar, onun gözünde, ne yalnızca baskıcıdır ne de sadece yukarıdan aşağıya işler. Aksine, kılcal damarlar gibi toplumun her hücresine yayılır;

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göçmen Tehdidi ve Toplumsal Paranoya

Yabancının Gölgesi Göçmenlerin “tehdit” olarak çerçevelenmesi, toplumsal bilinçaltında derin bir yabancılık korkusunu uyandırır. Bu korku, yalnızca fiziksel bir ötekilikten değil, aynı zamanda kültürel, ideolojik ve ahlaki bir “yıkım” algısından beslenir. Göçmen, tarih boyunca mitolojik bir figür olarak hem kurtarıcı hem de yok edici rollerle yüklenmiştir: Medea’nın intikamcı öfkesi ya da

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göçün ve Mülteci Krizinin Post-Kolonyal Merceği

Tarihsel Yüklerin İzinde Post-kolonyal teoriler, göçmen ve mülteci hareketlerini anlamak için tarihsel bir mercek sunar; bu mercek, modern dünyadaki yerinden edilmelerin kökenlerini sömürgecilik ve emperyalizmin derin izlerinde arar. Kolonyal dönemde çizilen sınırlar, kaynakların talanı ve kültürel hiyerarşilerin dayatılması, bugünün mülteci krizlerinin tohumlarını ekmiştir. Bu teoriler, Batı’nın “öteki”yi tanımlama ve kontrol

OKUMAK İÇİN TIKLA