Köpek Kalbi – Mihail Bulgakov “Bir Kara Mizah”

Bulgakov Köpek Kalbi’nde sokak köpeği Şarik’in öyküsünü anlatır. Dünya çapında bir bilim insanı olan Profesör Filipoviç, evine götürüp beslediği Şarik’i ameliyat ederek, er bezlerini ve hipofiz bezini adi bir suçlununkilerle değiştirir. Köpek arsız, yüzsüz, şehvet düşkünü ve kaba saba bir insana dönüşür. Şarik insan haliyle profesörün hayatını cehenneme çevirse de, Sovyet bürokrasisinde kendine bir konum edinebilecektir.

Komünistlerin küçük burjuva değerlerinin üstünde yeni bir Sovyet insanı yaratma ideallerini hicveden Köpek Kalbi, Bulgakov’un en çok tartışılan yapıtıdır.


Sovyet Edebiyatından Bir Kara Mizah: Köpek Kalbi – Sibel İnce
8 Nisan 2017 bilimkurgukulubu.com

Tanrıya öykünen Dr. Frankenstein‘ın bir köpek-insan yarattığını düşünün; şimdi bu doktoru bir çaylak bilimadamı değil de burjuvanın önde gelen cerrahlarından biri olarak hayal edin, yaratık da proletaryayı temsil etsin. Başlangıçta bir sokak köpeğinin ezikliğine ve bir adi suçlunun edepsizliğine sahip olan bu başarılı denek, zamanla insan formuna bürünüp çekilmez bir ev arkadaşına dönüşsün, yoz bir sistemin dibini görmüş bir birey olarak tecrübelerini toplumsal statü elde etmede kullansın. İşte bunu hayal etmeyi başardığınızda, Rus Devrimi‘nin toplumsal sonuçlarını Mihail Bulgakov‘un Köpek Kalbi (Sobach’e Serdtse) romanında hicvettiği şekliyle görmüş olacaksınız. Ya da kitabı okuyup zekice kurgulanmış bu kara mizaha katılacak ve içerdiği sistem eleştirisine kafa yoracaksınız.

Bilimkurgu hayranları, zamanın Sovyetlerini batı distopyasının ilham kaynağı olarak tanırlar. Nitekim Sovyet rejimi, liberal batı için ürkütücü bir şeydi ve bu hisleri sanatlarına da yansıdı. Bir açıdan haksız oldukları söylenemezdi, çünkü Sovyetler Birliği’nde ifade özgürlüğü sıkı bir denetime tabiydi. Bilimkurgu da tanımı gereği bu denetimden kaçmaya müsait bir ortam yaratıyordu. Dolayısıyla kalemler susmadı, basım ve dağıtımları engellense bile tüm bu kısıtlamalar Sovyetlerde bilimkurgu edebiyatının gelişmesini sağladı. Köpek Kalbi’nin yazarı Mihail Bulgakov da, bu dönemde muhalif sesini kaleme dökmüş isimlerden biridir.

1925’te yazılan Köpek Kalbi, benzerleri gibi sansüre takılıp ancak 1968’de ABD’de basılma imkanı bulmuştur; Rusya’daki okurlarına ise 1987’de ulaşabilmiştir. 1988 yılında Sobache Serdtse adıyla sinemaya uyarlanmıştır. Doktorluğu bırakıp kariyerine yazar olarak devam eden Bulgakov’un, kaleminden para kazanamayan diğer pek çok yazar gibi ömrünün kalanını maddi sıkıntılar içinde geçirdiğini söylemeye gerek yok.

Mihail Bulgakov, 1891 yılında Ukrayna’da doğdu. Tıp okumasına rağmen yazarlık ve gazetecilik yaptı. Ancak 1930 yılında eserleri tamamen sansürlendi. Geçim sıkıntısıyla ülkeyi terk etmek istediğinde durumunu dönemin devlet lideri Josef Stalin‘e bir mektupla bildirdi. Mektubunda ülkede kalamayacağını, kararından vazgeçmesinin ancak Moskova Tiyatrosu’nda oyun yazarlığına getirilmesiyle mümkün olacağını yazmıştı. Devamında dilediği kadroya getirildiyse de yazdığı oyunlar gene sansüre takılınca eski kaygılarıyla tekrar yüzleşti. 1940 yılında hayata gözlerini yumdu.

Hemşehrisi Gogol için kullanılan “ciddi olan hiçbir şeyi beceremez” lafı Bulgakov için de geçerlidir ve yansımalarını Köpek Kalbi romanında açıkça görmek mümkündür. Samimi ve zekice mizahını distopik kurgulara malzeme olmuş komünist sistem eleştirisine yedirmeyi başaran yazar, bu eserinde tıp bilgisini ve edebiyattaki ustalığını sonuna kadar konuşturup günümüzde bile anılmayı başarmıştır.

Roman, soğukla ve açlıkla mücadele etmekte olan yaralı sokak köpeği Şarik‘in ağzından başlar. Çektiği onca acıya rağmen hayatta kalma güdüleri galip gelmiştir. Tıpkı her köpekten bekleyeceğimiz gibi, Şarik de bir gün kendisine sucuk ikram eden steril kurtarıcısına minnetini göstermek ister ve adamın peşine takılır. Ancak bilmediği şey, bu kanatsız meleğin aslında denek arayışındaki bir bilimadamı olduğudur. Şarik’in bu sıcak yuvada başlayan yeni hayatı, bir ameliyat masasında bambaşka bir yola girer. Hikaye yürek sızlatan bir dram gibi başlasa da yazarın tasvir ettiği şey aslında Bolşevik Devrimi öncesi toplumdur; yoksullukla mücadele etmelerine rağmen umutlarını yitimemişlerdir. Bir parça yiyecek ve sıcak yuva vaadiyle gelen ise Lenin‘dir.

Köpek Şarik, ameliyat masasında oldukça kanlı bir mücadele verir. Doktor, köpeğe bir insanın hipofizini ve testislerini nakletmeye çalışmaktadır, başarır da. Ancak cinsel dürtüleri ve beyin fonksiyonları aktarılsa da kalp hala köpek kalbidir; Şarik başlangıçta tam olarak bir insana dönüşemez. Bulgakov’un hicvinde ise ameliyat masası zorlu iç savaş ve devrim sürecidir, devamı da altyapısı hazır olmayan komünist sistemin dikte edilmesiyle toplumun buna tam olarak uyum sağlayamamasını tasvir eder. Zira Şarik, bir sokak köpeği ile bir suçlunun birleştirilmesi sonucu oluşmuş bir varlıktır, burjuvaya ayak uyduramaması sinir bozucu olsa da doğaldır. Dolayısıyla konuşmaya başladığında ilk öğrendiği sözcükler argo içeriklidir; zaten bu sözcükleri ameliyattan önce tam bir köpekken bolca duyup anlamadığı halde aklına kazımıştır.

“Sizde her şey planlı ve sıkıcı. peçete şuraya, kravat oraya… Affedersiniz, lütfen, teşekkürler! Hayat bu değil! Gerçek yaşam bambaşka. Bütün bu davranış biçimleri işkenceden başka bir şey değil. Çarlık döneminde yaşamıyoruz ki!”

İnsan organlarının nakledilmesiyle ortaya çıkan “şey” zamanla insan görünümüne bürünse de topumdan dışlanıp hor görülmekten kurtulamaz. Sofistike cerrahımızla aynı evi, aynı sofrayı paylaşan bu “şey” burjuvanın keyfini kaçırmaktadır. Üstelik en sinir bozucu zamanlar henüz gelmemiştir: Şarik, yozlaşmış sistemden faydalanarak yavaş yavaş cerrahı geride bırakan bir karizmaya ve statüye sahip olacaktır.

“Bir araştırmacı ayağını denk alıp doğaya paralel hareket etmek yerine sınırları zorlar ve perdeyi kaldırmaya çalışırsa, olacak budur. İşte sana Sharikov, al başına ve katlan ona.”

Köpek Kalbi akıcı anlatımı, zekice kurgusu ve doğal karakter tasvirleriyle sıkılmadan okuyacağınız bir kitap olsa da duygusal anlamda hassas biriyseniz Şarik’in hikayesinin canınızı acıtacağını şimdiden belirtelim. Ağlatacağı kesin, ama gülmekten mi yoksa hüzünden mi ağlayacağınızı kestirmek zor. Bunca hiciv ve göndermeyi, edebiyat sanatından ödün vermeden böylesine kısa bir kitaba sığdırabilen Bulgakov ise geç de olsa hakkı teslim edilmesi gereken bir adam.


Köpek Kalbi -Mihail Bulgakov / Zeynep Pınarbaşı
Son Gemi-54.Sayı (Mayıs 2019)

Köpek Kalbi kitabının yazarı Mihail Bulgakov, 1891 yılında Kiev’de doğmuştur. Aslında tıp eğitimi alan Bulgakov yayımlanan ilk romanı Beyaz Muhafız’dan sonra yazarlık ve gazetecilik yapmıştır.

Eserlerinin sansürlenmesi sebebiyle çektiği geçim sıkıntısından dolayı ülkeyi terk etmek zorunda kalacağından Stalin’e bir mektup yazar ve oyun yazarlığı yapmak istediğini belirtir. İsteği kabul edilip Moskova Tiyatrosu’nda oyun yazarlığına başlar fakat yazdığı oyunlar da sansüre uğrayınca devam edemez. Eserleri kendi ülkesi olan Rusya’da uzun yıllar yasaklı kalmıştır.

Yazarın diğer kitapları; Genç Bir Doktorun Anıları, Ölümcül Yumurtalar, Köpek kalbi, Usta ve Margarita ’dır .

Önemli eserlerinden biri olan Usta ve Margarita kitabı da ölümünden sonra eşinin gayretleri ile kitaplaştırılmış ve 1987 yılında SSCB’de yayımlanabilmiştir.

1925 yılında yazılan Köpek Kalbi, 1968’de Batı’da, 1987 SSCB’de ancak yayımlanabilmiştir.

Mihail Bulgokov 1940 yılında böbrek yetmezliğinden hayata veda eder.

Roman üzerine:

Köpek Kalbi kitabının ilk sayfasında “korkunç bir öykü” yazısı giriş yapar.

Kitap, Köpek Şarik’in dilinden bir anlatıyla başlar. Proleter kesimin içinde bulunduğu kötü şartları, açlığı, yaşam kaygısını Şarik’in bakış açısıyla anlatır. Bu kesimin sokak hayvanlarına yaptığı eziyeti de göz önüne serer.

Bir aşçının üzerine döktüğü kaynar suyun acısını anlatırken başlayan ilk bölüm, kasapların hazırladıkları usulsüz ve sahte eti, bir sekreterin iyi bir çorap için zengin ve kendinden yaşlı insanlarla olan birlikteliğini, proleter kesimde bulunan kadınların bir çorap için neler yaptığını diğer kitabı Usta ve Margarita’da detaylı anlatmıştır. Burada bir cümle ile ifade edilen bu durum aslında derinlerde yokluğun ve acımasızlığın oluşturduğu çukuru net olarak göstermektedir. Lokantaların kötü sucuktan yaptığı yemekleri anlatır.

Giyiminden burjuva olduğu anlaşılan biri belirir Köpek Şarik’in yaşadığı sokakta, bu kişi ilerleyen bölümde öğreneceğimiz saygın doktor (Profesör) Filip Filipoviç’tir. Şarik, Filip Filipoviç’in ikram ettiği sucuğun peşinden giderek doktorun muayenehanesine kadar gelmiş olur.

Aynı zamanda bir bilim insanı olan Dr. Filip Filipoviç birçok saygın insana gençleştirme ameliyatları yapmıştır.

Kitapta; Filip Filipoviç ve Köpek Şarik dışında, Profesör yardımcısı İvan Arnoldoviç(Bormantel), Hizmetçi Zina, Ahçı Darya Petrovna, Binkom Başkanı Şvonder ve Kapıcı Fyodor karakterleri yer almaktadır.

Eve getirilen Köpek Şarik’e köpeğe uygulanan ameliyatta, ölmüş olan bir suçlunun hipofiz bezi ve erbezleri nakil yapılır. Şarik, gençleşmesi beklenirken insana dönüşür. Uysal sevimli Şarik, sevimsiz, kötü karakterli, yalancı, yüzsüz bir insana dönüşümünü anlatır.

Kitabın olay örgüsü içinde alt metinde sistem eleştirisi yer alır. Şarik’in sıcak ev ve bir sucuk yani karın tokluğu vaadiyle peşinden gittiği Filip Filipoviç, Lenin’le özdeşleştirilmiştir. Köpeğin iradesi dışında ameliyat masasına yatırılması, geçirdiği zorlu ameliyat süreci, sonrasında neredeyse ölecek olması yaşanan savaşı ifade eder. Tüm bunlara göğüs gererek dönüşümü ise devrimi anlatır. Filip Filipoviç; Şarik’e nakil ettiği erbezi ve hipofiz bezinin sahibi olan insanı hiç araştırmadan almış ve köpeğin karakterine nasıl uyum sağlayacağını hesap edememiş, kötü bir insana dönüştürmüştür. Şarik’in ameliyat sonrası ne insan ne köpek olması ve yeni durumuna alışamaması haliyle vatandaşların komünist düzene ayak uyduramadığı anlatılmak istenmiştir. Ameliyat sonrası ortaya çıkan bu köpek-insan, Şarik’in duyduğu sokak ağzı ve nakil yapılan insanın kötü karakterinin birleştiği küfürbaz, hırsız ve burjuvaya ayak uyduramayan bir ucubedir. Vücudu insana dönüşse de aslında taşıdığı köpek kalbidir Filip Filipoviç ile İvan Arnoldoviç arasındaki konuşmada Filip Filipoviç’in “Şunu anlayın ki, asıl korkunç olan artık köpek kalbi değil, insan kalbi taşıması. Yani doğada var olanlar arasında en rezilini.” sözüyle artık kötü bir insana dönüştüğünü anlamaktayız.

Köpek Şarik insana dönüştükten sonra Poligraf Poligrafoviç ismini alır. Binkom(bina komitesi) başkanı Şvonder’in de desteğiyle Binkom’a kaydı yapılmış ve iş bulmuştur.

Moskova Komünal Ekonomi Biriminde Sokak Hayvanları (kedi vb.) Temizleme Alt Birimi’nde yönetici olmuştur. Göreve geldikten sonra kedileri nasıl boğduğunu zevkle anlatır. Sistem eleştirisini hicivle yapan Bulgakov karşıt görüşe sahip kişileri kediye benzeterek onların nasıl acımasızca öldürüldüğüne gönderme yapmaktadır.

Absürt bir anlatım tarzını benimseyen Köpek Kalbi, özünde acınacak bir yaşamı betimler. Akıcı, zaman zaman gülümseten bir anlatıma sahip olan bu hikâye içinde derin yaralar taşıyan bir dramın apaçık gözler önüne serilmesidir.

Bunca hiciv ve göndermeyi ustalıkla ve yalın bir biçimde yapan ve tam kalbimizde hissettiren Bulgakov’a saygı duymamız gerektiğini söylemek isterim.

Kitaptan Alıntılar:

“Bu kadar sinirli bir köpeği buraya getirmeyi nasıl başardınız, Filip Filipoviç?”

“Sevecenlikle, efendim. Yani canlı varlıklara yaklaşırken mümkün olan tek yöntemle. Canlılar söz konusuysa terörle bir yere varılmaz. Hangi gelişmişlik seviyesinde olurlarsa olsun. Her zaman bunu iddia ettim, ediyorum, edeceğim. Terörden boşuna medet umuyor onlar. Hayır efendim, hiç faydası olmaz. İster beyaz, ister kızıl, isterse de kahverengi! Terör sinir sistemini tamamıyla felç eder.” S.21

***

“Bir gün boş vaktim olursa insan beynini araştıracağım ve tüm bu sosyal kargaşanın sayıklamadan ibaret olduğunu ispat edeceğim…” S.39

***

“Yıkım Filip Filipoviç!”

“Hayır,” diye itiraz etti Filip Filipoviç son derece kendinden emin. “Hayır. Önce siz, sevgili İvan Arnoldoviç, bu kelimeyi kullanmaktan imtina etmelisiniz. Bu bir serap, bir duman, bir kurgu!” Filip Filipoviç kısa parmaklarını iyice açtı. İki elin kaplumbağalara benzeyen gölgeleri masa örtüsünün üzerinde kıpırdanmaya başladı. “Nedir sizin şu yıkım dediğiniz şey? Değnekle yürüyen yaşlı kadın mı? Bütün camları kıran, lambaları söndüren bir cadı mı? Yok öyle bir şey! Bu kelimeyle neyi kastediyorsunuz?” diye sordu hiddetlenen Filip Filipoviç, büfenin yanında baş aşağı dura talihsiz karton ördeğe. Cevabı yine kendisi verdi:

“Şurası kesin ki: Eğer ameliyat yapmak yerine her akşam dairemde koroyla birlikte şarkı söylemeye başlarsam, yıkım gelir, beni bulur! Eğer tuvalete gittiğimde, ifademi bağışlayın, klozetin yan tarafına işersem, üstelik Zina ve Darya Petrovna da aynısını yaparsa tuvalette yıkım ortaya çıkar. Bundan hareketle, yıkım klozette değil kafalardadır! Bu bariton seslilier ‘vuralım yıkıma!’ diye bağırdığında gülüyorum. (Filip Filipoviç’in yüzü öyle bir ekşidi ki, ısırıklının[Bormental] ağzı açık kaldı.) Yemin ederim, bana komik geliyor bu! Çünkü bundan her biri kendini bir güzel pataklamalı sonuç çıkar! Dünya devrimini, Engels’i ve Nikolay Romanov’u ezilen Malayları ve benzeri halüsinasyonları ağızlarından tükürüp asıl işlerine, yani kümeslerin temizliğine başladıkları zaman yıkım kendiliğinden ortadan kalkar. İki tanrıya kulluk edilmez! Aynı anda hem tramvay yollarını temizleyecek hem de pasaklı İspanyol çocuklarının kaderini tayin edeceksin. Bunu kimse beceremez, doktor, hele ki Avrupalıların iki yüz yıl gerisinden gelen, pantolonunun düğmesini bile doğru dürüst ilikleyemeyen insanlar hiç beceremez!” [Yıkım, rusça razruha; İç savaş sonrası siyasi- estetik söyleminde sıklıkla sıkıntıların sebebi olarak gösterilir ve kişileştirilirdi.] S.41

***

“Hayır, nereye gidebilirim ki. Hiçbir yere gidemem artık. Kendini kandırmaya gerek yok.” Diye hüzünlendi köpek burnunu çekerek. “Alıştım bir kere. Ben bey köpeğiyim. Entelektüel bir varlığım. En mükemmel hayatın tadına baktım bir kere. Nedir ki özgürlük? Duman, serap, kurgu… Bahtsız demokratların sayıklaması…” S. 53

***

“Tiyatroya gitmem ben” dedi Şarikov düşmanca ve ağzının üstünde istavroz çıkardı. Bormantel “Bağışlayın ama… neden hoşunuza gitmiyor tiyatro? Şarikov dürbünle bakar gibi boş kadehe baktı, biraz düşündü ve dudaklarını sündürdü. “Yahu aptallıktan başka bir şey değil… Konuşuyorlar, konuşuyorlar… Sırf karşıdevrim!” S.95

***

Filip Filipoviç söndü, pelteleşti, koltuğa yığıldı ve şöyle dedi: “Hayır bunu yapmanıza izin vermem, canım evladım. Altmış yaşındayım. Size tavsiyede bulunabilirim yani. Asla suça bulaşmayın, kime karşı olursa olsun. Yaşlandığınızda elleriniz temiz olsun.” S.112


MİHAİL AFANASYEVİÇ BULGAKOV (1891-1940): Mizah yeteneği ve keskin yergileriyle tanınan Sovyet yazar Kiev’de dünyaya geldi. Kiev Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1915’te mezun oldu. İç Savaş sırasında bir grup Beyaz Ordu subayının başından geçenleri anlatan ve 1925’te tefrika olarak yayımlanan Beyaz Muhafız adlı romanı resmi çevrelerden büyük tepki gördü. Bulgakov bu romanını Turbin Günleri adıyla oyunlaştırdı. 1926’da sahnelenen oyun büyük başarı kazandıysa da, çok geçmeden yasaklandı. 1925’te ayrıca yergili fantezilerin yer aldığı Şeytanlıklar adlı yapıtıyla, Köpek Kalbi’ni yayımladı. Sovyet yaşam tarzına yönelttiği sert eleştirilerin yetkililerin kabul edemeyeceği bir noktaya varmasıyla, 1930’a doğru yapıtlarının yayımlanması fiilen yasaklandı. Ölümüne dek edebiyat çevrelerince dışlanmasına karşın, başyapıt niteliğinde ürünler verdi. Moskova Sanat Tiyatrosu’nun perde arkasını acımasızca yeren Bir Ölünün Notları: Teatral Bir Roman (1969) ile Gogol tarzı bir fantezi olan Usta ile Margarita (1968-69) bu başyapıtlar arasındadır. Bulgakov’un yapıtları SSCB’de ancak 1962’den sonra yayımlanabilmiştir.

KÜNYE
Köpek Kalbi
Mihail Bulgakov
Çevirmen: Mustafa Yılmaz
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Yılı: 2015
Sayfa Sayısı: 136