Différance’ın Sosyal Medya Kürasyonundaki Gölgeleri: Anlam, Sahiplik ve Etik Belirsizlik
Jacques Derrida’nın différance kavramı, anlamın sürekli ertelenmesi ve farklılaşması üzerine kurulu bir felsefi ufuk sunar. Sosyal medya kürasyonunda bu kavram, içeriğin yaratımı, dolaşımı ve algılanışında belirleyici bir rol oynar. Anlamın sabitlenememesi, kimin “orijinal” yaratıcı olduğu sorusunu karmaşıklaştırırken, etik sorumlulukların sınırlarını da bulanıklaştırır. Algoritmaların kürasyon sürecindeki yönlendirici etkisi, bireylerin anlam üretimindeki özgürlüğünü tehdit ederken, ahlaki yargılar da bu sürekli kaygan zeminde şekillenir. Bu metin, différance’ın sosyal medya kürasyonundaki etkilerini kuramsal, kavramsal, psişik, politik, etik, metaforik, alegorik, sembolik, mitolojik, tarihsel ve sanatsal bir dille inceler; anlamın sahipliği, özgür anlam üretimi ve ahlaki yargılar üzerine derinlemesine bir sorgulama sunar.
Anlamın Sahipliği: Orijinal Yaratıcı Kimdir?
Différance, anlamın bir metinde ya da içerikte sabitlenemeyeceğini, her zaman bağlama, alımlamaya ve yeniden yorumlamaya bağlı olarak değişeceğini öne sürer. Sosyal medyada bir gönderi—bir meme, bir video, bir alıntı—sayısız kez paylaşılır, yeniden düzenlenir, bağlamından koparılır ve yeni anlamlarla yüklenir. Bir içeriğin “orijinal” yaratıcısı, bu döngüde silikleşir; çünkü her paylaşım, her beğeni, her yorum, içeriği yeniden üretir. Örneğin, bir sanatçının eseri sosyal medyada viral olduğunda, eserin anlamı yaratıcının niyetinden koparak kitlelerin yorumlarına, algoritmaların öne çıkarma mantığına ve kültürel bağlama göre yeniden şekillenir. Bu, mitolojik bir yankı taşır: Prometheus’un ateşi insanlara vermesi gibi, yaratıcı bir içeriği ortaya koyar, ancak bu ateş bir kez elden ele geçtiğinde, artık kimin ateşi olduğu belirsizleşir. Etik bir sorumluluk sorusu burada belirir: Yaratıcı, içeriğin nasıl kullanıldığından ya da çarpıtıldığından sorumlu mudur? Anlamın sahipliği, bir bakıma, tarihsel bir yanılsama haline gelir; zira sosyal medya, bireysel niyeti kolektif bir performansa dönüştürür. Bu, etik bir belirsizlik yaratmaz mı: Kimin niyeti, kimin yorumu, kimin sorumluluğu?
Algoritmalar ve Anlamın Özgürlüğü
Algoritmalar, sosyal medya kürasyonunun görünmez mimarlarıdır. Kullanıcıların dikkatini çekmek için içeriği sıralar, öne çıkar ya da gömerler. Différance’ın özgür anlam üretimine dair felsefi vaadi, anlamın sabitlenememesi ve her zaman yeni bağlamlarda yeniden doğmasıdır. Ancak algoritmalar, bu özgürlüğü kısıtlayarak anlamı belirli bir yörüngeye hapseder. Örneğin, bir gönderinin viral olması, algoritmanın o içeriği belirli kullanıcı gruplarına sunma kararına bağlıdır. Bu, politik bir psikoloji meselesidir: Algoritmalar, bireylerin anlam üretme sürecini yönlendirerek bir tür psişik manipülasyon yaratır. Kullanıcı, özgürce anlam ürettiğini sanırken, aslında algoritmanın sunduğu çerçevede hareket eder. Bu, distopik bir yankı taşır; Platon’un mağara alegorisindeki gölgeler gibi, kullanıcılar gerçek sandıkları bir anlam dünyasında dolaşır, oysa bu dünya algoritmaların tasarladığı bir sahnedir. Différance’ın vaadi, bu bağlamda tehdit altındadır; çünkü anlamın farklılaşması özgür bir akış değil, algoritmik bir filtreden geçer. Özgürlük, yalnızca bir yanılsama mıdır?
Ahlaki Yargılar ve Anlamın Kaygan Zemini
Sosyal medyada kürasyonun sürekli farklılaşma ve erteleme döngüsü, bireylerin ahlaki yargılarını derinden etkiler. Différance, anlamın sabit olmamasını kutlar; ancak bu kaygan zemin, etik bir belirsizlik yaratır. Örneğin, bir sosyal medya kampanyası—diyelim ki bir sosyal adalet hareketi—başlangıçta belirli bir ahlaki duruşu temsil eder. Ancak bu içerik, farklı kullanıcılar tarafından yeniden yorumlandıkça, anlamı kayar: Birileri onu destekler, birileri alaya alır, birileri çarpıtır. Bu, bireylerin ahlaki yargılarını şekillendiren bir kaos üretir. Mitolojik bir metaforla, bu süreç Pandora’nın kutusuna benzer: Bir kez açıldığında, içeriğin nereye varacağı, kime ne anlam katacağı öngörülemez. Tarihsel olarak, anlamın bu kayganlığı, propaganda ve manipülasyon çağlarında da görülmüştür; sosyal medya, bu fenomeni yalnızca hızlandırır. Ahlaki yargılar, sabit bir referans noktası olmadan nasıl oluşur? Kullanıcılar, sürekli değişen bir anlam denizinde etik bir pusula bulabilir mi? Bu belirsizlik, bireyleri ahlaki bir apatiye mi sürükler, yoksa tam tersine, daha derin bir sorgulamaya mı iter?
Sonuç: Anlamın Sonsuz Döngüsü
Différance, sosyal medya kürasyonunda hem bir özgürlük vaadi hem de bir etik tuzak sunar. Anlamın sahipliği, algoritmaların yönlendirmesi ve ahlaki yargıların kaygan zemini, bireyleri sürekli bir anlam arayışına iter. Bu, sanatsal bir tuval gibidir: Her fırça darbesi yeni bir anlam katarken, önceki darbeler silikleşir. Ancak bu tuval, aynı zamanda politik, psişik ve etik bir sahnedir; bireyler, algoritmalar ve kolektif yorumlar arasında sıkışır. Différance’ın gölgesinde, sosyal medya hem ütopik bir anlam üretimi alanı hem de distopik bir kontrol mekanizmasıdır. Anlamın sabit olmaması, bireyleri özgürleştirirken aynı zamanda bir etik labirente hapseder. Bu çelişkili döngü, belki de insanlığın anlam arayışının ebedi yazgısıdır.


