Kafka’nın babasıyla olan ilişkisi eserlerine nasıl yansımıştır?

Franz Kafka’nın babası Hermann Kafka ile olan karmaşık, baskıcı ve travmatik ilişkisi, eserlerine derin bir psikanalitik izdüşüm bırakmıştır. Bu ilişki, Kafka’nın yazın evreninde otorite, suçluluk, yabancılaşma ve iktidar temalarıyla iç içe geçer. Freudyen ve Lacanyen psikanalitik kavramlarla incelendiğinde, baba figürünün Kafka’nın bilinçdışında nasıl bir “öteki” (Other) olarak konumlandığını ve yazınsal üretimini nasıl şekillendirdiğini görebiliriz:


1. Babanın Simgesel Şiddeti ve Otoritenin İçselleştirilmesi

Kafka’nın “Babaya Mektup” (1919) metni, Hermann’ın fiziksel ve psikolojik şiddetinin (örneğin, küçük Franz’ı balkona kilitlenmekle tehdit etmesi) oluşturduğu “simgesel kastrasyon” etkisini açıkça ortaya koyar. Lacan’ın “Babanın-Adı” (Nom-du-Père) kavramıyla düşünüldüğünde, Hermann, Kafka’nın sembolik düzenine bir yasa koyucu ve yasaklayıcı figür olarak yerleşmiştir. Eserlerindeki bürokratik sistemler (örneğin Dava‘daki mahkeme) ve anlamsız cezalar (Ceza Sömürgesi), bu otoritenin soyutlanmış ve grotesk yansımalarıdır.


2. Nevrotik Suçluluk ve Kendini Sabote Etme

Freud’un “Oidipus kompleksi” ve süperego kavramları, Kafka’nın karakterlerinin neden sürekli bir suçluluk duygusu ile hareket ettiğini açıklar. Dava‘daki Josef K., hiçbir somut suçu olmamasına rağmen, gizli bir mahkeme tarafından yargılanmayı içselleştirir. Bu, Kafka’nın babası karşısında hissettiği “var olma suçluluğu”nun (Hermann’ın onu “yetersiz” bulması) bir yansımasıdır. Nevrotik semptom olarak yazı, Kafka için hem bir ceza hem de kurtuluş aracı haline gelir.


3. Bedenin Metaforik Dönüşümü

Dönüşüm‘de Gregor Samsa’nın bir böceğe dönüşmesi, Kafka’nın babasının gözünde “değersizleştirilmiş benlik”in bir metaforudur. Lacan’ın “gerçek” (the Real) kavramına göre, bu dönüşüm, Hermann’ın reddedici bakışı karşısında Kafka’nın benliğinin parçalanmasını temsil eder. Bedenin grotesk bir forma evrilmesi, dil öncesi bir travmanın ifadesidir.


4. İktidar ve İtaatin Psikopatolojisi

Şato‘daki erişilemez otorite, Kafka’nın babasını “imkânsız özne” (Lacan) olarak deneyimlemesiyle bağlantılıdır. Hermann’ın kaprisleri (örneğin, Franz’ın yazılarını küçümsemesi), Kafka’nın eserlerindeki karakterleri bir türlü ulaşılamayan hedefler peşinde koşturur. Bu, nesne küçük a (objet petit a) arayışının trajik bir tezahürüdür: Baba tarafından tanınma arzusu, sonsuz bir erteleme halini alır.


5. Yazı: Bir Tür “Semptom” ve Kurtuluş Çabası

Kafka’nın günlüklerinde babasına duyduğu öfke ile bağlanma arasındaki çelişki, Freudyen “ambivalans” olarak okunabilir. Yazı, bu çatışmayı simgesel düzeyde çözme girişimidir. Ancak Lacan’ın dediği gibi, “dile giren her şey kaybedilir”—Kafka’nın metinleri, babasının gölgesinden asla tamamen kurtulamaz. Yasanın Önünde (Dava’daki parabol) gibi metinlerdeki erişilemez yasa, Hermann’ın çocuğa dayattığı dilsel ve psişik bariyerlerin bir yansımasıdır.


Sonuç: Kafka’nın Eserleri Bir “Baba-Narration”dır

Kafka’nın metinleri, psikanalitik açıdan patolojik bir baba-çocuk diyalektiğinin sahnelenişidir. Otorite figürleri (yargıçlar, memurlar, şato yetkilileri), Hermann’ın Kafka’nın zihninde bıraktığı travmatik izlerin distopik temsilleridir. Yazı, bu ilişkinin melankolik bir yeniden üretimi olarak işlerken, aynı zamanda bir tür “talking cure” (Freud) işlevi görür. Ancak bilinçdışındaki baba imgesi, tıpkı Şato‘nun tepesindeki yetkili gibi, asla tam olarak ele geçirilemez.