Kaderden Algoritmaya Kapitalizm

Dijital Determinizm ve Kaderin Yeni Yüzü

Hollywood ve teknoloji devleri, Antik Yunan tragedyalarındaki “kader” kavramını bir dijital determinizmle yeniden mi şekillendiriyor? Antik Yunan’da kader, tanrısal bir zorunluluktu; birey, kaçınılmaz bir sona boyun eğerdi. Günümüzde algoritmalar, bu kaçınılmazlığı bireyin zevklerine, korkularına ve alışkanlıklarına göre kişiselleştirir. Netflix’in önerileri, Instagram’ın akışı, bireyi bir bilgi kabarcığına hapseder; özgür irade, veriyle örülmüş bir ağda erir. Bu distopik sahne, bireyi pasif bir tüketiciye dönüştürürken, kaderin modern versiyonu, teknoloji devlerinin kâr makinesine hizmet eder. Özgürlük illüzyonu, algoritmaların görünmez eliyle boğulur.

Katharsis, Manipülasyon ve Marka Zinciri

Antik Yunan tiyatrosunun seyircide uyandırdığı katharsis, Hollywood’un duygusal manipülasyonu ve küresel markaların marka sadakatiyle aynı psişik mekanizmalara mı yaslanıyor? Antik tragedya, korku ve acımayı boşaltarak seyirciyi arındırır; Hollywood, bu duyguları romantik komedilerle ya da aksiyon sahneleriyle uyuşturur. Markalar ise tüketimi bir aidiyet hissiyle bağlar: Apple’ın minimalist estetiği, Nike’ın ilham verici sloganları, bireyin bilinçdışını bir marka kimliğine zincirler. Bu psişik döngü, bireyi hem rahatlatarak hem de kontrol ederek, özgür iradesini bir tüketim ritüeline dönüştürür. Katharsis, modern dünyada bir reklamın cazibesine dönüşür.

Atomizasyonun Zaferi mi, Çöküşün Habercisi mi?

Antik Yunan tiyatrosu, yurttaşları bir araya getirip kolektif bir bilinç yaratırken, Hollywood ve teknoloji devleri bireyleri atomize ederek mi kontrol ediyor? Antik sahne, polis’in birliğini pekiştirirdi; modern ekranlar ise her bireyi kendi yalnızlığına mahkûm eder. Netflix’in bireysel izleme alışkanlıkları, sosyal medyanın filtre balonları, toplumu bir ağdan koparıp izole hücrelere hapseder. Bu, modern kapitalizmin zaferi mi, yoksa bireyin kopuşuyla sistemin çöküşünün ilk işaretleri mi? Brecht’in kolektif tiyatrosu, bu atomizasyona karşı bir haykırış olarak geri dönebilir mi?

Dijital Sahne ve Kolektif Uyanış

Bu atomizasyonun ötesinde, teknoloji bir ütopik potansiyel sunabilir mi? Sosyal medya, bireyleri birleştiren bir “dijital tiyatro”ya dönüşebilir; hashtag’ler bir isyanı, viral videolar bir bilinçlenmeyi ateşleyebilir. Antik Yunan’ın kolektif ruhu, dijital platformlarda yeniden canlanabilir: Seyirciler, pasif izleyiciler olmaktan çıkıp tarihsel aktörler haline gelebilir. Brecht’in değişim hayali, Twitter’da bir hareketle, TikTok’ta bir sanat eserinde vücut bulabilir. Ancak bu ütopik sahne, algoritmaların gölgesinde kalırsa, bir hayalden ibaret kalır.

İktidar, Özgürlük ve Hakikat Rejimleri

Foucault’nun gözünden, Antik Yunan tiyatrosu bir hakikat rejimi kurar; tanrısal düzen, seyircinin ahlakını şekillendirir. Hollywood, bu rejimi tüketim odaklı bir hakikate evrilterek bireyi manipüle eder. Teknoloji devleri ise bu hakikati dijital bir panoptikona dönüştürür; veri, iktidarın yeni aracıdır. Özgürlük, bu rejimlerde bir illüzyondan ibaret hale gelir. Felsefi soru şudur: Birey, bu dijital kaderden kaçabilir mi, yoksa hakikat, hep bir gücün elinde mi kalacaktır?

Panoptikonun Dijital Evrimi

Foucault’nun panoptikon kavramı, teknoloji devlerinin gözetim pratikleriyle yeniden anlam kazanır. Antik Yunan’da tiyatro, seyirciyi bir topluluk olarak disipline ederdi; modern panoptikon ise bireyi izole eder. Algoritmalar, her tıklamayı, her beğeniyi bir gözetim noktasına çevirir. Bu kavramsal dönüşüm, bireyi hem görünür hem de kontrol edilebilir kılar. Antik sahneden dijital ekrana, gözetim disiplinini yeniden üretir; özgürlük, bu panoptikonun gölgesinde bir hayal olur.

Kapitalizmin Tiyatro Makinesi

Kapitalizm, tiyatroyu bir kontrol mekanizmasına dönüştürür. Antik Yunan’da tiyatro, toplumun birliğini pekiştirirken, Hollywood ve teknoloji devleri bu birliği bozarak bireyi metalaştırır. Kuramsal çerçevemizi Marx’la genişletirsek, bu sahne, artı-değer üretiminin bir uzantısıdır. Algoritmalar, emeği ve dikkati sömürür; seyirci, hem tüketici hem de üretilen olur. Brecht’in tiyatrosu, bu makineye karşı bir eleştiri sunar; ancak modern sahne, bu eleştiriyi bastırmaya devam eder.

İsyanın Yeni Sahnesi

Antik Yunan’dan Hollywood’a, oradan dijital panoptikona uzanan bu yolculuk, iktidarın ve kontrolün evrimini gösterir. Distopik bir kader mi, ütopik bir uyanış mı? Brecht’in isyan ruhu, teknoloji devlerinin zincirlerini kırabilir mi? Sahne, hâlâ bize ayna tutuyor; önemli olan, bu aynada kendimizi nasıl gördüğümüz.