İvan İlyiç’in ölmeden önce fark ettiği “hakiki yaşam” nedir?

Tolstoy’un İvan İlyiç’in Ölümü adlı eserinde, başkahraman İvan İlyiç’in ölüm döşeğinde fark ettiği “hakiki yaşam”, varoluşçu ve fenomenolojik bir perspektifle derinlemesine irdelenebilecek bir kavramdır. Bu kavram, yüzeysel toplumsal normların, otantik olmayan yaşam tarzlarının ve ölümün kaçınılmazlığının farkındalığıyla ortaya çıkan bir tinsel uyanışı temsil eder. İvan’ın trajedisi, yaşamının son anlarına kadar “hakiki olmayan” bir varoluş sürdürmüş olmasıdır; ancak ölümle yüzleşmesi, onu ontolojik bir sorgulamaya iter.

1. Hakiki Yaşamın Ontolojik Temelleri

Heidegger’in Varlık ve Zaman‘da (1927) ortaya koyduğu “Dasein” (orada-olma) kavramı, İvan’ın deneyimini anlamak için önemli bir çerçeve sunar. Heidegger’e göre, insan çoğu zaman “das Man” (anonim ‘herkes’) tarafından belirlenen sahte bir varoluş sürdürür. İvan da toplumsal statü, kariyer ve maddi başarı peşinde koşarak bu otantik olmayan moda kapılmıştır. Ancak ölüm, onu bu yabancılaşmadan kurtarır, çünkü ölüm “en özgün olanak”tır (eigenste Möglichkeit) – kişinin kendi varoluşunu bütünlüklü olarak kavramasını sağlar.

2. Acı ve Fenomenolojik Arınma

İvan’ın fiziksel acısı, Husserl’in fenomenolojik indirgemesi gibi bir işlev görür: onu dünyanın yapay katmanlarından sıyırır ve “şeylerin kendisine” (zu den Sachen selbst) yöneltir. Bu süreçte, İvan’ın önceki yaşamındaki tüm sosyal maskeler (yargıç kimliği, kocası ve baba rolü) anlamını yitirir. Geriye yalnızca çıplak varoluş kalır. Kierkegaard’ın Ölümcül Hastalık Umutsuzluk (1849) adlı eserindeki gibi, İvan umutsuzluğun en derin noktasında, ancak bu radikal yalnızlık içinde hakikati görebilir.

3. Diğerkâmlık ve Etik Bir Varoluş

Tolstoy, İvan’ın ancak hizmetkârı Gerasim’in saf şefkati sayesinde teselli bulmasını vurgulayarak, Levinas’ın “Öteki” (Autrui) kavramına öncülük eden bir etik temas sunar. Gerasim, İvan’a hiçbir çıkar gözetmeksizin yaklaşır; bu, İvan’ın geçmişteki benmerkezci yaşamının tam zıddıdır. Levinas’a göre, hakiki etik ilişki, Öteki’nin yüzüyle (visage) karşılaşmaktan doğan sorumluluktur. İvan, Gerasim’de bu sorumluluğu somutlaşmış halde görür ve bu ona “hakiki yaşam”ın ancak başkaları için var olmakla mümkün olduğunu fark ettirir.

4. Zamanın Yeniden Keşfi

Bergson’un Yaratıcı Evrim‘de (1907) ayırdığı “niceliksel zaman” (saatlerle ölçülen) ve “niteliksel süre” (yaşanan anlam) ayrımı, İvan’ın geçmişini yeniden yorumlamasını açıklar. Ölüm döşeğinde, çocukluğundaki saf mutluluk anlarını hatırlar – bu anlar, kronolojik zamanın ötesinde bir derinliğe sahiptir. Proust’un “involunter hafıza” dediği türden bir anda, İvan, yaşamın özünün ancak bu tür otantik deneyimlerde saklı olduğunu kavrar.

Hakiki Yaşamın Dört Boyutu

  1. Ölüm Bilinci: Heideggerci anlamda, insan ancak ölümü kabullendiğinde otantik varoluşa ulaşır.
  2. Fenomenolojik Arınma: Acı ve yalnızlık, kişiyi toplumsal illüzyonlardan kurtarır.
  3. Etik Diyalog: Levinasçı etik, hakiki yaşamın ancak Öteki’ne açılmakla mümkün olduğunu gösterir.
  4. Zamansal Derinlik: Bergsoncu “süre” kavramı, anlamın kronolojide değil, yaşanan deneyimde olduğunu ortaya koyar.

İvan İlyiç’in trajedisi, modern insanın yabancılaşmasının bir metaforudur; hakiki yaşam ise, bu yabancılaşmayı aşarak, ölümle yüzleşme, diğerine duyulan sorumluluk ve anın içkin değerini keşfetme yoluyla mümkün olur. Tolstoy, bu eserinde varoluşçu felsefenin temel sorularını edebi bir dille öngörmüştür.