Romantik Tarih Anlayışı

Romantizm, Alman İdealizmi’nden, özellikle Fichte ve Schelling’den etkilenmiş ve Alman İdealizmi’yle bir arada gelişmiş bir akımdır. Romantikler, Fichte’nin “Ben”inden yola çıkıp, Schelling’in “aşkın idealizmi”ne bağlı olarak bir çeşit estetik tarih felsefesi geliştirmişlerdir. (Bu altbölümün Ernst Cassirer’in “Ekler” bölümündeki “Romantizm ve Eleştirel Tarih Biliminin Başlangıçları” başlıklı yazısıyla birlikte okunması önerilir.)
Romantikler için her felsefi etkinliğin dayandığı taban Ben’dir. Ben ise, karşısına koyduğu doğa gibi, karşısına koyduğu tarihi de “kendi örneğine göre”, yani yine kendisinden kalkarak kavrar. Ama bu tinsel edim, sadece bir “kavrama” değil, Fichte’nin belirttiği gibi, bir eylemdir de. Bu yüzden bizim tüm bilgi etkinliğimiz, Schiller ve Schelling’te olduğu gibi yaratıcı bir etkinliktir.
Örneğin Novalis’e (Hardenberg) göre bir “tarih bilgisi” ancak “insanın yaratıcı bir edimle kendini tarihte fark etmesi” sayesinde oluşur. Öyle ki “gerçek tarih”, Novalis’e göre, “insanın kendini tarih içinde gözlemesiyle kavranabilir olan bir bütün” haline ancak böylece gelir. Adam Müller’e göre, tarih “yüce bir sözcük”tür ve bilgi etkinliği olarak felsefeyle eşanlamlıdır. Çünkü yine Müller’e göre tarih, doğa bilimlerini olduğu kadar, hatta matematiği de birer alt-alan, birer “yaratma” olarak içeren evrensel felsefeden başka bir şey değildir. Çünkü tarih Müller için, doğa bilimleri ve matematiği de yaratan “bilinç işlemleri içinde her türlü bağlamın ve sürecin betimlenme alanı”dır.92 Friedrich Schlegel için tarih “gerçek bilim”dir, çünkü tüm bilimler insan tarafından oluşturulmuş yaratımsal ürünlerdir ve bu yüzden “tarih tüm bilimleri, yani insan örneğine göre yaratılmış olan bu bilgi etkinliklerini de kavramayı sağlayan en evrensel, en genel, en yüksek ve en yüce bilimdir.”93 Çünkü “Tarih tüm insanlık sürecinin bilimidir.” Bu yüzden bu süreç içinde yer alan halkalar olarak bilimler de tarih bakımından anlaşılmak zorundadır. Yani tarihsel sürece bilimsel olarak yönelmezden önce, bilime tarihsel olarak eğilmek, tarihi “bilimlerin bilimi” olarak görmek gerekir.94 Ama Schlegel’e göre, “bilimlerin bilimi” olarak tarihin olabilirliğini sağlayacak şey ancak teoloji olabilir. Aksi halde tarih de “öbür bilimler arasında bir bilim” olarak kalır. Bu teolojik desteği ise Schlegel Protestanlıkta, “Evangelium”da bulur. Teolojinin desteğindeki bu tarih de örneğin Novalis’e göre, “açımlayıcı” bir etkinliktir. Bu yüzden tarihçilik, bir bakıma tüm tarihsel olayları Protestanlık açısından açımlamaya çalışan bir etkinliktir ve Schlegel’e göre, “Tarihçi geri dönmüş bir peygamberdir.”95 Buna göre tarih, “bir açımlama süreci, tanrısal gücün kendini gösterdiği, tinin kendini açtığı alan”dır.96 Novalis, bu süreçte ilk basamak olarak doğayı görür. Doğa Novalis’e göre “ses veren geçmiş, bir zamanların özgürlüğüdür ve bu yüzden aslında tarihin bağrından çıkmıştır.”97 Ama tarih, böylece doğayla analoji kurularak anlamlandırılamaz; tersine, tarihin anlamı, mitoslar, fabller, destanlar incelenerek anlaşılabilir. Çünkü insanlar kendilerini, toplumsal yaşamı ve hatta doğayı, hep bu türden kendi yaratıları olan “mitler” aracılığıyla kavrayagelmişlerdir. Bu yüzden doğanın kendisi de ancak tarihsel olarak kavranabilecek bir şeydir. Doğa tasarımlanan bir şeydir ve onu tasarlayan bir Ben tarafından sonradan obje kılınır.
Romantizm, bu genel çerçeve içinde tarihi, Aydınlanma’nın ve Alman İdealizmi’nin etkisi altında tam bir ilerleme süreci olarak görür ve insanlığın tam bir yetkinliğe doğru gittiği konusunda coşkun bir inanç besler. Ama burada özellikle Novalis, “tarihi ve insanlığı ideal bir kalıp içine sokmaktan kaçınmak” gerektiğini belirterek, tarihsel olayları yine de kendi özellikleri içinde tanımak gerektiğini belirtmeyi ihmal etmez.Çünkü ona göre, geçmiş olgusal olarak asla tam anlamıyla açığa çıkartılabilecek bir şey değildir. Bu yüzden geçmişe ancak bir “genel bakış açısı” altında yönelme olanağımız vardır ki, bu bakış açısı da ancak “historik-teolojik” bir bakış açısı olarak Hıristiyanlığın bakış açısıdır. Öyle ki “Tarihin barınacağı yer Hıristiyan Kilisesidir.”98
Romantiklerin tarih anlayışı, sistematik temellere dayanmaktan çok, tarihe yöneltilmiş bir estetik coşkunun ifadesi, Karl Löwith’in benzetmesiyle, “tarih üstüne bir coşkulu şiir” sayılabilir.99 Romantizmin Alman Tarih Okulu (Tarihçi Okul) ve hermeneutik tarih anlayışı üzerinde önemli etkileri olmuştur.

Doğan Özlem
Tarih Felsefesi – Dördüncü Bölüm
No­tos Ki­tap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir