Jungiyen Psikoloji ve Simya

Carl Jung’un simya hakkındaki görüşleri, Batı’nın ruhani ve psikolojik geleneklerini Doğu’nunkilere paralel olarak ele alma bağlamında sunulmaktadır. İşte kaynaklara dayanarak Jung’un simya hakkındaki temel görüşleri:

  1. Simya, Batı’nın Ruhani Yoludur: Jung, simyayı Doğu meditasyonunun, özellikle Tantrik yoganın Batı’daki karşılığı olarak görür… Simya, Orta Çağ Batı mistisizminin temel fikirlerini farklı koşullarda ortaya koyan bir gelenektir. Loyolalı Aziz Ignatius’un ruhani alıştırmalarının (ki Jung bunu Budist yoganın Hristiyan biçimi olarak görür) aksine, simya “bilinçdışı ruhun koşulsuz özgürleşmesine yönelik” bir metodolojidir. Simya, katı ve önceden belirlenmiş sistemler yerine “doğanın kendi varlığı içinde daha yükseğe doğru gelişme” fikrine dayanır.

2. Simyanın Doğası ve Amacı: Simya, dışarıdan bakıldığında “aşağılık” veya “saçma” görünse de…, içeriden bakıldığında çok daha ilginçtir. Simyacılar, çalışmalarının ana noktasının görünüşte altın yapımı olduğunu sansalar da, bu sadece bilimsel bir bakış açısıdır. Gerçek simya, maddede meydana gelen “ruh”un altını ile ilgilenir. Simyacılar, elementlerin meditasyon aracılığıyla dönüştürülebileceğine inanırlardı. Amaç, kimyasal araçlarla süptil bir beden yaratmaktı.

3. Meditasyon ve İmgeleme (Imaginatio) Anlayışı: Simyacılar, meditasyonu “görünmez olan bir başka kimle diyalog” olarak tanımlamışlardır. Bu “başka kim” Tanrı, kişinin kendisi veya koruyucu bir ruh olabilir. Bu süreç, salt fanteziye teslim olmak yerine, dikkatini temaşa edilecek şeye yoğunlaştırma ve gözlemleme eylemi olan “imgeleme” (imaginatio) olarak adlandırılır. Bu imgeleme, dışarıya doğru bir süreçtir; içimizdeki ruhun imgesi maddeye nakşedilir.

4. Projeksiyonun Rolü: Simyacılar, kimyasal oluşumun gizemli olduğu Orta Çağ’da, iç dünyalarını kimyasal maddelere yansıtmışlardır. Jung bu durumu, insanların anlamadıkları veya kendilerinde görmek istemedikleri nitelikleri başkalarına yansıtmasına benzetir…. Simyada, bilinçdışı, kimyasal maddede, minerallerde konumlandırılmış gibi algılanır.

5. Anahtar Semboller ve Süreçler: Jung, simyadaki sembolleri psikolojik dönüşüm sürecinin ifadesi olarak yorumlar ve bunları Doğu’daki sembollerle karşılaştırır:

◦Kaos / Massa Confusa: Başlangıç durumunu, ilkel denizi veya kökensel suyu temsil eder…. Bu, bilinçdışını ifade eder ve Doğu’daki avidya (cehalet/bilinçsizlik) durumuna paraleldir.

◦ Dağ (Mons): Kimyasal imbiğin üst kısmını veya buharların yoğunlaştığı yeri sembolize eder…. Değerli maddenin taşıyıcısı ve hazinenin (lapis philosophorum) bulunduğu yerdir. Doğu’daki Meru Dağı ile karşılaştırılabilir.

◦ Şehir / Kale (Civitas / Kastrum): Değerli maddenin çevrelendiği ve dış etkilerden korunduğu kabı veya içindeki hazineyi (gazophylacium) temsil eder…. Doğu’daki mandala veya tapınak odası (vihara) ile benzerlik gösterir, her ikisi de içsel sürecin korunduğu alanı simgeler….

◦ Quaternarium (Dörtleme): İlk maddenin dört elemente bölünmesini ve ardından yeniden birleşmesini (pıhtılaşma) ifade eder. Bu, Doğu’daki dört başlı vajra ile karşılaştırılır…. Dörtlemenin sentezi, cauda pavonis (tavus kuşu kuyruğu) ile temsil edilir ve renklerin zenginliği (duygu değerleri) ile ilişkilidir.

◦ Renkler (Nigredo, Albedo, Citrinitas, Rubedo, Iosis): Simya sürecinin farklı aşamalarını temsil eder. Nigredo karanlık, Albedo beyazlaşma/ışığın yükselişi (ay ile ilişkilendirilir), Rubedo kızarma (güneş ile ilişkilendirilir)…. Bu renkler, psikolojik dönüşümdeki farklı ruh hallerini ve duygu değerlerini yansıtır.

◦ Güneş ve Ay (Sol et Luna): Karşıt çiftleri, eril ve dişil ilkeleri temsil eder…. Ay dişil ve ruhaniliği, güneş ise eril ve bedenin özünü temsil eder. Simyada iş, güneşin gölgesinde (ay) yapılır. Psikolojik olarak, bilinç (güneş) ve bilinçdışının (ay/anima) birleşmesini simgelerler.

◦ Conjunctio (Birleşme): Güneş ve ayın birleşmesi, yani karşıtların birliği (unio oppositorum)26…. Bu, Tanrı görümünün muştucusudur, çünkü Tanrı karşıtların birliğidir…. Fiziksel değil, ruhun veya süptil bedenin birleşimidir29. Psikolojik olarak, bilincin bilinçdışı ile tam birleşmesini temsil eder….

◦ Altın Çiçek (Flos Aureus) / Gül (Rosa): Güneş ve ayın birleştiği kap veya kadeh olarak görülür. Lotusun Batı’daki karşılığıdır ve dönüşüm fikrini, her şeyin yükselişini simgeler….

◦ Lapis Philosophorum (Filozof Taşı): Dağın üzerinde bulunan hazinedir, yaşam iksiridir. İnsanlar gibi beden, can ve ruhtan oluştuğu düşünülür. Ruhun altınıdır.

◦Homunculus / Anthroparion (Küçük Adam): Conjunctio’dan doğan çocuktur…. Bilincin ve bilinçdışının birleşmesinden ortaya çıkan yeni varlığı, aydınlanmış insanı temsil eder. Genellikle altın veya ışıktan yapılmış olarak tasvir edilir….

6. Psikoloji ve Bilime Katkısı: Simya felsefesi, bilgiye ve deneye özel önem vererek modern bilimin (özellikle kimya ve astronomi dışında) ve modern kompleks psikolojinin gelişimine zemin hazırlamıştır. Simyacıların bilinçdışı süreçleri kimyasal maddeler üzerinden deneyimlemeleri, psikoloji için önemli bir temel oluşturur.

7. Karşılaştırmadaki Zorluklar: Jung, Batı ve Doğu zihin tutumları arasındaki farklılıkların tam doğasını belirlemenin zor olduğunu, çünkü hem Doğu’yu hem de Batı’yı yakından tanımanın gerektiğini belirtir. Ancak, simya gibi Batı geleneklerindeki sembollerin de Doğu’dakilere benzer şekilde evrensel psişik süreçlerin farklı ifadeleri olduğunu savunur…. Simyasal sembollerin Batılı bir genç için anlaşılması zor olabileceğini, çünkü bunların “maddi semboller” olduğunu, “etimizden ve kanımızdan” olduğunu, oysa Doğu sembollerinin “ruhani” göründüğü için daha anlaşılır olabileceğini ima eder.

Özetle, Jung simyayı Batı’nın kendine özgü koşullarında ortaya çıkan, maddiyata projeksiyon yaparak içsel ruhani dönüşümü hedefleyen, zengin bir sembolik sisteme sahip ve Doğu’daki yoga gelenekleriyle paralel görülebilecek önemli bir psikolojik ve felsefi akım olarak ele alır. Bu gelenek, Batı’nın kendi bilinçdışı ruhsal potansiyelini keşfetme çabasının bir örneğidir.