Otto Rank’a Göre Doğum Travması Bölüm 1
Bu kitaba göre doğum travması, dölyatağında geçirilen rahat ve huzurlu bir dönemin ardından, çaba ve girişimi gerektiren doğum sonrası koşullara geçişin yenidoğan bebekte yarattığı derin dehşeti ve kaygıyı ifade eden birincil olaydır. Rank’ın teorisinin temelini oluşturan bu görüş, en sağlıklı insanların bile sonraki yaşamında sürekli olarak var olan birincil kaygının kökeni olarak vurgulanır. Bu kavram, doğum travmasının sonraki yaşamdaki tüm kaygıların bir ilkörneği olduğu düşüncesini taşır.

Doğum olayı, bebek için son derece şiddetli ve travmatik bir ayrılıştır. Rahim içi durum, bir zamanlar çok haz verici, sıcak ve koruyucu bir ortam iken, doğum bu durumdan korku yaratan bir kopuştur. Kitaba göre, bu ilk travma, yoğun bir bastırmaya tabi tutulur. Bu bastırma, belleğin ve kısmi hatırlama yeteneğinin ana nedeni sayılır; bazı anılar, bu ilksel bastırma tarafından emilmiş veya daha sonra esas bastırılan şeyin (ilksel travmanın) ikamesi olarak yeniden üretilmek üzere seçilmiş gibi zihinde kalır. Doğum travması, hatırlanabilen bütün “anıların” en acı verici olanı olduğu için, çağrışımsal olarak onlarla bağlantılıdır.
Doğum travmasının yarattığı bu aşılamamış şiddetli kaygı etkisi, çocukta sürüp gider. Çocukluk dönemi boyunca (uzun yıllar) bu ilk travmayı normale yakın bir şekilde atlatabilmek için bir çaba sarf edilir. Bu çaba, çocuksu kaygı veya korkunun her dışavurumunda doğum kaygısını kısmen aşmaya tekabül eder. Normal bir çocukluğun, ortalama sağlıklı bir yetişkinin konumundan bakıldığında bireyin normal nevrozu sayılabileceği de belirtilir, çünkü her çocukta kaygılar mevcuttur. Ancak nevrotik kişilerde bu durum ileri yaşlarda da devam eder, çünkü onlar “çocuksu” kalmışlardır.
Rank’a göre, doğum travması sadece kaygının değil, aynı zamanda haz arayışının da temelidir. Her haz, son kertede rahim içindeki ilksel hazzı yeniden oluşturmaya yöneliktir. Bu, doğum travmasını aşmaya yönelik sürekli bir özlemi de beraberinde getirir.
Bu ilksel travmanın etkileri çeşitli psikolojik ve davranışsal biçimlerde kendini gösterir:
- Çocuksu Kaygı ve Korkular: Karanlık oda korkusu, çocuğun bilinçdışına anne karnındaki dönemi “hatırlatır” ve yalnız kalmanın getirdiği korku, rahmi özlemekle ilişkilidir. Küçük hayvanlara yönelik kaygı, bu hayvanların küçük deliklerde kaybolmasıyla (annedeki sığınağa geri dönme isteğinin temsili) ve kişinin kendi gövdesine girme korkusuyla bağlantılıdır.
- Nevrozların Temeli: Doğum travması, her türlü nevrotik kaygıyı ifade etme bakımından temel niteliktedir. Nevrotik semptomlar, doğum olayının (inkar etme ve rahim içi haz ortamına dönme eğilimiyle birlikte) fiziksel veya sembolik yeniden üretimlerine işaret eder. Histeri ve zorlantılı nevroz gibi nevroz türleri, doğrudan doğum travmasına bağımlı bir temel üzerine kuruludur. Nevroz, kişinin cinsel tatmin yoluyla doğum travmasını aşmada başarısız kalması ve libidonun ilksel, gerçekleşmeyen tatmin biçimine geri atılması olarak görülebilir.
- Cinsel Gelişim ve Çatışmalar: Doğum travmasının bastırılması, çocukların “çocuklar nereden gelir” sorusuyla kayıp anıyı bulma çabasıyla ilişkilidir. Kadın cinsel organının doğum organı olarak işlevinin inkarı, yetişkinlerdeki nevrotik rahatsızlıklarda (iktidarsızlık, cinsel soğukluk, kapalı yer korkusu) görülür ve doğum travmasının bastırılmasıyla bağlantılıdır. Cinsiyet farklılığı bilgisi, hem erkek hem de kız çocuk için, anneye ait cinsel organı (çıkış/giriş yeri) veya erkek organını (giriş/girilme temsili) tanımakla ilgili bir travmadır. Oedipus kompleksi, anneye ait cinsel organdan duyulan kaygıyı aşma denemesidir, ancak ilksel travmanın doğrudan taşıyıcısı olduğu için başarısızlığa mahkumdur.
- Rüyalar ve Fanteziler: Uyku, yaşamın yarısını rahim içi duruma benzer şekilde geçirmeyi temsil eder, doğum travmasının tam olarak aşılamadığını düşündürtür. Rüyalar, ilksel duruma (anne karnı) kolayca bağlanabilir ve travmayı telafi etme işlevi görebilir. Örneğin düşme rüyaları doğumdaki kaygıyı yansıtırken, uçma rüyaları daha hafif bir süzülmeyle (leylek masalı gibi) travmayı dönüştürür veya rahimdeki yüzme halini yeniden üretir. Rüya analizleri, bilinçdışı kalıntıların veya bireysel rahim içi durumuyla/doğum travması özellikleriyle ilgili yinelemelerin varlığını göstermiştir.
- Kültürel, Sanatsal ve Dinsel Yansımalar: Kitap, insan yaratıcılığının (rüyalardan gerçekliğe uyuma kadar), ilksel travmayı geçersiz kılma veya bir ilksel durumu yeniden gerçekleştirme denemesi olarak değerlendirilebileceğini öne sürer. Kültürel ilerleme, anneye dönüş eğilimi ile zorunlu uzaklaşma arasındaki sürekli uyum sağlama girişimleridir. Mitoloji (kahraman mitleri, yaratılış mitleri), sanat (Mısır, Yunan, modern), din (güneş kültü, ana tanrıça kültü, Hristiyanlık, cehennem tasavvuru, kurtuluş inancı), ve hatta ölüm törenleri, doğum travmasının sembolik olarak işlenmesi, aşılması veya telafi edilmesi çabalarının bir ürünü olarak yorumlanır. Cezalandırma kavramı ve cezaların uygulanması bile, anne karnındaki ilksel durumun hoşnutsuzluk boyutunu vurgulayarak yeniden ortaya koyabilir.
Kitap, Rank’ın bu görüşü ilk kez ortaya atan Freud’un yorumundan bazı önemli farklılıklar taşıdığını belirtir. Ayrıca, ruhsal oluşumun çok eskilere dayandığı ve doğumun sadece bir “kopuş anı” olduğu, rahim içi dönemin ve insanlığın gelişim tarihinin de izleri olduğu şeklindeki güncel bilgilerin Rank’ın doğum travmasını ruhsallığın nihai veya ilk kaynağı görmesine itiraz etmemiz gerektiğini de ekler. Ancak Rank’ın doğum travması kavramından hareketle geliştirdiği yaşam korkusu ve ölüm korkusu kavramlarının kendimizi ve dünyamızı anlamada önemli bir rehber niteliği taşıdığı da vurgulanır.
Özetle, bu kitaba göre doğum travması, yaşamın başlangıcındaki temel kaygı kaynağı, sonraki nevrozların çekirdeği ve insanın kültürel, sanatsal ve dinsel çabalarının altında yatan birincil psikobiyolojik olaydır.
Kaynak : Doğum Travması