Sethe ve Beowulf’un Anlatılarının Karşılaştırılması

Anlatının Kimliği ve Diyalojik Bağlam

Toni Morrison’ın Sevgili romanındaki Sethe ile Beowulf destanındaki Beowulf’un anlatıları, Mikhail Bakhtin’in “diyalojik hayal gücü” ve Paul Ricoeur’un “anlatı kimliği” kavramları üzerinden karşılaştırıldığında, birey ve toplumu anlamlandırma biçimlerinin farklı yansımaları ortaya çıkar. Bakhtin’in diyalojik hayal gücü, metinlerin yalnızca tek bir sese değil, çoklu seslere ve bakış açılarına dayandığını öne sürer; anlatılar, bireylerin ve toplulukların birbirleriyle karşılıklı etkileşim içinde anlam ürettiği bir alan yaratır. Ricoeur ise anlatı kimliğini, bireyin kendini zaman içinde hikayeler aracılığıyla inşa etmesi olarak tanımlar; bu, hem bireysel hem de kolektif kimliğin süreklilik ve değişimle şekillenmesini içerir. Sethe’nin anlatısı, kölelik sonrası Amerika’da bireysel ve toplu travmanın iç içe geçtiği bir zeminde şekillenirken, Beowulf’un destanı, kahramanlık mitinin bireyi topluluğun sembolü haline getirdiği bir yapı sunar. Sethe’nin dili, travmanın parçalı ve döngüsel doğasını yansıtırken, Beowulf’un dili, lineer bir zafer anlatısı kurar. Bu iki anlatı, kimlik inşasının hem bireysel hem de toplumsal boyutlarını farklı yollarla ele alır.

Sethe’nin Travmatik Anlatısı

Sethe’nin hikayesi, köleliğin dehşetini ve onun kalıcı etkilerini merkezine alır. Morrison, Sethe’nin dilini, travmanın bireysel ve kolektif boyutlarını açığa vuran bir araç olarak kullanır. Frantz Fanon’un sömürgecilik sonrası bireyin parçalanmış kimliği üzerine yazdıkları, Sethe’nin anlatısını anlamada önemli bir çerçeve sunar. Fanon’a göre, sömürgecilik ve kölelik, bireyin benliğini ve topluluğun bağlarını yok eder; Sethe’nin dili, bu yok oluşun hem bir yansıması hem de bir direniş biçimidir. Sethe’nin Beloved’ı öldürmesi, annelik ve özgürlük arasındaki çelişkili bir eylemdir; bu, onun kimliğini tanımlayan trajik bir seçimdir. Morrison’ın anlatımı, diyalojik bir yapı sergiler: Sethe’nin iç sesi, diğer karakterlerin (Paul D, Denver, Beloved) sesleriyle çatışır ve birleşir. Bu çokseslilik, travmanın yalnızca bireysel değil, aynı zamanda topluluğun ortak belleğinde nasıl işlediğini gösterir. Sethe’nin dili, lineer bir anlatıdan ziyade, döngüsel ve parçalı bir yapı sunar; bu, travmanın zamanı ve belleği nasıl bozduğunu yansıtır. Ricoeur’un anlatı kimliği bağlamında, Sethe’nin hikayesi, kimliğini yeniden inşa etme çabasıdır; ancak bu inşa, köleliğin kalıcı yaraları nedeniyle sürekli kesintiye uğrar.

Beowulf’un Destansı Anlatısı

Beowulf destanında ise anlatı, kahramanlık mitinin etrafında döner. Beowulf’un dili, bireysel cesareti ve topluluğun birliğini yüceltir; destan, Anglo-Sakson toplumunun değerlerini ve ideallerini pekiştiren bir ayna işlevi görür. Beowulf’un Grendel, Grendel’in annesi ve ejderhayla mücadeleleri, onun kahramanlık statüsünü inşa eder; bu mücadeleler, bireysel zaferin toplumu koruma ve güçlendirme amacı taşıdığını vurgular. Bakhtin’in diyalojik hayal gücü burada daha az belirgindir; destan, tek bir kahramanın sesine odaklanır ve diğer sesler (örneğin, Grendel’in ya da diğer karakterlerin) bakış açıları genellikle bastırılır. Beowulf’un anlatısı, Ricoeur’un anlatı kimliği kavramına uygun olarak, kahramanın eylemleri aracılığıyla topluluğun kimliğini güçlendirir. Beowulf’un zaferleri, onun bireysel kimliğini topluluğun sembolü haline getirir; ancak bu kimlik, statik ve idealize edilmiş bir formdadır. Destanın lineer yapısı, kahramanın yolculuğunu net bir başlangıç, mücadele ve sonuç döngüsüyle sunar; bu, Sethe’nin kaotik ve parçalı anlatısından keskin bir şekilde ayrılır.

Dilin İşlevi ve Toplumsal Yansımalar

Sethe’nin ve Beowulf’un dillerinin işlevi, onların toplumsal rollerini ve kimliklerini nasıl yansıttığıyla yakından bağlantılıdır. Sethe’nin dili, kölelik sonrası bireyin parçalanmışlığını ve topluluğun yaralarını ifade eder. Morrison, Sethe’nin anlatısında Afro-Amerikan sözlü geleneklerini ve hikaye anlatım tekniklerini kullanarak, toplu belleğin travmayı nasıl işlediğini gösterir. Bu dil, Fanon’un bahsettiği sömürgecilik sonrası “kolektif bilinçdışını” yansıtır; Sethe’nin hikayesi, yalnızca kendi acısını değil, tüm bir topluluğun acısını taşır. Öte yandan, Beowulf’un dili, kahramanlık mitini inşa etmek için epik bir ton kullanır. Bu dil, bireysel cesareti topluluğun ortak değerleriyle birleştirir ve destansı bir birlik yaratır. Beowulf’un anlatısı, toplumu birleştiren bir ideale hizmet ederken, Sethe’nin anlatısı, toplumu parçalayan bir gerçekliği sorgular. Bu karşıtlık, diyalojik hayal gücünün Sethe’de çoksesli bir kaosu, Beowulf’ta ise tek sesli bir düzeni nasıl yansıttığını gösterir.

Kimlik ve Belleğin İnşası

Ricoeur’un anlatı kimliği, hem Sethe hem de Beowulf için kimlik inşasının zaman ve bellekle nasıl şekillendiğini anlamada kilit bir kavramdır. Sethe’nin kimliği, geçmişin travmatik anılarıyla sürekli bir hesaplaşma içindedir; Beloved’ın hayaleti, bu anıların somut bir yansımasıdır. Sethe’nin anlatısı, belleğin döngüsel ve baskıcı doğasını vurgular; kimliği, geçmişin ağırlığı altında sürekli yeniden tanımlanır. Beowulf’un kimliği ise, eylemlerinin toplumu nasıl etkilediği üzerinden inşa edilir; onun zaferleri, topluluğun belleğinde bir kahraman olarak sabitlenir. Ancak Beowulf’un anlatısı, bireysel ölümü ve topluluğun geleceği üzerine derin bir sorgulama sunmaz; destan, kahramanın zaferine odaklanır. Sethe’nin anlatısı ise, bireyin ve topluluğun hayatta kalma mücadelesini sorgular; bu, Fanon’un sömürgecilik sonrası bireyin “özgürleşme” arayışıyla paralellik gösterir. Sethe’nin dili, travmayı işlemek için bir araç olurken, Beowulf’un dili, kahramanlığı yüceltmek için bir araçtır.

Anlamın Sınırları ve İnsan Deneyimi

Sethe ve Beowulf’un anlatıları, insan deneyiminin farklı yönlerini aydınlatır. Sethe’nin hikayesi, travmanın birey ve toplumu nasıl şekillendirdiğini, dilin bu acıyı ifade etme ve direnme gücünü ortaya koyar. Beowulf’un destanı ise, bireyin toplumu için fedakarlık yaparak nasıl bir ideale dönüştüğünü gösterir. Bakhtin’in diyalojik hayal gücü, Sethe’nin anlatısında çoksesli bir çatışmayı, Beowulf’ta ise tek sesli bir uyumu vurgular. Ricoeur’un anlatı kimliği, her iki karakterin de kimliklerini hikayeler aracılığıyla inşa ettiğini, ancak bu inşanın bağlamlarının kökten farklı olduğunu gösterir. Sethe’nin dili, travmanın kaotik ve döngüsel doğasını yansıtırken, Beowulf’un dili, kahramanlık mitinin lineer ve sabit yapısını kurar. Bu karşıtlık, insan deneyiminin hem evrensel hem de tarihsel olarak koşullu doğasını ortaya koyar; her iki anlatı da, insanlığın anlam arayışının farklı yüzlerini temsil eder.