Fela Kuti’nin Afrobeat’i ve Spivak’ın Ötekini Konuşturma Kavramı: Bir Tersine Çevirme Denemesi

Fela Kuti’nin Afrobeat müziği, yalnızca bir müzik türü değil, aynı zamanda sömürgecilik sonrası Afrika’nın toplumsal ve politik çalkantılarını ifade eden bir direniş aracıdır. Gayatri Chakravorty Spivak’ın “ötekini konuşturma” kavramı ise, sömürgeleştirilmiş toplulukların seslerini merkeze taşımaya çalışırken, bu seslerin Batı merkezli söylemler tarafından nasıl çerçevelendiğini sorgular. Bu metin, Afrobeat’in, Spivak’ın kavramını nasıl tersine çevirdiğini, ötekinin kendi dilinde ve ritminde konuşmasını sağlayarak Batı’nın anlatı hegemonyasını kırdığını incelemektedir. Aşağıdaki paragraflar, bu tersine çevirmeyi farklı boyutlarıyla ele alır.


Ritmin Özerkliği

Afrobeat, Fela Kuti’nin Yoruba ritimleri, caz, funk ve yüksek enerjili perküsyonu birleştirerek yarattığı bir müzikal formdur. Bu müzik, Batı’nın kültürel hegemonyasına karşı bir başkaldırı olarak, Afrika’nın yerel seslerini merkeze alır. Spivak, “Can the Subaltern Speak?” adlı çalışmasında, ötekinin sesinin genellikle Batılı entelektüeller tarafından tercüme edilip çarpıtıldığını belirtir. Ancak Afrobeat, bu tercüme sürecini bypass eder. Fela, şarkılarında Pidgin İngilizcesi ve Yoruba dilini kullanarak, yerel halkın doğrudan anlayabileceği bir dil yaratır. Bu, ötekinin kendi hikayesini, Batı’nın aracı olmadan anlatmasını sağlar. Örneğin, “Zombie” adlı şarkısı, Nijerya’daki askeri rejimi eleştirirken, evrensel bir müzik diliyle yerel bir öfkeyi ifade eder. Afrobeat’in ritmik yapısı, sömürge sonrası toplumların kolektif belleğini canlandırarak, Spivak’ın ötekini susturan söylemsel çerçevelerine meydan okur.


Direnişin Estetiği

Fela Kuti’nin Afrobeat’i, estetik bir direniş biçimi olarak işlev görür. Şarkı sözleri, Nijerya’daki yolsuzluk, sömürgecilik mirası ve küresel kapitalizmin etkilerini açıkça eleştirir. Spivak, ötekinin sesinin genellikle Batı’nın akademik veya edebi söylemleri içinde kaybolduğunu savunur. Ancak Fela’nın müziği, bu söylemsel tuzağa düşmez; aksine, müziğin evrensel erişilebilirliği sayesinde doğrudan kitlelere ulaşır. “Shuffering and Shmiling” gibi parçalar, Afrika halkının günlük mücadelelerini hiciv yoluyla anlatırken, dinleyiciyi hem eğlendirir hem de bilinçlendirir. Bu estetik yaklaşım, Spivak’ın ötekini konuşturma çabasında eksik kalan bir noktayı tamamlar: Öteki, kendi estetik araçlarıyla, kendi toplumu içinde ve ötesinde bir etki yaratır. Afrobeat, böylece, sömürgecilik sonrası anlatıyı yeniden şekillendiren bir araç haline gelir.


Kolektif Belleğin Sesi

Afrobeat, bireysel bir sanatçının ifadesinden çok, bir topluluğun kolektif belleğini yansıtır. Fela’nın müziği, Afrika’nın sömürgecilik öncesi ve sonrası deneyimlerini bir araya getirerek, tarihsel bir süreklilik yaratır. Spivak, ötekinin tarihsel bağlamının genellikle Batı tarafından yeniden yazıldığını ve bu süreçte ötekinin kendi anlatısının silindiğini belirtir. Afrobeat, bu silme işlemine karşı bir direnç noktası oluşturur. Fela’nın şarkılarında, Yoruba mitolojisi, Pan-Afrikanizm ve yerel halk hikayeleri birleşir. Örneğin, “Water No Get Enemy” adlı şarkı, suyun evrensel birliğini vurgularken, Afrika’nın ortak mücadelelerini sembolize eder. Bu, ötekinin kendi tarihini, kendi sembolleriyle anlatmasını sağlar. Afrobeat, böylece, Spivak’ın ötekini susturan epistemolojik şiddete karşı bir kalkan oluşturur.


Dilin Özgürleştirici Gücü

Fela Kuti’nin şarkılarında kullandığı dil, Afrobeat’in Spivak’ın kavramını tersine çevirmesindeki kilit unsurlardan biridir. Pidgin İngilizcesi, Yoruba ve diğer yerel dillerin karışımı, sömürgeci dil hegemonyasına meydan okur. Spivak, ötekinin dilinin genellikle Batı’nın akademik veya edebi çerçevelerinde kaybolduğunu savunur. Ancak Fela, bu çerçeveleri reddederek, halkın günlük dilini bir direniş aracı haline getirir. “Expensive Shit” gibi şarkılar, mizahi bir dille otoriteye meydan okurken, yerel halkın diline özgü nüansları korur. Bu dil, sadece yerel dinleyiciye değil, küresel bir kitleye de ulaşır, çünkü Afrobeat’in ritmik enerjisi dil bariyerlerini aşar. Böylece, öteki, kendi dilinde konuşarak, Spivak’ın sorguladığı tercüme ve temsil sorununu aşar.


Küresel Bağlamda Yerel Anlatı

Afrobeat, yerel bir direniş hareketi olarak başlasa da, küresel bir etki yaratmıştır. Fela’nın müziği, 1970’ler ve 1980’lerde Batı’daki sivil haklar hareketleri ve anti-emperyalist mücadelelerle yankı bulmuştur. Spivak, ötekinin sesinin küresel bağlamda genellikle egzotikleştirildiğini veya romantize edildiğini belirtir. Ancak Afrobeat, bu egzotikleştirme tuzağına düşmez. Fela’nın müziği, Afrika’nın acılarını ve mücadelelerini anlatırken, aynı zamanda evrensel bir insanlık hikayesi sunar. “Coffin for Head of State” gibi şarkılar, yerel bir liderin yolsuzluğunu eleştirirken, küresel kapitalizmin etkilerine de işaret eder. Bu, ötekinin kendi anlatısını, kendi koşullarında küresel bir sahneye taşımasını sağlar. Afrobeat, böylece, Spivak’ın ötekini susturan evrenselci söylemlere karşı bir alternatif sunar.


Bedenin Ritmik İfadesi

Afrobeat, yalnızca işitsel bir deneyim değil, aynı zamanda bedensel bir harekettir. Fela’nın konserleri, dinleyicileri dans etmeye ve müziğin ritmine katılmaya davet eder. Bu, Spivak’ın ötekini konuşturma kavramındaki eksik bir boyutu tamamlar: Öteki, sadece sözle değil, bedenle de konuşur. Dans, Afrobeat’in kolektif ruhunu somutlaştırır ve sömürgecilik sonrası toplulukların bastırılmış enerjisini serbest bırakır. Fela’nın “Kalakuta Republic” adlı komünü, bu bedensel ve toplumsal özgürleşmenin bir mikrokozmosuydu. Spivak’ın teorik çerçevesi, genellikle entelektüel söyleme odaklanırken, Afrobeat, bedenin ve topluluğun ifade gücünü ortaya koyar. Bu, ötekinin sessizliğini kırmak için yeni bir yol sunar: Ritmik bir topluluk aracılığıyla kendi varlığını iddia etmek.


Geleceğin Olanakları

Afrobeat’in etkisi, Fela Kuti’nin ölümünden sonra da devam etmiştir. Günümüzde, Afrobeat’in modern türevleri, küresel müzik sahnesinde Afrika’nın sesini taşımaya devam eder. Spivak’ın ötekini konuşturma kavramı, genellikle geçmiş ve şimdiki zamanla sınırlı kalırken, Afrobeat, geleceğe yönelik bir vizyon sunar. Fela’nın müziği, Afrika’nın potansiyelini ve direncini kutlar, ancak aynı zamanda mevcut eşitsizliklere karşı bir uyarı niteliği taşır. Bu, ötekinin sadece konuşmasını değil, aynı zamanda kendi geleceğini hayal etmesini sağlar. Afrobeat, Spivak’ın teorik sorgulamalarını pratik bir düzleme taşır: Öteki, kendi ritmiyle, kendi hikayesini yazabilir. Bu, sömürgecilik sonrası dünyanın yeniden inşası için bir başlangıç noktasıdır.


Fela Kuti’nin Afrobeat’i, Spivak’ın ötekini konuşturma kavramını tersine çevirerek, ötekinin kendi dilinde, ritminde ve estetiğinde konuşmasını sağlar. Bu, sömürgecilik sonrası anlatının yeniden yazılmasına olanak tanır. Afrobeat, ötekinin sesini merkeze taşırken, Batı’nın söylemsel hegemonyasını kırar ve yeni bir özgürleşme alanı yaratır.