“Cinsiyet Performanstır” Ne Demektir?
“Cinsiyet performanstır” (Gender is performative) ifadesi, çağdaş felsefe ve toplumsal cinsiyet çalışmalarının en temel ve en çok tartışılan fikirlerinden biridir. Bu kavram, özellikle Amerikalı filozof ve teorisyen Judith Butler’ın 1990 tarihli çığır açan eseri “Cinsiyet Belası” (Gender Trouble) ile popülerleşmiştir.
Bu ifadenin ne anlama geldiğini, ne anlama gelmediğini ve getirdiği sonuçları daha iyi anlamak için konuyu birkaç başlık altında inceleyelim.
Bu ifadenin özünde, toplumsal cinsiyetin (gender) biyolojik veya doğal bir “öz”den kaynaklanmadığı, aksine toplum tarafından belirlenmiş normların sürekli olarak tekrar edilmesi, taklit edilmesi ve icra edilmesiyle (perform) inşa edilen bir olgu olduğu fikri yatar.
Butler’a göre, doğduğumuz andan itibaren (hatta öncesinden) belirli cinsiyet rollerine göre şekillendiriliriz. Bize öğretilen konuşma biçimleri, yürüme tarzları, giyim kuşam tercihleri, duygusal tepkiler ve davranış kalıpları, “kadınlık” ve “erkeklik” olarak adlandırılan kategorileri oluşturur.
Temel Fikirler:
- Öz Yoktur, Sadece Eylem Vardır: “Kadın” veya “erkek” olmanın içsel, sabit bir özü yoktur. Bunun yerine, “kadınsı” veya “erkeksi” olarak kabul edilen eylemleri, jestleri ve davranışları sürekli olarak tekrarlayarak bu kimlikleri var ederiz. Butler’ın ifadesiyle, “bir töz (öz) olarak cinsiyet yoktur, yalnızca stilize edilmiş bedensel eylemlerin tekrarı yoluyla zaman içinde üretilen bir kimliktir.”
- Taklit ve Tekrar: Toplumsal cinsiyet, toplumda var olan idealize edilmiş “kadın” ve “erkek” imajlarının bir taklididir. Ancak burada taklit edilenin orijinal bir kopyası yoktur. Taklit ettiğimiz şeyin kendisi de bir taklitler zincirinden ibarettir. Örneğin bir kız çocuğu, “kadın gibi” davranmayı annesinden veya çevresindeki diğer kadınlardan öğrenir; onlar da kendilerinden önceki nesillerden öğrenmiştir. Bu, sonu gelmeyen bir tekrar ve yeniden üretim sürecidir.
- Toplumsal Zorunluluk: Bu performans, bireyin özgürce seçtiği bir tiyatro rolü gibi değildir. Aksine, toplum tarafından dayatılan ve uyulmadığında cezalandırılan (dışlanma, alay, şiddet vb.) zorunlu bir icradır. Toplum, bireyleri bu rollere uymaya zorlar ve bu rollerin “doğal” olduğuna inanmamızı sağlar.
Sıkça Düşülen Yanlış Anlamalar: Performans vs. Performativite
Butler’ın teorisi genellikle yanlış anlaşılır. En büyük yanılgı, “performans” kelimesini günlük dildeki “rol yapma” veya “gösteri” anlamıyla karıştırmaktır.
- Performans (Performance): Genellikle bilinçli bir eylemi ifade eder. Bir aktörün sahnede bir karakteri oynaması gibi, bireyin bilinçli olarak bir kimliğe bürünmesi ve daha sonra o kimlikten çıkabilmesidir. Sanki sabah uyanıp “bugün erkek gibi davranacağım” demek gibi bir seçimi ima eder.
- Performativite (Performativity): Butler’ın asıl kastettiği budur. Performativite, bilinçli bir seçimden çok, eylemin kendisinin kimliği yarattığı fikrine dayanır. Bu, dil felsefesindeki “söz edim” (speech act) teorisinden gelir. Nasıl ki bir nikah memurunun “sizi karı koca ilan ediyorum” demesi, sadece bir durumu betimlemekle kalmaz, aynı zamanda o durumu yaratırsa, cinsiyetlendirilmiş eylemlerimiz de “kadın” veya “erkek” kimliğini yaratır ve sürekli olarak yeniden üretir.
Yani “cinsiyet performanstır” demek, “cinsiyetimiz konusunda her gün özgürce rol yapıyoruz” demek değildir. Aksine, “biz bir cinsiyete sahip olduğumuz için o şekilde davranmıyoruz; o şekilde davrandığımız, konuştuğumuz ve eylemde bulunduğumuz için o cinsiyete sahip oluyoruz” anlamına gelir.
Günlük Hayattan Örnekler
Bu teorinin soyutluğunu aşmak için günlük hayattaki örnekleri düşünebiliriz:
- Giyim: Kız çocuklarına etek ve pembe renk, erkek çocuklarına pantolon ve mavi renk giydirilmesi.
- Davranış: Erkek çocuklarının ağlamasının “zayıflık” olarak görülmesi (“Erkek adam ağlamaz”), kız çocuklarının ise “hanım hanımcık” ve “uysal” olmaya teşvik edilmesi.
- Dil: “Adam gibi yap”, “kız gibi gülme” gibi ifadelerle belirli davranışların cinsiyetle özdeşleştirilmesi.
- Mekan Kullanımı: Erkeklerin kamusal alanda bacaklarını açarak oturması (manspreading), kadınların ise daha derli toplu oturmaya teşvik edilmesi.
Tüm bu eylemler, tek başlarına anlamsızdır ancak binlerce kez tekrarlandığında ve toplumsal olarak kodlandığında, “erkeklik” ve “kadınlık” dediğimiz görünüşte doğal olan kimlikleri inşa eder.
Teorinin Sonuçları ve Önemi
Judith Butler’ın bu teorisi, toplumsal cinsiyet anlayışında devrimci bir etki yaratmıştır:
- Doğallık Mitosunu Yıkma: “Kadınlık” ve “erkeklik” rollerinin biyolojik veya ilahi bir kökeni olmadığını, tamamen toplumsal bir inşa olduğunu gösterir.
- İkili Cinsiyet Sistemini Sorgulama: Eğer cinsiyet bir öz değil, bir performans ise, o zaman neden sadece iki performans (“kadın” ve “erkek”) meşru kabul ediliyor? Bu, ikili cinsiyet sisteminin dışına çıkan (non-binary, genderqueer vb.) kimliklerin varlığını anlamak ve meşrulaştırmak için teorik bir zemin sunar.
- Değişim Potansiyeli: Cinsiyet, sabit ve değişmez bir “öz” değilse, o zaman onu yeniden şekillendirmek ve dönüştürmek mümkündür. Drag queen’ler gibi, cinsiyet normlarını abartarak veya karıştırarak yapılan parodik performanslar, bu normların ne kadar keyfi ve yapay olduğunu açığa çıkarabilir. Bu tür “bozucu” performanslar, ataerkil ve heteronormatif düzenin temellerini sarsma potansiyeli taşır.
Özetle, “cinsiyet performanstır” ifadesi, kim olduğumuzu sandığımız şeyin aslında doğuştan gelen bir gerçeklik değil, hayatımız boyunca farkında olmadan katıldığımız, toplumsal olarak senaryolaştırılmış ve sürekli tekrar yoluyla gerçeğe dönüştürdüğümüz bir icra olduğunu öne süren radikal ve güçlü bir fikirdir.