Her halkın emekçi sınıfının farklı dillerde konuşması kapitalistlere karşı ortaklaşmasına engel midir?
İnsan, dili aracılığıyla düşünür, diliyle dünyayı kavrar ve diliyle başkalarıyla ilişki kurar. Ne var ki, bu iletişimsel çoğulluk, tarihsel olarak emekçi sınıfın dayanışmasını bölmenin de aracı hâline getirilmiştir. Farklı dillerde konuşan halkların emekçileri arasında bir bariyer doğar; fakat bu bariyer doğal değil, sosyo-politik olarak inşa edilmiş bir engeldir.
Bu bağlamda sorulması gereken şey, yalnızca “farklı diller bir engel midir?” değil, aynı zamanda “bu engel neden kalıcılaştırılır?” olmalıdır. Çünkü dil farklılığı, tek başına bir bölünme sebebi değildir; bilinç farkı, sınıf bilinci eksikliği, ideolojik manipülasyon ve milliyetçi yanılsamalar bu bölünmeyi derinleştirir.
1. Dilin Varlıkla İlişkisi ve Sınıfsal Yalıtılmışlık
Heidegger’e göre, “Dil, varlığın evidir.” Yani dil, yalnızca iletişim değil, aynı zamanda dünyayı deneyimleme biçimidir. Her halkın dili, kendi tarihsel acısını, hafızasını ve sınıfsal deneyimini taşır. Bu nedenle farklı halkların işçileri, aynı sömürüyü yaşasalar bile onu farklı adlandırırlar, farklı yollarla ifade ederler.
Bu farklılık, yüzeyde bir ayrışma gibi görünse de, derinde ortak bir varoluşsal kırılganlığa, yani emeğin metalaşmasına dayanır. Eğer bu ortak kırılganlık tanımlanamazsa, dil farklılığı bir “ötekileştirme zemini”ne dönüşür.
2. Kapitalist Düzende Dil: Araçsallaşmış Bir Ayrım
Kapitalist sistem, işçilerin birleşmesini engellemek için kültürel kimlikleri bölme stratejisi izler. Bu stratejinin temel araçlarından biri dildir. Ulusalcı ideolojiler, emekçilerin ortak sınıfsal çıkarlarını unutturur; dili, millî aidiyetin sınırı olarak sunar.
Bu durum, farklı dillerde konuşan emekçilerin birbirini anlamamasına değil, birbirine güvenmemesine neden olur. Böylece kapitalist sınıf, kendi çıkarlarını tehdit edecek olan yatay (sınıflar arası) dayanışmayı, dikey (uluslararası) ayrımlar üzerinden parçalar.
3. Sınıf Bilinci, Dilin Üzerine Çıkar mı?
Dil farklılıkları, bir “fiziksel gerçeklik”tir; ama politik bilinç, bu farklılığı aşabilir. Marx’ın belirttiği gibi:
“İşçiler ulusları yok etmeli değil; ulusların işçileri birleşmelidir.”
Burada anlatılan şey, dilin ya da ulusların bastırılması değil; onların ötesinde bir ortak emek kimliği inşa edilmesidir. Sınıf bilinci, tıpkı bir çevirmen gibi, farklı dilleri ortak bir mücadele diline dönüştürebilir.
4. Enternasyonalizm: Ortak Acının Evrensel Dili
Her halkın emekçileri, kendi anadilinde yoksulluğu yaşar; ama açlık evrenseldir, adaletsizlik müşterektir. Bir Yunan balıkçısının, bir Kürt maden işçisinin, bir Filipinli tekstil işçisinin yaşadığı sefaletin dili farklıdır ama anlamı ortaktır:
Sömürülmek.
Bu yüzden enternasyonal dayanışma, dillerin değil, acının ve mücadelenin ortaklığı üzerinden kurulabilir. Rosa Luxemburg’un dediği gibi:
“Dünya emekçilerinin vatanı, onların emeğidir.”
Bu emek, hangi dilden olursa olsun, kapitalizme karşı birleşebilir.