Kategori: Romanlar

Bireyin Toplumla Çatışması: Kuyucaklı Yusuf ile Raskolnikov’un Karşılaştırması

Kuyucaklı Yusuf ve Raskolnikov, Sabahattin Ali ile Fyodor Dostoyevski’nin eserlerinde birey-toplum ilişkisinin karmaşık dinamiklerini yansıtan iki güçlü karakterdir. Her ikisi de, bireysel irade ile toplumsal normlar arasında sıkışmış, ahlaki ikilemlerle mücadele eden figürlerdir. Bireysel İrade ve Toplumsal Baskı Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali’nin 1937’de yayımlanan Kuyucaklı Yusuf romanında, Anadolu’nun kırsal bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kuyucaklı Yusuf’ta Köy ve Kasaba Mekanlarının Yapısalcılık Çerçevesinde Çözümlemesi

Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf adlı eseri, Türk edebiyatında birey-toplum çatışmasını ve kırsal ile kentsel mekanların insan üzerindeki etkilerini derinlemesine işleyen bir başyapıttır. Yapısalcılık, anlatının temel yapı taşlarını ve bu yapıların anlam üretimindeki işlevlerini çözümlemek için güçlü bir yöntem sunar. Bu bağlamda, köy ve kasaba mekanları, eserin anlatı yapısında hem fiziksel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Puslu Kıtalar Atlası’nda İronik ve Absürd Dilin İşlevselliği

Anlatının Kırılgan Doku Yaratımı İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası adlı eserinde ironik ve absürd dil, anlatının temel taşlarından biri olarak işlev görür. Bu dil, okuyucuyu alışılagelmiş gerçeklik algısından uzaklaştırarak, tarihsel ve toplumsal normların sorgulanabileceği bir zemin hazırlar. İroni, metinde hem bireysel hem de kolektif bilincin çelişkilerini açığa vurur; absürd

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Sahnenin Dışındakiler Romanında Cemal’in Oedipus Arketipi Çerçevesinde Geçmişle Çatışması ve İşgal Altındaki İstanbul’un Rolü

1. Cemal’in İç Dünyasında Geçmişin Ağırlığı Cemal’in Oedipus arketipi, bireyin bilinçdışındaki karmaşık bağlarla geçmişine zincirlenmesini yansıtır. Oedipus, kaderine karşı koyamayan, kendi tarihini çözmeye çalışırken trajediye sürüklenen bir figürdür. Cemal’in durumunda, bu arketip, çocukluk anıları, aile dinamikleri ve Sabiha’ya olan duygusal bağı üzerinden şekillenir. İstanbul’a dönüşü, altı yıllık ayrılıktan sonra, yalnızca

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varoluşsal Yitimi ve Entelektüel Arayış: Ahmet Cemil ile Uzun İhsan Efendi Üzerine Bir Karşılaştırma

Ahmet Cemil’in Hayal Kırıklığının Kökleri Ahmet Cemil, Halit Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah romanında, sanatçı ruhunun idealist düşleriyle gerçekliğin sert duvarları arasında sıkışmış bir karakter olarak belirir. Onun hayal kırıklığı, yalnızca kişisel bir başarısızlık öyküsü değil, aynı zamanda Osmanlı modernleşmesinin sancılı geçiş döneminin bir yansımasıdır. Ahmet Cemil’in şiire olan tutkusu,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gece’nin Belirsiz Dünyasında Zaman, Mekan ve Psikolojik Gerilimin Katmanları

Bilge Karasu’nun Gece romanı, Türk edebiyatında postmodern anlatının öncü örneklerinden biri olarak, belirsiz zaman ve mekan kullanımıyla distopik bir atmosfer yaratır ve karakterlerin içsel gerilimlerini derinleştirir. Bu metin, romanın bu unsurlarını çok katmanlı bir şekilde ele alarak, zaman ve mekanın belirsizliğinin anlatıya nasıl işlediğini, distopik unsurların toplumsal ve bireysel dinamiklere

OKUMAK İÇİN TIKLA

Boratin’in Arayışı ve İstanbul’un Modern Yüzü

Belleğin Boşluğunda Bir Başlangıç Burhan Sönmez’in Labirent adlı romanı, Boratin adlı genç bir müzisyenin intihar girişimi sonrası hastanede gözlerini açmasıyla başlar. Boratin, belleğini tamamen yitirmiş, kendi kimliğine dair hiçbir iz taşımamaktadır. Bu durum, onu mitolojik bir Theseus figürüne dönüştürür; ancak onun labirenti, Minotaur’un değil, kendi zihninin karmaşık koridorlarıdır. Theseus’un ipliği,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sergüzeşt Romanında Kölelik ve Felsefi Çelişkiler

Samipaşazade Sezai’nin Sergüzeşt romanı, Osmanlı toplumunda kölelik meselesini merkeze alarak bireysel ve toplumsal dinamikleri derinlemesine işler. Roman, Dilber’in trajik hikâyesi üzerinden köleliğin birey üzerindeki etkilerini ve toplumsal hiyerarşilerin yarattığı çelişkileri ele alır. Bu metin, kölelik meselesini Karl Marx’ın sınıf mücadelesi teorisiyle ilişkilendirirken, Dilber’in kaderini Friedrich Nietzsche’nin güç istenci kavramıyla karşılaştırarak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Roman Kahramanlarının Çıkmazları: Tess ve Hetty Üzerinden Faydacılığın İzleri

Bu çalışma, Thomas Hardy’nin Tess of the d’Urbervilles ve George Eliot’un Adam Bede romanlarındaki başkahramanlar Tess Durbeyfield ve Hetty Sorrel’in ahlaki ikilemlerini, John Stuart Mill’in faydacılık teorisi çerçevesinde derinlemesine incelemeyi amaçlar. Faydacılık, eylemlerin sonuçlarının topluma ve bireye sağladığı fayda veya zarar üzerinden değerlendirilmesini önerir. Bu bağlamda, Tess ve Hetty’nin karar

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yoksul Mahallelerden Yeraltı Dünyasına: Mekânsal Temsiller ve Sosyolojik Dinamiklerin Karşılaştırmalı Analizi

Mekânsal Temsillerin Üçüncü Mekân Teorisiyle İncelenmesi Yoksul mahallelerin mekânsal temsili, Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları‘nda fiziksel bir alan olmanın ötesine geçerek toplumsal ve kültürel anlamların üretildiği bir zemin olarak ortaya çıkar. Edward Soja’nın üçüncü mekân teorisi, bu bağlamda güçlü bir analitik çerçeve sunar. Teori, mekânı yalnızca maddi bir gerçeklik

OKUMAK İÇİN TIKLA

Soyut Cinselliğin Dijital Arzuya Dönüşümü

Luciana Parisi’nin “soyut cinsellik” teorisi, Steven Shaviro’nun No Speed Limit: Virtual Sex in an Era of Viral Capitalism adlı eserinde ele alınan postkapitalist arzu kavramıyla kesişerek, dijitalleşmenin bireysel ve toplumsal deneyimleri nasıl yeniden şekillendirdiğini derinlemesine sorgular. Parisi’nin teorisi, cinselliğin maddi bedenlerden soyutlanarak algoritmik, teknolojik ve siber uzamda yeniden inşa edildiğini

OKUMAK İÇİN TIKLA

Raif Efendi’nin Yalnızlığı ve Modernite Eleştirileri

Yalnızlığın Anlam Arayışındaki Yeri Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna romanında Raif Efendi’nin yalnızlığı, Albert Camus’nün absürd felsefesiyle derin bir bağ kurar. Camus’nün absürd kavramı, insanın evrendeki anlam arayışının anlamsızlıkla karşılaşmasıdır. Raif Efendi, iç dünyasında bu anlamsızlığı yoğun bir şekilde yaşar; duygularını ifade edememesi, toplumsal normlara uyum sağlayamaması ve Maria Puder’le

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anlatının Gerçekliği: Otistik Bakış Açısının Temsili

Mark Haddon’ın The Curious Incident of the Dog in the Night-Time romanı, otistik bir anlatıcı olan Christopher Boone’un gözünden dünyayı betimleyerek, nörodiverjansın edebi temsiline dair önemli bir tartışma başlatır. Bu metin, romanın otistik bakış açısını ne kadar gerçekçi yansıttığını çok katmanlı bir şekilde değerlendirir. Anlatıcının zihinsel süreçleri, dil kullanımı, toplumsal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Duyguların Derinliklerinde: Maggie Verver ve Lena’nın James’in Duygu Teorisi Çerçevesinde Karşılaştırmalı Analizi

James’in Duygu Teorisi ve Edebi Karakterler William James’in duygu teorisi, duyguların fizyolojik tepkilerin bir sonucu olarak ortaya çıktığını öne sürer. Bu teoriye göre, birey önce bir uyarana fiziksel bir tepki verir (örneğin, kalp atışının hızlanması), ardından bu tepkiyi bir duygu olarak algılar. Edebi karakterlerin duygusal durumlarını analiz ederken, bu teori,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Marquez’in Başkan Babamızın Sonbaharı’nda Çok Yönlü Aydınlatma ve Anlatıcı: Güç Dinamiklerinin Derinlemesine İncelemesi

Anlatının Parçalı Yapısı ve Gerçekliğin Yeniden İnşası Çok yönlü aydınlatma, romanda farklı anlatıcıların seslerini bir araya getirerek, tek bir doğrusal hikâyenin yerine, gerçekliğin parçalı bir temsilini oluşturur. Anlatıcılar, diktatörün hayatını, onunla ilişkili bireylerin gözünden betimler; bu kişiler arasında hizmetçiler, askerler, halktan insanlar ve hatta kurbanlar yer alır. Her anlatıcı, kendi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gabriel García Márquez’in Başkan Babamızın Sonbaharı: Totaliter Yalnızlık, Güç ve İnsanlık Krizi

Yalnızlığın Totaliter Mekanizmaları Gabriel García Márquez’in Başkan Babamızın Sonbaharı adlı eserinde yalnızlık, yalnızca bireysel bir duygu değil, totaliter rejimlerin bireyi ve toplumu atomize eden bir kontrol aracıdır. Hannah Arendt’in “totaliter yalnızlık” kavramı, bireyin toplumsal bağlardan koparılarak rejimin mutlak otoritesine teslim edildiği bir izolasyon sürecini tanımlar. Romanda, diktatörün yalnızlığı, sınırsız gücünün

OKUMAK İÇİN TIKLA

İktidarın Sanat Üzerindeki Bilgi Denetimi

Foucault’nun bilgi-iktidar ilişkisi, bilginin yalnızca bir hakikat arayışı değil, aynı zamanda bir denetim ve disiplin aracı olduğunu savunur. Benim Adım Kırmızı’da, Osmanlı minyatür sanatı, bu ilişkinin somut bir yansımasıdır. Minyatür, estetik bir üretimden çok, iktidarın ideolojik aygıtı olarak işlev görür. Sanatçılar, geleneksel üsluplara sıkı sıkıya bağlı kalmaya zorlanır; bu, sanatsal

OKUMAK İÇİN TIKLA

J.M. Coetzee’nin Barbarları Beklerken Eserinde İmparatorluk, Öteki ve Ahlaki İkilemler: Said’in Oryantalizm Eleştirisiyle Bir Okuma

İmparatorluk ve Öteki’nin İnşası J.M. Coetzee’nin Barbarları Beklerken adlı eseri, imparatorluk söyleminin ötekileştirme mekanizmalarını sorgulayan bir anlatı sunar. Eser, imparatorluğun sınırlarında yaşayan “barbarlar”ı, medeni-vahşi ikiliği üzerinden bir tehdit olarak kurgular. Bu kurgu, Edward Said’in Oryantalizm eleştirisindeki temel argümanlarla örtüşür: Batı, doğuyu anlamak yerine, onu kendi hegemonyasını meşrulaştıran bir ayna olarak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Unutuşun ve Hafızanın Kırılgan Dengesi: İhsan Oktay Anar’ın Suskunlar ve Zülfü Livaneli’nin Serenad Romanlarında Bellek İncelemesi

Suskunluk Kavramının Anlam Ağı Suskunluk, bireylerin ve toplulukların geçmişle bağ kurma biçimlerini şekillendiren bir olgu olarak, İhsan Oktay Anar’ın Suskunlar romanında merkezi bir tema olarak işlenir. Bu bağlamda suskunluk, yalnızca sessizlik değil, aynı zamanda bastırılmış anlatılar ve toplumsal bellekteki boşluklar olarak tanımlanabilir. Paul Ricoeur’ün unutuş ve bağışlama teorisi, suskunluğu bireysel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hafızanın İzleri: W.G. Sebald’ın Austerlitz Romanında Mimari ve Derrida’nın İz Kavramı

W.G. Sebald’ın Austerlitz romanı, hafızanın bireysel ve kolektif boyutlarını mimari yapılar aracılığıyla incelerken, Jacques Derrida’nın “iz” kavramını derin bir şekilde somutlaştırır. Bu metin, istasyonlar ve kütüphaneler gibi mekanların hafızayla kurduğu ilişkiyi, Derrida’nın iz fikri üzerinden çok katmanlı bir şekilde ele alır. Hafızanın süreksiz, parçalı ve her zaman eksik olan doğası,

OKUMAK İÇİN TIKLA