Ehmedê Xanî’nin eserinde Mem ve Zîn’in trajedisi Marx’ın “yabancılaşma” kavramıyla açıklanabilir mi?
Ehmedê Xanî’nin Mem û Zîn adlı eseri, Kürt edebiyatının en önemli klasiklerinden biri olup, aşk, toplum, kader ve bireyin varoluşsal mücadeleleri gibi evrensel temaları işler. Bu bağlamda, Mem ve Zîn’in trajedisi, Karl Marx’ın “yabancılaşma” (Entfremdung) kavramıyla analiz edildiğinde, eserin birey-toplum ilişkisi, sınıfsal dinamikler ve insan doğasının toplumsal yapılar içindeki sıkışmışlığı gibi boyutları üzerinden derin bir felsefi yorum sunabilir.
Marx’ın Yabancılaşma Kavramı
Marx’ın yabancılaşma kavramı, özellikle 1844 Elyazmaları ve Kapital’de detaylı bir şekilde ele alınır. Yabancılaşma, insanın kendi emeğine, üretim sürecine, ürettiği ürünlere, diğer insanlara ve nihayetinde kendi özüne (insan doğasına) yabancılaşmasını ifade eder. Marx’a göre, kapitalist üretim ilişkileri, bireyi kendi yaratıcı potansiyelinden koparır ve onu bir makine gibi yalnızca ekonomik bir işlevselliğe indirger. Yabancılaşmanın dört temel boyutu şunlardır:
- Emeğe yabancılaşma: İşçi, emeğinin anlamını ve yaratıcı niteliğini kaybeder; emek, bir yaşam aracı olmaktan çıkar ve yalnızca hayatta kalmak için bir zorunluluğa dönüşür.
- Ürüne yabancılaşma: İşçi, ürettiği ürün üzerinde kontrol sahibi değildir; ürün, işçinin emeğinden bağımsız bir şekilde piyasanın malı olur.
- İnsana yabancılaşma: İnsanlar, birbirleriyle rekabet ve çıkar ilişkileri üzerinden bağ kurar; bu, toplumsal ilişkilerin mekanikleşmesine yol açar.
- Öze yabancılaşma: İnsan, kendi insanî potansiyelinden (yaratıcılık, özgürlük, toplumsallık) kopar ve kendisini yalnızca bir ekonomik varlık olarak algılar.
Bu kavram, yalnızca kapitalist toplumlara özgü değildir; Marx, yabancılaşmanın kökenlerini, insanın doğayla ve toplumsal yapılarla ilişkisindeki tarihsel dönüşümlerde de arar. Bu nedenle, Mem û Zîn gibi feodal bir toplumda geçen bir eserde de yabancılaşma kavramı, bireyin toplumsal yapılar karşısındaki çaresizliği ve kendi özünden kopuşu üzerinden uygulanabilir.
Mem û Zîn’in Trajedisi
Mem û Zîn, 17. yüzyıl Kürt toplumunun feodal yapısı içinde geçen bir aşk hikâyesidir. Mem ve Zîn’in aşkı, toplumsal hiyerarşiler, sınıfsal ayrımlar, geleneksel normlar ve otorite tarafından engellenir. Trajedinin özü, iki bireyin kendi arzularını ve özlerini gerçekleştirememesi, toplumsal yapıların onların özgürlüğünü bastırmasıdır. Mem’in Zîn’e olan aşkı, bireysel bir arzu olmanın ötesinde, feodal toplumun birey üzerindeki tahakkümüne karşı bir isyan olarak da okunabilir. Ancak bu isyan, trajik bir şekilde başarısız olur ve Mem’in ölümüyle sonuçlanır.
Trajedinin temel unsurları şunlardır:
- Toplumsal engeller: Mem ve Zîn’in aşkı, feodal hiyerarşi, aile otoritesi ve toplumsal normlar tarafından engellenir. Zîn’in yüksek statülü bir prenses, Mem’in ise daha alt bir sınıftan olması, aşklarının önündeki temel engeldir.
- Bireysel çaresizlik: Mem, aşkını gerçekleştirmek için mücadele etse de, toplumsal güçler karşısında çaresiz kalır. Bu çaresizlik, onun kendi özüne (aşk, özgürlük, insanlık) yabancılaşmasına yol açar.
- Kader ve otorite: Eserde, kader ve ilahi irade gibi metafizik unsurlar da trajediyi şekillendirir. Ancak bu unsurlar, feodal toplumun birey üzerindeki baskısını meşrulaştıran ideolojik bir araç olarak da işlev görür.
Yabancılaşma Perspektifinden Mem û Zîn
Mem û Zîn’in trajedisi, Marx’ın yabancılaşma kavramıyla şu şekilde açıklanabilir:
1. Emeğe Yabancılaşma ve Aşkın Engellenmesi
Marx’ın emeğe yabancılaşma kavramı, bireyin yaratıcı potansiyelinin bastırılmasını ifade eder. Mem û Zîn’de, Mem’in aşkı, onun insanî özünün (duygularının, arzularının) bir ifadesidir. Aşk, Mem’in yaratıcı ve özgür bir birey olarak kendisini gerçekleştirmesinin bir yoludur. Ancak feodal toplum, bu “emeği” (aşkı) bir tehdit olarak görür ve onu bastırır. Mem’in aşkı, toplumsal normlar ve otorite tarafından bir “işlevsizlik” olarak damgalanır; bu, onun kendi özünü ifade etme çabasının engellenmesi anlamına gelir. Mem, aşkını yaşamak yerine, bu aşkı bastırmak zorunda kalır ve böylece kendi insanî potansiyeline yabancılaşır.
2. Ürüne Yabancılaşma ve Aşkın Nesneleşmesi
Marx’ın ürüne yabancılaşma kavramı, işçinin ürettiği ürünün onun kontrolünden çıkmasını ifade eder. Mem û Zîn’de, Mem ve Zîn’in aşkı, bir anlamda onların ortak “ürünü”dür; bu, iki bireyin duygusal ve manevi birleşiminin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Ancak bu ürün, feodal toplumun hiyerarşik yapısı tarafından ele geçirilir ve nesneleştirilir. Aşk, bireysel bir deneyim olmaktan çıkar ve toplumsal güçlerin (aile, otorite, gelenek) bir oyuncağı haline gelir. Mem ve Zîn’in aşkı, onların kontrolünden çıkar ve trajik bir şekilde yok edilir. Bu, aşkın nesneleşmesi ve bireylerin kendi yarattıkları değere yabancılaşmasıdır.
3. İnsana Yabancılaşma ve Toplumsal Kopuş
Marx, insana yabancılaşmayı, bireylerin birbirleriyle sahici ilişkiler kuramaması olarak tanımlar. Mem û Zîn’de, Mem ve Zîn’in aşkı, feodal toplumun bireyler arasındaki ilişkileri mekanikleştirdiğini gösterir. Toplum, bireyleri sınıfsal statüler, aile bağları ve geleneksel roller üzerinden tanımlar. Mem ve Zîn’in aşkı, bu mekanik ilişkilerin ötesine geçmeye çalışsa da, toplumun dayattığı roller (prenses, alt sınıftan birey) onların birbirleriyle sahici bir bağ kurmasını engeller. Ayrıca, Mem’in çevresindeki diğer karakterler (örneğin, otorite figürleri veya rakip güçler), onun insanî özüne değil, toplumsal konumuna göre davranır. Bu, Mem’in diğer insanlara yabancılaşmasına yol açar.
4. Öze Yabancılaşma ve Trajik Çaresizlik
Marx’ın öze yabancılaşma kavramı, bireyin kendi insanî potansiyelinden kopmasını ifade eder. Mem û Zîn’de, Mem’in trajedisi, onun kendi özünü (aşkını, özgürlüğünü, insanlığını) gerçekleştirememesidir. Feodal toplum, Mem’i bir birey olarak değil, bir toplumsal rol olarak tanımlar. Onun aşkı, bu rolün sınırlarını aşmaya çalıştığında, toplum tarafından cezalandırılır. Mem’in ölümü, onun özüne yabancılaşmasının nihai sonucudur; o, kendi insanî potansiyelini yaşayamadan yok olur. Zîn de benzer bir yabancılaşma yaşar; onun prenses kimliği, kendi arzularını bastıran bir hapishane haline gelir.
Feodal Toplum ve Yabancılaşma
Mem û Zîn’in geçtiği feodal toplum, Marx’ın kapitalist toplum analizinden farklı bir bağlam sunsa da, yabancılaşma kavramı burada da geçerlidir. Feodal toplumda, bireyler, sınıfsal hiyerarşiler ve geleneksel normlar aracılığıyla kendi özlerinden koparılır. Mem ve Zîn’in aşkı, feodal toplumun birey üzerindeki tahakkümüne karşı bir direniş olarak okunabilir; ancak bu direniş, toplumsal yapıların ezici gücü karşısında başarısız olur. Marx’ın tarihsel materyalizmine göre, feodal toplumun ideolojik aygıtları (örneğin, kader inancı, otoriteye itaat), bireyin kendi özünü gerçekleştirmesini engelleyen bir yabancılaşma mekanizması olarak işlev görür. Mem û Zîn’de, kader ve ilahi irade gibi unsurlar, feodal düzenin birey üzerindeki baskısını meşrulaştıran ideolojik araçlar olarak görülebilir.


