Dijital Anlam Arayışında Différance: Özgürlük Vaadi mi, Kontrol Düzeneği mi?

Différance’ın Dijital Sahnesi

Jacques Derrida’nın différance kavramı, anlamın sabitlenemeyen, sürekli ertelenen ve bağlama göre yeniden şekillenen doğasını ifade eder. Sosyal medya platformları, bu kavramı bir özgürlük vaadi olarak sunar: Kullanıcılar, içeriklerini özgürce üretir, paylaşır ve anlamı kendileri inşa eder. Ancak bu görünüşteki özgürlük, bir yanılsama olabilir mi? Platformlar, kullanıcıların her hareketini izleyen, kaydeden ve analiz eden bir dijital panoptikon mu yaratıyor? Bentham’ın panoptikonunda mahkûmlar, görünmez bir göz tarafından sürekli izlendiklerini bilerek kendi davranışlarını düzenlerdi. Sosyal medyada ise kullanıcılar, beğeniler, algoritmalar ve trendler aracılığıyla görünmez bir gözetim altında kendi anlamlarını ertelemeye zorlanıyor. Bu, özgürlüğün değil, bir tür gönüllü köleliğin sahnesi olabilir. Kullanıcı, içerik üreterek özgür olduğunu sanırken, aslında platformların kâr odaklı algoritmalarına hizmet eden bir aktör haline gelir. Mitolojik bir alegoriyle, bu durum Prometheus’un zincirlerinden kurtuluşu değil, Sisyphus’un sonsuz döngüde kayayı taşımasıdır.

Algoritmaların Tanrısal Manipülasyonu

Algoritmalar, sosyal medyanın kürasyon sürecinde bir deus ex machina gibi işler. Antik Yunan tiyatrosunda, karmaşık bir hikâyeyi çözmek için sahnede beliren tanrısal bir figür olan bu metafor, algoritmaların kullanıcı deneyimini şekillendirme biçimini yansıtır. Différance’ın sürekli anlam ertelemesi, algoritmaların yönlendirmesiyle bir tür makine tanrısının kontrolüne mi dönüşüyor? Algoritmalar, kullanıcıların tercihlerini öğrenir, içerikleri sıralar ve görünürlüğü belirler. Ancak bu kürasyon, tarafsız bir düzenleme değil, platformların ekonomik ve politik çıkarlarına hizmet eden bir manipülasyondur. Kullanıcı, kendi arzularını özgürce ifade ettiğini düşünürken, aslında algoritmanın sunduğu seçenekler arasında bir seçim yanılsamasına hapsolur. Bu, felsefi açıdan bir etik sorun doğurur: Özgür irade, algoritmik bir kadercilik karşısında ne kadar özgürdür? Tarihsel bir bağlamda, bu durum, Aydınlanma’nın akıl ve özgürlük ideallerinin, dijital çağda bir kontrol mekanizmasına dönüşmesini andırır.

Kullanıcı Kürasyonunun Çelişkisi

Kullanıcıların sosyal medyada ürettiği içerikler, différance’ın anarşik potansiyelini mi yansıtır, yoksa platformların hegemonyasına hizmet eden bir aldatmaca mıdır? Kullanıcılar, memler, videolar ve yazılar aracılığıyla anlamı sürekli yeniden üretir, bu da yüzeyde bir yaratıcılık patlaması gibi görünür. Ancak bu üretim, platformların algoritmik kuralları içinde gerçekleşir. Kullanıcı, kendi sesini duyurduğunu sanırken, aslında platformların belirlediği sınırlar içinde dans eder. Bu, politik psikoloji açısından bir çelişkidir: Kullanıcılar, kendi kimliklerini ifade etme arzusuyla platformlara katılır, ancak bu katılım, algoritmaların kâr odaklı döngüsüne entegre olur. Sanatsal bir metaforla, kullanıcı bir ressam gibi paletini özgürce kullandığını düşünür, ama tuvalin sınırları ve boyaların renkleri platformlar tarafından çoktan belirlenmiştir. Mitolojik olarak, bu durum, özgürlüğünü arayan İkarus’un kanatlarının balmumuyla sınırlı olmasına benzer—uçuş özgürlüğü vaat eder, ancak düşüş kaçınılmazdır.

Sonsuz Anlamın Etiği ve Geleceği

Différance’ın sosyal medyadaki yansıması, etik ve ahlaki bir sorgulamayı da beraberinde getirir. Platformlar, kullanıcıları anlam arayışına teşvik ederken, aynı zamanda bu arayışı manipüle ederek bir tür dijital bağımlılık yaratır. Bu, ütopik bir özgürlük vaadinin distopik bir kontrol mekanizmasına dönüşmesidir. Tarihsel olarak, matbaanın icadıyla başlayan bilgi paylaşımı devrimi, bireylerin sesini duyurmasını sağlamıştı; ancak sosyal medya, bu sesleri algoritmik bir filtreden geçirerek susturabilir ya da çarpıtabilir. Felsefi açıdan, bu durum, anlamın sürekli ertelenmesinin bireyin özerkliğini tehdit edip etmediği sorusunu gündeme getirir. Alegorik olarak, sosyal medya bir aynalar salonu gibidir: Kullanıcı kendi yansımasını görür, ancak bu yansıma, platformların eğip büktüğü bir görüntüden ibarettir. Bu aynalar salonunda, gerçek bir özgürlük mümkün müdür, yoksa kullanıcılar, sonsuz bir anlam erteleme döngüsünde kaybolmaya mahkûm mudur?