Sanal Yaratımın Arzu Makineleri: Deleuze’ün Gözünden Sanal Gerçeklik ve Metaverse

Kaostan Düzen: Mitolojik Yaratımın Dijital Yankısı

Mezopotamya’nın Enuma Eliş destanı, kaosun tanrısal bir iradeyle düzene dönüştüğü bir yaratım hikâyesidir. Tiamat’ın parçalanması, evrenin kuruluşuna yol açar; bu, insanlığın en eski anlatılarından biridir. Sanal gerçeklik (VR) ve metaverse, bu mitolojik yaratımı dijital bir zeminde yeniden sahneye koyar. Kullanıcı, kodlanmış bir boşlukta kendi dünyasını inşa ederken, tanrısal bir güç yanılsaması yaşar. Deleuze’ün “arzu makinesi” kavramı burada devreye girer: İnsan, yaratma arzusunu teknolojiye bağlar, bu da bireyi hem özgürleştiren hem de bağımlı kılan bir döngü yaratır. Sanal ortamlar, kaosun içinden düzen çıkarma vaadi sunar, ancak bu düzen, bireyin kendi arzularının bir yansıması mıdır, yoksa teknolojinin dayattığı bir kurgu mu?

Arzunun Makineleşmesi: Teknoloji ve İnsan İradesi

Deleuze ve Guattari’nin Kapitalizm ve Şizofreni eserinde arzu, bir makine gibi işler; sürekli üretir, bağlanır, kopar ve yeniden bağlanır. Sanal gerçeklik, bu makineleşmenin somut bir biçimidir. Kullanıcı, VR gözlüğünü takar ve kendini bir yaratıcı olarak konumlandırır: Şehirler kurar, avatarlar tasarlar, fiziksel dünyanın sınırlarını aşar. Ancak bu yaratım, teknolojinin sunduğu araçlarla sınırlıdır. Deleuze’ün gözünden bakarsak, metaverse bir arzu makinesidir; bireyin yaratma isteğini yakalar, onu kodlara ve algoritmalara hapseder. Bu, bireyin özgürlüğünü mü kutlar, yoksa onu bir veri akışına mı zincirler? Kullanıcı, yaratıcı mıdır, yoksa yalnızca makinenin bir dişlisi midir?

Dijital Tanrılar: Yaratımın İdeolojik Boyutu

Sanal gerçeklik, bireye tanrısal bir güç vadeder: Kendi evrenini yarat, kurallarını koy, kaosu düzenle. Ancak bu güç, ideolojik bir yanılsamadır. Deleuze’ün “kontrol toplumu” kavramı, metaverse’ün ardındaki gerçeği aydınlatır. Kullanıcılar, özgürce yaratıyor gibi görünse de, platformların algoritmaları, veri toplama mekanizmaları ve ticari çıkarlar tarafından yönlendirilir. Her tıklama, her tasarım, bir veri noktasına dönüşür; arzular, kapitalist bir makinenin yakıtı olur. Bu, mitolojik tanrıların modern bir versiyonudur: Güçlü görünen, ancak kendi yarattığı dünyanın efendisi olamayan tanrılar. Peki, bu dijital tanrılar, özgür müdür, yoksa platformların kölesi mi?

Tarihsel Döngü: Yaratımın Yeniden Yazımı

Mitolojik yaratım anlatıları, insanlığın kendini anlama çabasının bir yansımasıdır. Enuma Eliş’te Tiamat’ın yenilgisi, düzenin zaferidir. Sanal gerçeklik, bu anlatıyı yeniden yazar: Kullanıcı, kaotik bir dijital boşlukta düzen yaratır, ancak bu düzen, tarihsel bir döngünün parçasıdır. Deleuze’ün “fark ve tekrar” kavramı burada anlam kazanır; her yaratım, geçmişin bir tekrarıdır, ancak farklı bir26 bir şekilde biçimlenir. Sanal dünyalar, antik mitlerin modern bir yankısıdır; insan, kaosu düzenleme arzusunu teknolojiyle yeniden üretir. Ancak bu tekrar, tarihsel bir özgürleşme mi sunar, yoksa bireyi teknolojik bir döngüye mi hapseder? Sanal gerçeklik, mitolojik yaratımın bir devamı mıdır, yoksa onun bir parodisi mi?

Yaratımın Bedeli

Sanal gerçeklik, bireye sınırsız bir yaratım alanı sunar, ancak bu alanın ahlaki boyutları vardır. Deleuze’ün arzu makinesi, bireyin özgür iradesini yüceltirken, aynı zamanda onu tüketim kültürünün bir parçası haline getirir. Kullanıcılar, metaverse’te özgürce dünyalar yaratırken, bu dünyaların veri madenciliği, gözetim ve manipülasyon için bir araç olması riski taşır. Kendi evrenini yaratan birey, aynı zamanda bir ürün haline gelir. Bu, insanlığın yaratım arzusunun etik bir çıkmazı mıdır? Sanal gerçeklik, bireyi özgürleştiren bir araç mıdır, yoksa onu kendi arzularının tutsağı yapan bir sistem mi? Bu sorular, Deleuze’ün arzu ve makine kavramlarını günümüzün teknolojik dünyasına taşımak için bir başlangıç noktası sunar.