Sait Faik’in “Lüzumsuz Adam” Hikâyesinde Bireyin Toplumdaki Yalnızlığının Çok Yönlü Değerlendirmesi
Bireyin Toplumla Çatışması ve Ait Olmama Hissi
“Lüzumsuz Adam”da Sait Faik, ana karakteri İsmail üzerinden bireyin toplumla uyumsuzluğunu ve bu uyumsuzluğun yarattığı içsel çatışmayı merkeze alır. İsmail, modern şehir hayatının karmaşasında kendine yer bulamayan, işlevsiz addedilen bir bireydir. Bu durum, bireyin toplumsal beklentilere uymadığı için dışlanması ve kendi varlığını sorgulaması olarak kendini gösterir. Sait Faik’in bu yaklaşımı, Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşundaki hasta gencin toplumdan uzaklaşması ve kendi iç dünyasına çekilmesiyle paralellik taşır. Ancak Sait Faik, Peyami Safa’nın psikolojik derinlik arayışından farklı olarak, İsmail’in lüzumsuzluğunu daha çok gündelik hayatın sıradanlığı ve toplumsal normların bireyi ezmesi üzerinden kurgular. İsmail’in yalnızlığı, toplumun ona biçtiği rolün anlamsızlığı ile güçlenir; bu, bireyin kendi varoluşsal değerini sorgulamasına yol açar. Bu bağlamda, hikâye, bireyin toplumla ilişkisindeki kopukluğu, modern insanın evrensel bir sorunu olarak ele alır.
Anlam Arayışının Varoluşsal Boyutu
Hikâyede İsmail’in lüzumsuzluğu, yalnızca toplumsal bir dışlanmışlık değil, aynı zamanda varoluşsal bir anlamsızlık arayışıdır. Sait Faik, İsmail’in iç dünyasını, basit ama derin gözlemlerle aktarırken, bireyin kendi varlığını anlamlandırma çabasını vurgular. Bu tema, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanındaki Mümtaz’ın entelektüel yalnızlığıyla karşılaştırılabilir. Ancak Tanpınar’ın karakteri, kültürel ve tarihsel bir arka planla anlam ararken, Sait Faik’in İsmail’i daha yalın, sıradan bir insanın gündelik hayatındaki boşlukla mücadele eder. İsmail’in lüzumsuzluğu, toplumun ona bir işlev yüklememesi kadar, kendi içindeki anlam boşluğundan da kaynaklanır. Bu durum, bireyin modern dünyada kendine bir yer bulamama sancısını evrensel bir düzleme taşır. Sait Faik’in bu yaklaşımı, Franz Kafka’nın Dönüşüm adlı eserindeki Gregor Samsa’nın toplum ve aile tarafından reddedilişiyle de benzerlik gösterir; her iki karakter de kendi varoluşlarını sorgularken toplumsal normların ağırlığı altında ezilir.
Toplumsal Normların Birey Üzerindeki Baskısı
Sait Faik, “Lüzumsuz Adam”da toplumsal normların birey üzerindeki baskısını, İsmail’in işlevsiz addedilmesi üzerinden eleştirir. Toplum, bireyden belirli bir rol oynamasını, ekonomik ve sosyal bir işlev üstlenmesini bekler; bu beklentilere uymayanlar ise “lüzumsuz” olarak damgalanır. Bu tema, Orhan Kemal’in Baba Evi ve Avare Yıllar gibi eserlerinde de işlenir; ancak Orhan Kemal, daha çok sınıfsal mücadele ve yoksulluk üzerinden bireyin toplumla çatışmasını ele alırken, Sait Faik, bu çatışmayı bireyin iç dünyasına odaklanarak işler. İsmail’in lüzumsuzluğu, yalnızca işsizlik ya da maddi yetersizlik değil, aynı zamanda toplumun bireye dayattığı anlam ve değer sistemine karşı bir tür sessiz başkaldırıdır. Bu başkaldırı, bireyin özgürlüğüne kavuşma çabası değil, aksine bu normlara uyamamanın getirdiği bir çaresizliktir. Sait Faik’in bu yaklaşımı, bireyin toplum karşısında hem mağdur hem de dirençli bir konumda olduğunu gösterir.
Dil ve Anlatımın Yalnızlık Temasındaki Rolü
Sait Faik’in “Lüzumsuz Adam”daki anlatımı, yalnızlık temasını güçlendiren en önemli unsurlardan biridir. Yazar, yalın ama yoğun bir dil kullanarak İsmail’in iç dünyasını ve toplumsal dışlanmışlığını okuyucuya aktarır. Bu dil, Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşundaki romantik ve idealist anlatımdan ya da Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yabanındaki toplumsal eleştiri tonundan farklıdır. Sait Faik’in dili, bireyin sıradanlığını ve aynı zamanda bu sıradanlık içindeki derinliği vurgular. İsmail’in düşünceleri ve gözlemleri, kısa, kesik cümlelerle aktarılır; bu, onun zihnindeki dağınıklığı ve toplumsal uyumsuzluğunu yansıtır. Dilin bu yapısı, yalnızlığın yalnızca bir tema değil, aynı zamanda anlatımın kendisi aracılığıyla da hissedilir hale gelmesini sağlar. Sait Faik’in bu yaklaşımı, bireyin toplum içindeki yalnızlığını, dilin sadeliğiyle evrensel bir düzleme taşır.
Evrensel Yalnızlık ve Türk Edebiyatındaki Yeri
“Lüzumsuz Adam”daki yalnızlık teması, yalnızca Türk edebiyatına özgü bir mesele değil, aynı zamanda evrensel bir insanlık durumudur. Sait Faik’in İsmail’i, Albert Camus’nün Yabancısındaki Meursault’ya benzer şekilde, toplumun anlam dayatmalarına karşı kayıtsızdır; ancak Meursault’nun absürt felsefesiyle şekillenen varoluşsal kayıtsızlığından farklı olarak, İsmail’in kayıtsızlığı daha çok çaresizlik ve toplumsal dışlanmışlık kaynaklıdır. Türk edebiyatında ise bu tema, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlarındaki Selim Işık’ın trajik yalnızlığıyla daha karmaşık bir boyuta taşınır. Oğuz Atay, yalnızlığı entelektüel bir kriz olarak ele alırken, Sait Faik, İsmail üzerinden daha yalın, gündelik bir yalnızlığı betimler. Bu bağlamda, “Lüzumsuz Adam”, Türk edebiyatında bireyin toplumla ilişkisindeki kopukluğu ve bu kopukluğun birey üzerindeki etkilerini ele alan önemli bir köşe taşıdır.