Dostoyevski ve kansının yurtdışında geçirdiği yıllara, özellikle de ilk dönemlere, Dostoyevski’nin kumar ve sara nöbetleri damga vurmuştur. Bunların her ikisi de çiftin büyük acılar ve sıkıntılar çekmesine neden oluyordu.
Daha önceki yurtdışı seyahatinde olduğu gibi, Dostoyevski rulet masasına karşı koyamıyordu. Maddi sıkıntılardan bunalmış ve yeni romanı (Budala) üzerinde çalışmaktan sıkılmış bir halet-i ruhiye içinde, Dostoyevski üst üste “son bir deneme” yapıyor ve maddi zorluklardan kurtulmak için hayatlarını kumara atıyordu. Kumar oynamak için evden ayrıldığı zamanlar karısına yazdığı mektuplarda, Dostoyevski değişeceğine dair yeminler eder; karısına melekler gibi sabırlı ve anlayışlı olduğu için övgüler yağdırır ve ona layık olmadığı için kendisine sövüp sayar. Dostoyevski yolculuğun dökümünü de verir. Başarısızlığa uğraması imkansız olan kazanma “yöntemini” anlatır. Bunun peşinden, karısından dönüş bileti için para göndermesini rica eden bir mektup gelir.
Kumarda aldığı kötü sonuçlardan sonra, Dostoyevski’nin para sıkıntısı daha da ümitsiz bir hal alır. Son parasını da kumarda kaybettiğini anlatmaktan utanç duysa da, sürekli olarak arkadaşlarından, hatta düşmanlarından borç ister. Dostoyevski’nin birkaç parça eşyasını rehine vermesi ve rehinden kuruırması, rutin bir olaya dönüşmüştür. Nihayet, Dostoyevski geleceklerini kurtarmak için tek umudun, oturup ciddiyede çalışarak romanı yazmak olduğunu anlar. Roman Katkov’un Russian Messenger adlı gazetesinde yayımlanacaktı;
Dostoyevskiler avanslar ve ödemelerle geçiniyorlardı.
Sigmund Freud, Dostoyevski’nin kumara düşkünlüğünü, onun doğuştan gelen patolojik kendini cezalandırma arzusunun ifadesi olarak degerlendirir. Dostoyevski’nin karısı, yazarın kumara düşkünlüğünü tedavisi olmayan “hastalığı” olarak görüyordu. Dostoyevski sonunda kendini tedavi eder: 16-28 Nisan 1871 tarihleri arasında, Wiesbaden’de kumar oynar. Bu son kumar oynayışı olacaktır.
O gece kansına yazdıgı mektubu “bugünden itibaren senin Fyodor Dostoyevski” diye imzalar (ltalik bölum yazar tarafından belirtilmiştir). ı Yurtdışında bulunduklan sure boyunca, Dostoyevski’nin hayaunın sonuna kadar mustarip olacağı sara nöbetleri devam eder. Yine de kimi ifadelere göre bu nöbetler, seyahatlerinden önceki döneme nispeten daha seyrekti (ki bu durum yurtdışı seyahatine Saint Petersburg’dan uzaktaşmanın Dostoyevski’nin sağlığına iyi geleceği düşüncesiyle çıkıldığı için mantıklıdır). James Rice’ın Dostoyevski’nin nöbetleriyle ilgili olarak başlattığı tartışmanın ortaya koydugu uzere, Dostoyevski’nin mektuplarında anlattıkları, her zaman kayıtlı vakalarla örtüşmemektedir. (Dostoyevski geçirdiği nöbetleri bir deftere kaydediyordu, aynca karısı da günlüğünde nöbetlere yer vermiştir.)
Dostoyevski sara hastalığını Budala’nın kahramanına geçirmiştir. Mışkin’in ikinci bölümde geçirdiği nöbetin klinik anlamda gerçekçi olduğu ve Dostoyevski’nin kendi tecrubeleriyle paralellik taşıdığı genel olarak kabul edilmiştir. Birçok eleştirmen saranın romanda hem tematik açıdan hem de ushup bakımından nasıl işlendiği
konusu üzerinde durmuştur.
Tematik kısım, zamanın asılı kalmasıyla ilgilidir. Mışkin’e göre hasta sara nöbeti boyunca “zamanın olmadığı” bir tecrübe yaşar; tecrübe, Dostoyevski’nin en sevdigi metinlerden biri olan Aziz Yuhanna’nın Vahiy Kitabı’ndaki kıyamet diliyle anlatılır. Sara hastası normalde kendisini dunyaya baglayan kurallardan kurtularak, Dostoyevski’nin
cennet tadında dediği bir “sentez” yaşar. Eleştirmenlerin belirttiği gibi kutsal hastalık olarak bilinen saradan Hz. lsa’nın da mustarip olmuş olması muhtemeldir. Saranın Dostoyevski’nin eserini ne derece etkilediği tahmin edilebilirse de, Dostoyevski saraya karşı içinde “fantastik” ögesinin bulunduğu, kendi özel realizmini geliştirmiştir. Muhakkak ki Dostoyevski bu tür duygulara aşinaydı ve eserinde de bunların çekimine kapılıyordu.
Nöbet sırasındaki “atmosfer” bazen mutluluk verici olsa da, Dostoyevski bu hastalık nedeniyle büyük acılar çekmiştir. Anna Grigoryevna nöbetlerin sebep olduğu sürekli korkuyu, ortaya çıkış süreçlerini, verdikleri fiziksel işkenceyi ve günlerce süren etkilerini anlatır: zayıflık, yolunu bulamamanın, takatsizlik, iç sıkıntısı ve şikayetlenme. Grigoryevna’nın nöbetlerle birlikte ortaya çıkan ölüm korkusunu anlattığı bölümler özellikle çarpıcıdır. Bir nöbetten sonra Dostoyevski korkar ve Anna yanında olmadığı sürece uyumak istemez. Dostoyevski sarasına neredeyse mistik bir hüzün ekler. Mışkin’in sarası ve ona bağlı “var olma biçimi”, romanda
her ne kadar sık sık mutluluk verici bir şey olarak yansıtılsa da, unutulmamalıdır ki sara hastalıgı bir taraftan Dostoyevski’ye cennet tadında gelse de, diger taraftan yeryüzündeki hayatlarını cehenneme çevirmiştir
Liza Knapp
Budala’nın Yazılışı Üzerine
Budala – Dostoyevski
Çeviren: Mazlum Beyhan
Aralık 15, 2010 İletişim Yayınları,