Piyasa Odaklı Terapinin Riskleri: Kapitalizm, Eşitsizlik ve Sosyal Medya

Günümüzde terapi, ruhsal iyileşme ve derin psikolojik dönüşümden çok bir tüketim ürünü haline geliyor. Kapitalizmin, terapi süreçlerine nasıl şekil verdiğini ve bunun bireyler üzerindeki olumsuz etkilerini beş ana başlık altında ele alalım.


1. Zenginler İçin Ruh Sağlığı, Yoksullar İçin Kriz Yönetimi

Kapitalizm, terapinin lüks bir hizmet haline gelmesine yol açtı.

  • Özel terapi seansları pahalı, ekonomik durumu iyi olmayan bireyler için erişilemez.
  • Sigorta sistemleri, terapiyi yeterince kapsamadığı için, yoksullar genellikle hızlı çözümler sunan ilaç tedavilerine yönlendiriliyor.
  • Ücretsiz veya devlet destekli terapi seçenekleri ise yetersiz ve uzun bekleme sürelerine sahip.
  • Psikoterapi artık ihtiyaçtan çok bir statü sembolü haline gelmiş durumda.

➡ Sonuç: Ruhsal iyileşme bir hak değil, ekonomik gücü olanların erişebildiği bir ayrıcalık haline geldi.


2. Terapi = Kendi Kendine Yardım Endüstrisi

Terapinin özü “derinleşmek” iken, kapitalist sistem onu “hızlı çözüm” formatına sokuyor.

  • “5 Adımda Travmalarından Kurtul” tarzı kitaplar ve kurslar, terapiyi sanki sihirli bir reçeteymiş gibi satıyor.
  • Pozitif psikoloji ve koçluk sistemleri, terapi süreçlerini derinlemesine bir sorgulamadan çıkarıp yüzeysel mutluluk formüllerine dönüştürüyor.
  • Gerçek terapötik dönüşüm uzun ve karmaşıktır, ancak piyasa odaklı sistem, “hızlı düzelme” algısını teşvik ederek bireyleri sürekli başarısız hissettirebiliyor.

➡ Sonuç: Terapinin anlamı derinlikten kopuyor, yerine yüzeysel ve ticari bir “mutluluk reçetesi” bırakılıyor.


3. Sosyal Medya Terapistleri ve “Psikolojik Trendler”

TikTok ve Instagram gibi platformlar, terapiyi popüler kültüre entegre etti.

  • “Narsist ebeveyn”, “Toksik ilişki”, “Gaslighting” gibi kavramlar herkes tarafından yanlış kullanılıyor.
  • Kısa videolarda derin psikolojik kavramlar yüzeyselleştirilerek insanlar birbirlerini teşhis etmeye başlıyor.
  • Eğitim almamış kişiler terapi içerikleri üretiyor ve takipçilerini yanlış yönlendirebiliyor.
  • “Travmaların varsa şifalanmalısın” söylemi, terapiyi bir zorunluluk haline getiriyor.

➡ Sonuç: Terapinin doğası bozuluyor, psikolojik kavramlar magazinleşiyor.


4. Spiritüel, Mistik ve “Enerji Temelli” Terapi Akımları

Kapitalizm, mistik öğeleri de terapi sürecine entegre ederek yeni bir sektör yarattı.

  • Enerji terapisi, regresyon terapisi, geçmiş yaşam terapisi gibi yöntemler bilimsel temele dayanmadan popüler hale geldi.
  • Spiritüel psikoloji, bireyin sorumluluğunu ortadan kaldırarak, iyileşmenin sadece evrenin enerjisiyle mümkün olduğunu iddia edebiliyor.
  • Yoga, meditasyon, kristaller, astroloji gibi alanlar psikoterapinin yerine geçmeye başladı.
  • Gerçekten bilimsel temele dayanan psikoterapiler yerine pahalı ve kanıta dayalı olmayan şifa yöntemleripazarlanıyor.

➡ Sonuç: İnsanlar terapi yerine pahalı mistik uygulamalara yönlendiriliyor, psikolojik iyileşme ticari bir sektöre dönüşüyor.


5. Şirketlerin “Verimli Çalışan” İçin Terapisi

Kapitalist şirketler, çalışanların ruh sağlığını korumak için terapi sunarken, aslında onları daha fazla çalışmaya motive ediyor.

  • Çalışanlara verilen “stres yönetimi” eğitimleri gerçek bir iyileşme değil, iş performansını artırmaya yönelik.
  • “Mindfulness” ve “duygusal zeka” eğitimleri, bireyleri sistemin içinde daha uyumlu hale getirmek için kullanılıyor.
  • Gerçek bir iyileşme yerine, çalışanların şikayet etmemesi ve tükenmeden çalışmaya devam etmesi için terapi kullanılıyor.

➡ Sonuç: Ruh sağlığı, bireyin iyiliği için değil, şirketlerin verimlilik hedefleri için manipüle ediliyor.


Sonuç: Terapinin Gerçek Amacı Ne Olmalı?

Kapitalizm, psikoterapiyi bir ticari ürün haline getirerek onu erişilemez, yüzeysel ve ticarileşmiş bir süreç haline getirdi.
Ancak psikoterapi hızlı çözümler, statü sembolleri veya iş dünyasının verimlilik aracı olmamalıdır.

Gerçek terapi, kişinin ruhsal derinliğini keşfetmesine, toplum içindeki yerini sorgulamasına ve kendini özgürce inşa etmesine yardımcı olmalıdır.

Bu yüzden, terapiyi kapitalizmin ticarileştirdiği bir sektör değil, bir hak olarak savunmak önemlidir.