Piyasa Odaklı ”Terapinin” Beş Temel Riski

Piyasa odaklı terapinin beş temel riskini aşağıda sıralanmıştır.


1. Terapi, Eleştirel Bilinçten Uzaklaşıyor

  • Terapinin günümüzde yaygınlaşan formları, bireysel iyilik hali ve mutluluk arayışını vurgularken, toplumsal koşulları ve yapısal sorunları göz ardı ediyor.
  • Örneğin: Bir kişinin iş yerinde mutsuz olmasının sebebi, sadece onun kendi “olumsuz düşünceleri” veya “öz güven eksikliği” olarak ele alınıyor. Ancak iş yerindeki sömürücü sistem, düşük ücretler ve güvencesizlik gibi toplumsal faktörler göz ardı ediliyor.
  • Sonuç olarak terapi, bireyin toplumsal farkındalığını artıran bir süreç olmaktan çıkıp, onu mevcut sisteme uyum sağlamaya zorlayan bir mekanizma haline geliyor.

➡ Düşünülmesi gereken soru: Terapi, bireyi güçlendiren ve ona sistemin nasıl işlediğini gösteren bir araç mı olmalı, yoksa bireyin var olan sistem içinde daha iyi “dayanmasını” sağlayan bir tampon mekanizması mı?


2. Ruh Sağlığı Endüstrisi, Modern Tüketim Kültürüne Uygun Hale Getiriliyor

  • Günümüzde psikolojik yardım almak, kişisel gelişim endüstrisinin bir parçası gibi sunuluyor.
  • “Kendini sev”, “Öz şefkat geliştir”, “Toksik insanları hayatından çıkar” gibi sloganik ifadeler, yüzeysel ve popüler hale getiriliyor.
  • Bu söylemler, bir yandan gerçekten önemli içgörüler sunabilirken, diğer yandan bireyleri kendi hayatlarından ve ilişkilerinden kopuk, yalnız ve bencil bir noktaya sürükleyebiliyor.

➡ Tehlike: Terapinin bireyin duygusal dünyasını ve toplumsal ilişkilerini anlamaya yardımcı olan derin bir süreçten, hızlı tüketim ürünü haline gelmesi.


3. Dijitalleşme ile Birlikte Terapinin “Denetlenebilir” Hale Gelmesi

  • Online terapi platformları, psikoterapiyi daha erişilebilir hale getirirken, bir yandan da büyük şirketlerin veri toplama mekanizmalarına dönüşüyor.
  • Terapi uygulamaları, kullanıcılarının duygusal durumlarını, travmalarını, özel anılarını topluyor ve bu verileri pazarlama stratejileri için kullanabiliyor.
  • Örneğin: Bir online terapi platformu, kullanıcıların depresyon veya kaygı düzeylerini ölçüp, bu verilere dayalı reklam hedeflemeleri yapabilir.
  • Böylece: Terapinin güvenli, özel ve mahrem bir süreç olması giderek daha fazla tehdit altına giriyor.

➡ Risk: Terapi, artık kişinin iç dünyasını keşfettiği özel bir alan olmaktan çıkıp, kapitalist gözetim mekanizmalarının bir parçası haline geliyor.


4. “İyileşme”nin Bir Sonu Olmadığı Gerçeği

  • Günümüzde birçok kişi, terapinin onları “tamamen iyileştireceğini” düşünerek sürece başlıyor.
  • Ancak psikolojik süreçler asla tamamen tamamlanmaz – insan sürekli bir değişim ve gelişim içindedir.
  • Kapitalist ruh sağlığı endüstrisi ise, insanlara hep “eksik” olduklarını ve sürekli bir gelişim halinde olmaları gerektiğini dayatıyor.
  • Örneğin: Kişisel gelişim kursları, sürekli yeni hedefler koyarak, bireyin hiçbir zaman “tam” olamayacağı algısını yaratıyor.

➡ Tehlike: Terapi, bireyin kendini anlamasına yardımcı olmalı, ancak onu sürekli bir gelişim baskısı altına sokan sonsuz bir proje haline getirmemeli.


5. Psikoterapinin “Bireyselci” Yapısı, Topluluk ve Dayanışmayı Gölgeliyor

  • Psikoterapinin bireyin iç dünyasına odaklanması topluluk ve kolektif dayanışmanın önemini azaltıyor.
  • İnsanlar topluluk içinde iyileşebilirken, bireysel terapinin baskın hale gelmesi, kişinin çevresinden kopmasına yol açabiliyor.
  • Oysa insan yalnızca kendisiyle değil, başkalarıyla kurduğu ilişkilerde de dönüşür.
  • Örneğin: Modern terapi sisteminde, topluluk terapileri, destek grupları veya kolektif bilinç çalışmaları giderek geri planda kalıyor.

➡ Öneri: Terapötik süreçler bireyi yalnızlaştırmamalı, aksine topluluk içinde iyileşme fırsatı sunmalı.


Sonuç: Terapinin Alternatif Yolları Üzerine Düşünmek

Burada bahsettiğimiz her şey, terapinin tamamen olumsuz bir yere evrildiği anlamına gelmiyor. Ancak mevcut haliyle terapi süreçleri kapitalizmin belirlediği bir sistem içinde sıkışmış durumda.
Bu yüzden şu soruları sormak önemli:

  • Terapinin amacı bireyi sistem içinde daha uyumlu hale getirmek mi olmalı, yoksa bireyin sisteme karşı eleştirel bir farkındalık kazanmasını sağlamak mı?
  • Gerçek iyileşme, bireyin yalnızca kendisini anlamasından mı geçer, yoksa onun toplulukla bağ kurması da önemli midir?
  • Terapinin bir tüketim ürünü haline gelmesini nasıl önleyebiliriz?
  • Alternatif terapötik modeller (topluluk temelli terapiler, psikanalitik derinleşme, sanat ve beden odaklı terapiler vb.) daha yaygın hale getirilebilir mi?

Kapitalist sistem içinde ticarileşmiş terapiye eleştirel yaklaşırken, ruhsal iyileşmenin farklı ve alternatif yollarını da keşfetmek gerekiyor.