Levinas’ın Başkası ve Buber’in Ben-Sen İlişkisi: Etik Sorumluluğun Karşılaştırmalı Analizi
Levinas’ta Etik Sorumluluğun Temelleri
Levinas’ın “başkası” kavramı, etik düşüncenin merkezine bireyin ötekiyle karşılaşmasını yerleştirir. Başkası, bireyin kendi benliğinden bağımsız, özerk ve sınırsız bir varlık olarak tanımlanır. Bu karşılaşma, bireyin kendi özneselliğini sorgulamasına yol açar ve etik sorumluluğu doğurur. Levinas’a göre, başkası karşısında birey, kendi varoluşsal önceliklerinden feragat ederek, ötekinin ihtiyaçlarına yanıt verme yükümlülüğü taşır. Bu sorumluluk, herhangi bir karşılık beklentisi olmaksızın, ötekinin yüzü aracılığıyla ortaya çıkar. Yüz, Levinas için, ötekinin kırılganlığını ve insanlığını ifade eden bir semboldür; bu, bireyi etik bir ilişkiye zorlar. Bu ilişki, bireyin özgürlüğünü kısıtlayan değil, aksine özgürlüğün etik bir boyutta yeniden tanımlanmasını sağlayan bir yapıdır. Levinas’ın etik anlayışı, bireyin ben-merkezci eğilimlerini aşarak, ötekinin varlığına öncelik veren bir ahlaki duruşu vurgular. Bu, etik sorumluluğun ontolojik bir temele dayandığını ve bireyin varoluşunun başkasıyla ilişkisi üzerinden anlam kazandığını gösterir.
Buber’in İlişkisel Etik Anlayışı
Buber’in “Ben-Sen” ilişkisi, insan varoluşunu diyalojik bir çerçevede ele alır. Buber’e göre, insan ilişkileri iki temel modda gerçekleşir: Ben-Sen ve Ben-O. Ben-Sen ilişkisi, bireyin ötekiyle karşılıklı, otantik ve doğrudan bir bağ kurduğu bir karşılaşmadır. Bu ilişki, bireyin ötekini bir nesne olarak değil, bir özne olarak tanımasını gerektirir. Ben-Sen ilişkisi, karşılıklı saygı ve açıklıkla tanımlanır; bu, etik bir boyut taşır çünkü birey, ötekinin varlığını tam anlamıyla kabul eder. Ben-O ilişkisi ise, ötekinin bir araç ya da nesne olarak görüldüğü, yüzeysel ve işlevsel bir ilişki türüdür. Buber’in etiği, Ben-Sen ilişkisinin otantikliğini yüceltir ve bireyin ötekiyle karşılaşmasında gerçek bir diyalog kurmasını etik bir zorunluluk olarak görür. Bu diyalog, bireyin kendi varoluşunu ötekinin varlığıyla zenginleştirmesini sağlar ve etik sorumluluğu, karşılıklı bir varoluşsal bağ üzerinden tanımlar.
Karşılaştırmalı Analiz: Sorumluluğun Doğası
Levinas ve Buber’in etik yaklaşımları, bireyin ötekiyle ilişkisini merkeze alsa da, sorumluluğun doğası ve uygulanışı açısından önemli farklar taşır. Levinas’ta sorumluluk, tek yönlü bir yükümlülük olarak ortaya çıkar; birey, ötekinin yüzüyle karşılaşarak, kendi varoluşsal önceliklerini bir kenara bırakır. Bu, asimetrik bir ilişkidir; ötekinin ihtiyaçları, bireyin kendi arzularından önce gelir. Buber’de ise sorumluluk, karşılıklı bir diyalog zemininde şekillenir. Ben-Sen ilişkisi, her iki tarafın da birbirini özne olarak tanımasını gerektirir ve bu, etik bir ilişkinin karşılıklılık üzerine kurulduğunu gösterir. Levinas’ın etiği, bireyin kendi benliğini feda etmesini talep ederken, Buber’in etiği, bireyin benliğini ötekiyle diyalog yoluyla gerçekleştirmesini vurgular. Bu fark, Levinas’ın etiğinin daha çok bir özveri etiği, Buber’in etiğinin ise bir karşılaşma etiği olduğunu ortaya koyar.
Ontolojik ve Varoluşsal Bağlam
Levinas’ın başkası kavramı, ontolojik bir dönüşümle ilgilidir; bireyin varoluşu, ötekinin varlığıyla yeniden tanımlanır. Başkası, bireyin kendi varoluşsal sınırlarını aşmasını sağlar ve etik, bu sınırların ötesine geçme eylemi olarak ortaya çıkar. Buber’in yaklaşımı ise, varoluşsal bir diyalog üzerine kuruludur. Ben-Sen ilişkisi, bireyin varoluşunu ötekiyle birlikte inşa ettiği bir süreçtir. Bu süreçte, etik sorumluluk, bireyin ötekiyle kurduğu bağın otantikliğiyle ölçülür. Levinas’ta başkası, bireyin kendi varoluşunu sorgulamasına yol açan bir dışsallık olarak kalırken, Buber’de öteki, bireyin varoluşsal tamamlayıcısıdır. Bu, Levinas’ın etiğinin daha radikal bir ötekilik vurgusu yaptığını, Buber’in ise daha bütüncül bir ilişki modeli sunduğunu gösterir.
Etik Uygulamadaki Farklılıklar
Levinas’ın etiği, bireyin ötekinin ihtiyaçlarına yanıt verme zorunluluğunu vurgularken, bu sorumluluğun nasıl uygulanacağına dair somut bir çerçeve sunmaz. Başkasının yüzü, bireyi etik bir eyleme çağırır, ancak bu eylemin biçimi belirsizdir. Bu, Levinas’ın etiğinin daha soyut ve evrensel bir sorumluluk anlayışına dayandığını gösterir. Buber’in Ben-Sen ilişkisi ise, etik sorumluluğun diyalog yoluyla somutlaştığını savunur. Buber’e göre, etik, bireyin ötekiyle kurduğu doğrudan ve otantik ilişkide gerçekleşir. Bu, Buber’in etiğinin daha pratik ve ilişki odaklı olduğunu, Levinas’ın etiğinin ise daha teorik ve bireysel bir yükümlülük üzerine kurulu olduğunu ortaya koyar. Her iki yaklaşım da bireyin ötekiyle ilişkisini etik bir bağlamda ele alırken, Levinas’ın etiği bireyin ötekine karşı mutlak sorumluluğunu, Buber’in etiği ise karşılıklı bir varoluşsal bağı vurgular.