Ekonomik Belirsizlikte Kimlik Krizi: Sosyal Kimlik Teorisi ve Aidiyetin Yitirilişi
Henri Tajfel ve John Turner tarafından geliştirilen Sosyal Kimlik Teorisi (1979), bireyin kendini tanıma ve değerleme biçiminde sosyal aidiyetlerin belirleyici rolünü vurgular. Bu teoriye göre insanlar, yalnızca bireysel nitelikleriyle değil, içinde yer aldıkları gruplar (milliyet, mezhep, sınıf, cinsiyet, ideoloji vb.) aracılığıyla da “ben kimim?” sorusuna yanıt verir.
Ancak bu aidiyet duygusu, ekonomik istikrarsızlık ve sosyal çözülme dönemlerinde derinden sarsılabilir. Çünkü ekonomik kriz yalnızca bireyin gelirini değil, “kime ait olduğu” ve “nerede durduğu” duygusunu da hedef alır.
Teorinin Temel Dinamikleri
Sosyal Kimlik Teorisi üç temel sürece dayanır:
- Sosyal kategorileştirme: İnsanlar kendilerini ve başkalarını gruplara ayırır.
- Sosyal kimlik: Kişi, ait olduğu gruba dair özellikleri kendi kimliğinin bir parçası olarak içselleştirir.
- Sosyal karşılaştırma: Kendi grubunu diğer gruplarla kıyaslayarak pozitif bir benlik algısı geliştirmeye çalışır.
Bu mekanizmalar, bireyin hem içsel güvenini hem de toplumsal konumunu şekillendirir.
Ekonomik Belirsizlik ve Kimlik Dağılması
1. Sınıfsal Aidiyetin Erozyonu
Ekonomik krizler, geleneksel meslek gruplarını ve sınıfsal aidiyetleri görünmez kılabilir. Örneğin bir fabrika işçisinin, fabrikanın kapanmasıyla birlikte hem gelir kaybı hem de “emekçi kimliği” zedelenir. Artık yalnızca işsiz değildir; aynı zamanda grupsuz kalmıştır.
2. Aidiyet Boşluğu ve Radikalleşme
Sosyal kimlik yıkıma uğradığında, bireyler yeni bir aidiyet arayışına girer. Bu noktada radikal gruplar, özellikle ekonomik ve kültürel dışlanmışlığı olan bireyler için bir “kurtarıcı kimlik” sunabilir. Bu, ister dini, ister politik, isterse ideolojik bir yapı olsun, bireye yeniden bir amaç, aidiyet ve hatta “günah keçisi” sağlar. Bu durum, dünya çapında artan popülizm ve kutuplaşmanın altında yatan temel psikolojik dinamiklerden biridir.
3. Biz-Onlar Ayrımının Güçlenmesi
Krizin getirdiği güvensizlik, “biz” ve “onlar” ayrımını keskinleştirir. Yabancı düşmanlığı, etnik ayrımcılık, sınıfsal nefret gibi eğilimler, “biz ekonomik olarak acı çekiyoruz çünkü onlar kaynakları çalıyor” şeklindeki savunucu anlatılara dönüşür.
Güncel Örnekler
- Avrupa’da Yükselen Aşırı Sağ: 2008 ekonomik krizinin ardından birçok Avrupa ülkesinde göçmen karşıtı, milliyetçi partilerin yükselmesi; ekonomik kaygının kimlik krizini nasıl tetiklediğinin açık göstergesidir.
- Türkiye’de Kimlik Temelli Siyaset: Ekonomik sorunlar derinleştikçe insanlar, dini, etnik ya da ideolojik alt kimliklerine daha fazla sarılmakta; bu da toplumsal kutuplaşmayı hızlandırmaktadır.
- İşsiz Gençlerde Aidiyet Arayışı: Uzun süreli işsiz kalan gençler, kendilerini değersiz ve dışlanmış hissettiklerinde dijital platformlarda uç görüşlü gruplarla temas kurabilmekte, burada “kabul gören bir kimlik” bulabilmektedir.
Psikososyal Müdahale Yaklaşımları
- Toplumsal Bağların Güçlendirilmesi: Yerel dayanışma ağları, sosyal kulüpler, gönüllü hareketler bireylerin yeni pozitif kimlikler edinmesini sağlayabilir.
- Kapsayıcı Politikalar: Ekonomik destek programları sadece maddi yardım değil, “sen bu toplumun bir parçasısın” mesajını da taşımalıdır.
- Ortak Kimliklerin Teşviki: Üst kimlikler (örneğin yurttaşlık, insan hakları, çevre duyarlılığı) bireyleri yeniden ortak değerlerde buluşturabilir.
Sonuç
Sosyal Kimlik Teorisi, ekonomik krizlerin yalnızca maddi yoksunluk yaratmadığını, aynı zamanda psikolojik ve sosyal aidiyetleri de parçaladığını gösterir. Bu parçalanma, bireyleri savunmasız, yönsüz ve radikalleşmeye açık hale getirir. Ancak bu döngü kırılabilir. Toplumsal politikalar ve psikososyal destekler aracılığıyla bireylere yeniden “ait hissedebilecekleri”, saygı görecekleri ve anlam bulacakları gruplar sunmak mümkündür.