Hermes’in Dijital Yüzü: Zuckerberg ve Şeffaflık Çelişkisi
İletişimin Tanrısal Habercisi
Hermes, Yunan mitolojisinde iletişimin, ticaretin, hilenin ve sınırlar arasında gezinen bir tanrı olarak belirir. Hızlı, kurnaz ve her yere sızabilen bir figür olan Hermes, mesajları taşır, sınırları aşar ve insan ile tanrılar arasında köprü kurar. Mark Zuckerberg, Facebook’un yaratıcısı olarak, modern çağda bu arketipin dijital bir yansıması gibi görünür. Sosyal medya platformu, bireyleri birbirine bağlama vaadiyle, iletişim ağını küresel bir ölçeğe taşır. Ancak bu bağlayıcılık, Hermes’in çifte doğasını yansıtır: Hem özgürleştirici hem de manipülatif. Zuckerberg’in platformu, insanları bir araya getirme iddiasıyla, bireylerin özel alanlarını birleştirirken, aynı zamanda kontrol edilemeyen bir gözetim ve veri toplama mekanizmasına dönüşür. Bu, Hermes’in hem bir haberci hem de bir hilekâr olarak ikili doğasıyla örtüşür; iletişim özgürlüğü sunarken, aynı anda bireylerin mahremiyetini tehdit eder.
Şeffaflığın Yanılsaması
Byung-Chul Han, Şeffaflık Toplumu’nda, dijital çağın şeffaflık fetişini eleştirir. Han’a göre, şeffaflık, özgürlük değil, bir kontrol mekanizmasıdır. Facebook, kullanıcıların hayatlarını paylaşmaya teşvik ederken, bu paylaşımı bir özgürlük yanılsamasıyla süsler. Her beğeni, her paylaşım, bireyin kendi varlığını sergilemesi gibi görünse de, gerçekte algoritmaların ve veri madenciliğinin hammaddesi olur. Zuckerberg’in platformu, Hermes’in haberci rolünü dijital bir panoptikona dönüştürür: Herkes görünür, herkes izlenir. Han’ın eleştirisi, bu şeffaflığın bireyi özgür kılmadığını, aksine bir tür gönüllü teslimiyete yol açtığını vurgular. Kullanıcı, kendi rızasıyla özel hayatını ifşa ederken, aynı zamanda bir tüketim nesnesine indirgenir. Bu, Hermes’in kurnazlığına modern bir yorum katar; iletişim tanrısı, mesajları taşımakla kalmaz, aynı zamanda bu mesajları birer metaya çevirir.
Bağlantının Bedeli
Facebook’un “dünyayı daha bağlantılı hale getirme” misyonu, Hermes’in sınırları aşma yeteneğiyle paralellik gösterir. Ancak bu bağlantı, bireylerin özerkliğini feda etme pahasına gerçekleşir. Han’ın Psikopolitik adlı eserinde belirttiği gibi, dijital platformlar, bireylerin arzularını ve davranışlarını öngören ve yönlendiren bir kontrol rejimi kurar. Facebook’un algoritmaları, kullanıcıların beğenilerini, alışkanlıklarını ve hatta duygularını analiz ederek, onları belirli içeriklere ve reklamlara yönlendirir. Bu, Hermes’in hilekâr yönünün dijital çağdaki tezahürüdür; kullanıcı, özgürce gezindiğini sanırken, aslında algoritmaların çizdiği bir rotada hareket eder. Bağlantı vaadi, bireyleri bir topluluk hissiyle birleştirirken, aynı zamanda onların davranışlarını bir veri havuzuna hapseder. Bu çelişki, Zuckerberg’in Hermes benzeri rolünü karmaşıklaştırır: O, hem birleştirici hem de bölücü bir figürdür.
İnsanın Görünürlük İkilemi
Han’ın şeffaflık eleştirisi, bireyin dijital çağdaki varoluşsal durumuna da işaret eder. Facebook, kullanıcılarına bir sahne sunar; herkes kendi hikayesini anlatabilir, kendi kimliğini inşa edebilir. Ancak bu sahne, bireyin özgünlüğünü değil, performatif bir benliği öne çıkarır. Kullanıcılar, beğeni ve yorumlarla ölçülen bir popülerlik yarışına girer. Han, bu tür bir görünürlüğün, bireyi kendi özüne yabancılaştırdığını savunur. Zuckerberg’in platformu, Hermes’in mesaj taşıyıcı rolünü abartılı bir şekilde yeniden üretir; her birey bir haberci olur, ancak bu mesajlar özgün bir iletişimden çok, algoritmaların şekillendirdiği bir performansın parçalarıdır. Bu durum, bireyin kendi varlığını sürekli olarak sergileme zorunluluğuyla birleştiğinde, bir tür dijital narsisizme yol açar. İnsan, görünür olmak için yaşar, ancak bu görünürlük, özgürlük değil, bir tür bağımlılık üretir.
Toplumsal Bağların Dönüşümü
Facebook’un sunduğu bağlantı, geleneksel toplumsal bağları yeniden şekillendirir. Hermes, mitolojide topluluklar arasında bir köprü kurarken, Zuckerberg’in platformu bu köprüleri dijital bir alana taşır. Ancak bu dijital bağlar, Han’ın da işaret ettiği gibi, yüzeysel ve geçicidir. Gerçek bir topluluk hissi yerine, bireyler bir beğeni ekonomisi içinde var olur. Arkadaşlık, bir tıklamayla tanımlanır; dostluk, bir algoritmanın önerdiği bağlantılarla şekillenir. Han’ın eleştirisi, bu tür bir bağlantının, derinlemesine insan ilişkilerini zayıflattığını öne sürer. Zuckerberg’in Hermes rolü, bu bağlamda, bir yanılsama yaratır: İnsanlar bir araya geldiklerini düşünürken, aslında yalnızlaşır. Platform, iletişimi kolaylaştırırken, aynı zamanda bireyleri birbirinden koparır; çünkü her etkileşim, bir bireysel bir performansın parçasıdır, ortak bir anlam arayışından çok.
Etik Sınırların Bulanıklaşması
Zuckerberg’in liderliğindeki Facebook, iletişim tanrısı gibi hareket ederken, etik sınırları da zorlar. Kullanıcı verilerinin toplanması, paylaşılması ve hatta satılması, platformun Hermes’in kurnazlığına benzer bir şekilde işlediğini gösterir. Han’ın şeffaflık eleştirisi, bu etik bulanıklığı da kapsar: Şeffaflık, bir güven vaadi gibi sunulurken, aslında bireylerin mahremiyetini ihlal eden bir araçtır. Cambridge Analytica skandalı gibi olaylar, Facebook’un veri toplama pratiklerinin, kullanıcıların rızasını hiçe sayarak nasıl bir manipülasyon aracı haline geldiğini ortaya koyar. Hermes’in hilekâr doğası, burada modern bir biçim alır; Zuckerberg, kullanıcılarına bağlantı ve paylaşım vadederken, onların verilerini bir güç aracı olarak kullanır. Bu, iletişim tanrısının etik sorumluluktan yoksun bir yansımasıdır.
Dijital Çağın Mitolojisi
Zuckerberg’in Hermes arketipi, dijital çağın mitolojisini yeniden inşa eder. Facebook, bireylerin hikayelerini anlattığı, bağlantılar kurduğu ve kimliklerini sergilediği bir platform olarak, modern bir mit yaratır. Ancak Han’ın eleştirileri, bu mitin karanlık yüzünü açığa çıkarır: Şeffaflık, özgürlük değil, kontrol üretir; bağlantı, topluluk değil, yalnızlık yaratır; iletişim, anlam değil, veri üretir. Zuckerberg, Hermes’in çağdaş bir yansıması olarak, bu çelişkilerin merkezinde durur. Platformu, insanlığın iletişim arzusunu karşılar gibi görünürken, aynı zamanda bu arzuyu bir tüketim ve kontrol mekanizmasına dönüştürür. Bu, dijital çağın en büyük ironisidir: İletişim tanrısının mirası, özgürlüğün değil, gözetimin ve manipülasyonun aracı olur.