Örgütsel Bağlamda Mobbing’in Tanımı ve Kapsamı
Mobbing, iş yerinde bireylerin sistematik ve sürekli olarak psikolojik tacize maruz kalması olarak tanımlanır. Bu süreç, bireyin duygusal, sosyal ve profesyonel bütünlüğünü tehdit eden davranışları içerir. Örgütsel dinamikler açısından mobbing, bireyler arası ilişkilerden çok, örgütün yapısal ve kültürel özellikleriyle şekillenir. Çalışma ortamındaki güç dengesizlikleri, hiyerarşik yapılar ve iletişim süreçleri, mobbing’in ortaya çıkmasında belirleyici rol oynar. Bu bağlamda, mobbing sadece bireysel bir sorun değil, aynı zamanda örgütsel sistemlerin bir yansımasıdır. Örgüt yapıları ve anlamlandırma süreçleri, mobbing’in nasıl ortaya çıktığını ve nasıl sürdürüldüğünü anlamak için kritik bir çerçeve sunar. Bu analiz, mobbing’in örgütsel dinamiklerini, iki farklı teorik model üzerinden inceleyerek derinlemesine bir karşılaştırma sunmayı amaçlar.
Örgüt Yapılarının Mobbing Üzerindeki Etkisi
Örgütlerin yapısal özellikleri, mobbing davranışlarının ortaya çıkmasında temel bir rol oynar. Mintzberg’in örgüt yapıları teorisi, örgütleri beş temel konfigürasyon üzerinden tanımlar: basit yapı, makine bürokrasisi, profesyonel bürokrasi, bölümlenmiş yapı ve adhokrasi. Her bir yapı, mobbing’in ortaya çıkma biçimini farklı şekilde etkiler. Örneğin, makine bürokrasisi gibi katı hiyerarşik yapılar, otoriteye dayalı güç kullanımıyla mobbing’in yaygınlaşmasına zemin hazırlayabilir. Bu tür yapılarda, üst yönetimden gelen baskılar veya rekabetçi ortamlar, bireyler arasında çatışmayı körükler. Buna karşılık, adhokrasi gibi daha esnek yapılar, yaratıcı ve işbirlikçi bir ortam sunsa da, belirsizlik ve rekabet nedeniyle mobbing’in farklı biçimlerde (örneğin, sosyal dışlama) ortaya çıkmasına yol açabilir. Örgüt yapıları, mobbing’in yoğunluğunu ve biçimini belirleyen bir çerçeve olarak işlev görür.
Anlamlandırma Süreçlerinin Mobbing’e Katkısı
Weick’in anlamlandırma modeli, bireylerin ve grupların belirsiz durumları anlamlandırmak için kullandıkları bilişsel ve sosyal süreçleri vurgular. Mobbing bağlamında, anlamlandırma, bireylerin iş yerinde yaşadıkları olumsuz deneyimleri nasıl yorumladığını ve bu yorumların davranışlarını nasıl etkilediğini açıklar. Örneğin, bir çalışanın sürekli eleştirilmesi, anlamlandırma süreci yoluyla “değersizlik” algısına dönüşebilir ve bu durum, mobbing’in süreklilik kazanmasına yol açabilir. Örgüt içindeki belirsizlik, iletişim eksiklikleri ve kültürel normlar, anlamlandırma süreçlerini şekillendirerek mobbing’in normalize edilmesine katkıda bulunabilir. Bu model, mobbing’in sadece bireysel algılarla değil, aynı zamanda kolektif anlamlandırma süreçleriyle de bağlantılı olduğunu gösterir.
Güç ve Kontrol Dinamiklerinin Rolü
Mobbing, özünde bir güç ve kontrol mücadelesidir. Mintzberg’in teorisi, güç dağılımının örgüt yapısına göre nasıl şekillendiğini açıklar. Örneğin, basit yapılar, tek bir liderin otoritesine dayalı olduğu için mobbing’in doğrudan lider kaynaklı olması muhtemeldir. Öte yandan, profesyonel bürokrasilerde, mobbing daha çok meslektaşlar arasındaki rekabetten kaynaklanabilir. Weick’in modeli ise, güç dinamiklerinin anlamlandırma yoluyla nasıl meşrulaştırıldığını inceler. Örneğin, bir yönetici, mobbing davranışlarını “performans artırma” veya “disiplin sağlama” olarak anlamlandırabilir ve bu, davranışın örgüt içinde kabul görmesine yol açar. Her iki model de, mobbing’in güç ilişkileriyle şekillendiğini, ancak farklı yollarla ortaya çıktığını gösterir.
Örgütsel Kültür ve Mobbing’in Sürekliliği
Örgütsel kültür, mobbing’in süreklilik kazanmasında önemli bir faktördür. Mintzberg’in teorisine göre, örgütsel kültür, yapıların işleyişini destekler veya sınırlandırır. Örneğin, rekabetçi bir kültür, bölümlenmiş yapılar içinde mobbing’in artmasına neden olabilir. Çalışanlar, bireysel başarıyı ön planda tutan bir ortamda, rakiplerini dışlamak için mobbing davranışlarına başvurabilir. Weick’in modeli ise, kültürün anlamlandırma süreçlerini nasıl etkilediğini vurgular. Örneğin, “sert yönetim” anlayışının hakim olduğu bir kültürde, mobbing davranışları “normal” olarak algılanabilir ve bu durum, çalışanların bu tür davranışlara karşı çıkmasını zorlaştırabilir. Her iki yaklaşım da, örgütsel kültürün mobbing üzerindeki etkisini farklı açılardan ele alır.
İletişim ve Bilgi Akışının Mobbing Üzerindeki Etkileri
İletişim, mobbing’in hem nedeni hem de sonucu olabilir. Mintzberg’in teorisi, iletişim akışının örgüt yapısına bağlı olarak değiştiğini gösterir. Örneğin, makine bürokrasilerinde yukarıdan aşağıya iletişim hakimdir ve bu, yanlış anlamalara veya mobbing’e yol açabilir. Çalışanlar, bilgi eksikliği nedeniyle dışlanmış hissedebilir veya yöneticiler, iletişim eksikliğini bir kontrol aracı olarak kullanabilir. Weick’in anlamlandırma modeli ise, iletişim süreçlerinin bireylerin olayları nasıl yorumladığını etkilediğini belirtir. Örneğin, bir çalışanın sürekli olarak yanlış bilgilendirilmesi, anlamlandırma yoluyla “değersizlik” algısına dönüşebilir. Her iki model, iletişim süreçlerinin mobbing’in ortaya çıkmasında ve yayılmasında kritik bir rol oynadığını gösterir.
Çatışma ve Rekabetin Mobbing’e Katkısı
Örgütlerde çatışma ve rekabet, mobbing’in temel tetikleyici faktörlerinden biridir. Mintzberg’in teorisi, farklı örgüt yapılarında çatışmanın nasıl ortaya çıktığını açıklar. Örneğin, bölümlenmiş yapılar, birimler arası rekabeti artırarak mobbing’in zeminini hazırlayabilir. Bu tür yapılar, çalışanların birbirine karşı agresif davranışlar sergilemesine neden olabilir. Weick’in modeli ise, çatışmanın anlamlandırma süreçleriyle nasıl derinleştiğini gösterir. Örneğin, bir çalışanın rakip olarak algıladığı bir meslektaşına yönelik davranışları, “rekabetin doğal sonucu” olarak anlamlandırılabilir ve bu, mobbing’in meşrulaşmasına yol açar. Her iki yaklaşım da, çatışma ve rekabetin mobbing üzerindeki etkisini farklı perspektiflerden ele alır.
Örgütsel Değişim ve Mobbing’in Evrimi
Örgütsel değişim süreçleri, mobbing’in biçimlerini ve yoğunluğunu etkileyebilir. Mintzberg’in teorisi, değişim süreçlerinin farklı örgüt yapılarında nasıl yönetildiğini inceler. Örneğin, adhokrasi gibi esnek yapılar, değişim süreçlerinde belirsizlik yaratabilir ve bu, mobbing davranışlarını artırabilir. Çalışanlar, belirsizlikten kaynaklanan stresi mobbing yoluyla dışa vurabilir. Weick’in modeli ise, değişim süreçlerinde anlamlandırmanın nasıl bir rol oynadığını vurgular. Örneğin, bir yeniden yapılandırma sürecinde, çalışanlar değişimi “tehdit” olarak anlamlandırabilir ve bu, mobbing davranışlarını tetikleyebilir. Her iki model, değişim süreçlerinin mobbing üzerindeki etkisini farklı açılardan değerlendirir.
Mobbing’in Örgütsel Performans Üzerindeki Etkileri
Mobbing, örgütsel performans üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratır. Mintzberg’in teorisi, mobbing’in farklı örgüt yapılarında performansı nasıl etkilediğini gösterir. Örneğin, profesyonel bürokrasilerde, mobbing, çalışanların motivasyonunu ve yaratıcılığını azaltarak örgütsel verimliliği düşürebilir. Weick’in modeli ise, mobbing’in çalışanların anlamlandırma süreçleri yoluyla performanslarını nasıl etkilediğini inceler. Örneğin, mobbing’e maruz kalan bir çalışan, işini “anlamsız” olarak algılayabilir ve bu, işten ayrılma veya düşük performans gibi sonuçlara yol açabilir. Her iki model, mobbing’in örgütsel performans üzerindeki etkilerini farklı perspektiflerden ele alarak kapsamlı bir analiz sunar.
Sonuç ve Değerlendirme
Mobbing, örgütsel dinamiklerin karmaşık bir yansımasıdır ve Mintzberg’in örgüt yapıları teorisi ile Weick’in anlamlandırma modeli, bu fenomeni anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Mintzberg’in teorisi, mobbing’in yapısal faktörlerle nasıl şekillendiğini açıklarken, Weick’in modeli, bireylerin ve grupların bu davranışları nasıl anlamlandırdığını ve meşrulaştırdığını ortaya koyar. Her iki yaklaşım, mobbing’in ortaya çıkışını, sürekliliğini ve etkilerini farklı açılardan ele alarak bütüncül bir anlayış sağlar. Örgütlerin mobbing’i önlemek için hem yapısal hem de kültürel değişikliklere odaklanması gerektiği açıktır. Bu analiz, mobbing’in çok boyutlu doğasını anlamak için önemli bir temel sunar.


