Kategori: Romanlar

Emma ve Gılgamış: Kayıp ve Yokoluşun Kökleri

Emma’nın Sonu: İçsel Çöküşün İzleri Emma Bovary, Gustave Flaubert’in kaleminden çıkan bir figür olarak, kendi varoluşsal boşluğunda kaybolur. Freud’un “ölüm dürtüsü” (thanatos), insanın bilinçdışında kendi sonunu hazırlayan bir eğilim olarak, Emma’nın trajedisini açıklamak için güçlü bir lens sunar. Emma’nın hayatı, romantik hayallerle gerçeklik arasındaki uçurumda bir sallantıdır; bu, onun sürekli

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dorian ve Orpheus’un Öyküleri Üzerine Derin Bir İnceleme

Dorian’ın Portresinin Özü Oscar Wilde’ın The Picture of Dorian Gray adlı eserinde Dorian’ın portresine hapsolması, bireyin kendi imgesiyle kurduğu ilişkiyi sorgulayan bir anlatı sunar. Guy Debord’un “gösteri toplumu” kavramı, modern bireyin yüzeysel bir görünüşe tapınmasını eleştirir; Dorian’ın portresi, bu bağlamda, bireyin özünü yitirip imajına esir düştüğü bir sembol olarak okunabilir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yedinci Gün ve Varoluşun Derinlikleri

İhsan Oktay Anar’ın Yedinci Gün romanı, insan varoluşunun karmaşık katmanlarını sorgulayan, çok boyutlu bir anlatı sunar. Roman, II. Abdülhamid dönemi Osmanlısından 1930’lara uzanan fantastik bir yolculukla, İhsan Sait’in gelecekten gelen bir aşk mektubuna yanıt arayışını merkeze alır. Bu yolculuk, yalnızca fiziksel bir hareket değil, aynı zamanda bireyin kendi anlamını arayışının

OKUMAK İÇİN TIKLA

Edgar Allan Poe’nun Edebiyat Evreni: Karanlığın ve İnsan Ruhunun Derinlikleri

Edgar Allan Poe, 19. yüzyıl Amerikan edebiyatının en etkileyici ve özgün seslerinden biridir. Eserleri, yalnızca korku ve gizem türleriyle sınırlı kalmayıp, insan ruhunun karmaşıklığını, varoluşsal sorgulamaları ve toplumsal dinamikleri ustalıkla işler. Poe’nun yazıları, polisiye türünün temel taşlarını döşerken, gotik edebiyatın sınırlarını genişletmiş ve bilimkurgu ile psikolojik anlatılara da öncülük etmiştir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Madam Arthur Bey’in Cinsiyet Tiyatrosu: Butler’ın Performatif Merceğiyle Bir Okuma

Mine Söğüt’ün Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey adlı eseri, toplumsal cinsiyet normlarının karmaşık bir sorgulamasını sunar. Judith Butler’ın performatif cinsiyet teorisi, bu eserdeki karakterlerin kimliklerini, eylemlerini ve varoluşsal mücadelelerini anlamak için güçlü bir çerçeve sağlar. Butler’a göre cinsiyet, sabit bir öz ya da biyolojik bir gerçeklik değil, toplumsal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Büyük Birader ve Panoptikonun Ötesi

Gözetimin Kökenleri George Orwell’in 1984 romanında Büyük Birader, totaliter bir rejimin sembolü olarak her an her yerde varlığını hissettirir. Gözleri, duvarlardaki posterlerden, teleskranlardan ve hatta insanların zihinlerinden hiç eksik olmaz. Bu, bireyin her hareketini, her düşüncesini denetleyen bir otoritenin cisimleşmiş halidir. Michel Foucault’nun panoptikon kavramı ise, Jeremy Bentham’ın hapishane tasarımından

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kıskançlığın Çözülmesi: Othello, Dmitri ve Medea’nın İnsanlık Deneyimi

Othello’nun Kıskançlığı: Bireysel Trajedi mi, Toplumsal Damga mı? Shakespeare’in Othello tragedyasında, Othello’nun kıskançlığı, hem bireysel bir iç çatışma hem de toplumsal dinamiklerin karmaşık bir yansıması olarak ortaya çıkar. Othello, Venedik toplumunda bir Mağripli general olarak hem saygı görür hem de ötekileştirilir. Kıskançlığı, Iago’nun manipülasyonlarıyla alevlenir; ancak bu duygu, yalnızca kişisel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Amat ve Nuh’un Gemisi Üzerine Derinlemesine Bir İnceleme

İhsan Oktay Anar’ın Amat romanı, Nuh’un Gemisi’ni bir imge olarak merkeze alarak insanlık tarihinin, bireyin ve toplumun anlam arayışını sorgular. Bu eser, bir gemi üzerinden evrensel bir anlatı sunarken, aynı zamanda bireyin kendi varoluşsal yolculuğunu da yansıtır. Nuh’un Gemisi, yalnızca bir kurtuluş vaadi değil, aynı zamanda insanlığın hem bir aradalığını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hakikat Arayışının Sonsuz Yolculuğu

Don Quixote’un Hayali Gerçeklik Arayışı Cervantes’in Don Quixote’unda, Don Quixote, şövalye romanlarının büyüsüne kapılarak kendini bir kahraman olarak yeniden inşa eder. Onun “hayali gerçeklik” arayışı, Platon’un mağara alegorisindeki gölgelerle yaşamayı reddeden bir bireyin çabasına benzer. Mağarada zincirlenmiş insanlar, duvardaki gölgeleri gerçek sanırken, Don Quixote’un yel değirmenlerini dev sanması, onun gölgeleri

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anna ve Penelope’nin Aşklarının Lacan ve Levinas Bağlamında Karşılaştırılması

Aşkın Nesnesi ve Arzunun Kaynağı Tolstoy’un Anna Karenina’sındaki Anna’nın aşkı, Vronsky’ye duyduğu tutkuyla tanımlanırken, Homeros’un Odysseiasındaki Penelope’nin aşkı, Odysseus’a olan bağlılığı ve bekleyişiyle şekillenir. Lacan’ın arzu teorisi, özellikle objet petit a kavramı, bu iki aşkı anlamak için bir çerçeve sunar. Objet petit a, arzunun sürekli kayan, asla tam olarak ele

OKUMAK İÇİN TIKLA

İhsan Oktay Anar’ın Eserlerinde Toplumsal Hafıza ve Etnisite: Bir Anlatı Evreni

Tarihsel Belleğin İzleri Anar’ın romanları, tarihsel belleği bir arka plan olarak kullanmak yerine, onu anlatının merkezine yerleştirir. Puslu Kıtalar Atlası’nda, Osmanlı’nın 17. yüzyıl İstanbul’u, yalnızca bir mekân değil, aynı zamanda kolektif bilincin bir yansımasıdır. Bu bellek, kahramanların hikâyeleriyle yeniden şekillenir; geçmiş, bugünün aynasında kırılır ve yeniden inşa edilir. Anar, tarihsel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kapitalist Toplumun Aynasında Rastignac’ın Hırsı

Rastignac, taşradan Paris’e gelen genç bir hukuk öğrencisi olarak, toplumsal yükselişin cazibesine kapılır. Hırsı, kapitalist toplumun sunduğu maddi ve sosyal ödüllerin peşinde koşarken, Marx’ın yabancılaşma teorisiyle açıklanabilir. Marx, kapitalist üretim ilişkilerinin bireyi kendi emeğine, ürününe, diğer insanlara ve nihayetinde kendine yabancılaştırdığını savunur. Rastignac’ın Paris’teki aristokratik çevreye girme çabası, kendi öz

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varoluşun Çıplaklığı

Meursault’nün kayıtsızlığı, Camus’nün absürd felsefesinin somut bir ifadesidir. Absürd, insanın anlam arayışıyla evrenin sessizliği arasındaki çatışmadır. Meursault, bu çatışmayı reddetmez; aksine, ona teslim olur. Annesinin ölümü, bir sevgilinin varlığı ya da bir cinayet işlemek—hiçbiri onda derin bir duygusal yankı uyandırmaz. Sartre’ın otantiklik kavramı, bireyin özgürlüğünü üstlenmesini ve kendi anlamını yaratmasını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Selim’in Ansiklopedisi ve Dilin Gerçeklik Sınavı

Selim’in “Ansiklopedi” yazma girişimi, dilin gerçekliği temsil etme kapasitesini sorgulayan bir deney olarak, insan düşüncesinin sınırlarını zorlayan bir çabadır. Bu girişim, dilin hem bir araç hem de bir engel olarak işlev gördüğü bir zeminde, anlam yaratma sürecini derinlemesine inceler. Dil, dünyayı anlamlandırmak için bir çerçeve sunarken, aynı zamanda kendi sınırlarıyla

OKUMAK İÇİN TIKLA

Selim Işık’ın Tutunamayan Kimliği: Modern Bireyin Yerinden Edilme Deneyimi

Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanındaki Selim Işık, modern toplumun bireyi nasıl bir varoluşsal sıkışmışlıkla karşı karşıya bıraktığını çarpıcı bir şekilde resmeder. Selim’in “tutunamayan” kimliği, antropolojik bir yerinden edilme (displacement) halini yansıtır; bu, bireyin toplumsal, tarihsel ve kişisel bağlamda köklerinden koparılması, aidiyet duygusunun yitirilmesi ve anlam arayışında çaresizce savrulmasıdır. Modern toplumun dayattığı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Selim ve Turgut’un Hikâyeleri: Türkiye’nin Modernleşme Serüveninde Kırılma Anları

Selim ve Turgut, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanındaki iki ana karakter olarak, Türkiye’nin 20. yüzyıl modernleşme sürecindeki çelişkileri, çatışmaları ve dönüşüm anlarını derinlemesine yansıtır. Bu hikâyeler, bireyin toplumsal değişimle mücadelesini, kimlik arayışını ve tarihsel kırılma noktalarının birey üzerindeki etkilerini gözler önüne serer. Modernleşmenin hem bireysel hem de kolektif düzlemde yarattığı gerilimler,

OKUMAK İÇİN TIKLA