Siyahi Bedenin Tarihsel Şiddetle Yeniden İnşası
Alexander Weheliye’nin Habeas Viscus adlı eserinde ortaya koyduğu “siyahi beden” kavramı, Colson Whitehead’in The Underground Railroad romanındaki tarihsel şiddet temsilleriyle derin bir ilişki kurar. Bu metin, siyahi bedenin hem bir nesne hem de bir özne olarak nasıl kurgulandığını, tarihsel şiddetin bu bedende nasıl yeniden cisimleştiğini ve bu süreçlerin insanlık, özgürlük ve direniş kavramlarını nasıl dönüştürdüğünü inceler. Weheliye’nin teorik çerçevesi, Whitehead’in anlatısındaki kölelik, kaçış ve yeniden inşa süreçleriyle kesişerek, siyahi bedenin tarihsel ve toplumsal anlamlarını çok boyutlu bir şekilde açığa çıkarır. Aşağıdaki paragraflar, bu ilişkiyi farklı açılardan ele alarak kapsamlı bir analiz sunar.
Bedenin Nesneleştirilmesi ve İnsanlık Sorunsalı
Weheliye, Habeas Viscus’ta siyahi bedeni, Batı modernitesinin insanlık tanımından dışlanan bir kategori olarak ele alır. Siyahi beden, kölelik döneminde mülk olarak kodlanmış, insan haklarından yoksun bırakılmış ve ekonomik bir araç haline getirilmiştir. Whitehead’in The Underground Railroad’unda bu nesneleştirme, Cora’nın kölelik sistemindeki deneyimleri üzerinden somutlaşır. Plantasyonlarda bedenler, yalnızca emek gücü olarak değil, aynı zamanda deneysel tıp uygulamalarının nesneleri olarak da kullanılır. Örneğin, sterilizasyon deneyleri, siyahi bedenin insanlık dışı bir laboratuvar malzemesi olarak görüldüğünü gösterir. Bu süreç, Weheliye’nin “habeas viscus” (bedenin varlığı) kavramıyla örtüşür; siyahi beden, hukuk ve ahlak dışı bırakılarak yalnızca fiziksel bir varlık olarak tanımlanır. Ancak Whitehead, Cora’nın direnişiyle bu nesneleştirmeye karşı bir insanlık iddiası ortaya koyar. Bu iddia, bedenin sadece acı çeken bir nesne değil, aynı zamanda özneleşme potansiyeli taşıyan bir varlık olduğunu vurgular.
Şiddetin Beden Üzerindeki İzleri
Tarihsel şiddet, siyahi bedende fiziksel ve ruhsal izler bırakır. Weheliye, bu izlerin yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplu bir hafızayı şekillendirdiğini savunur. Whitehead’in romanında, kölelik sisteminin dayattığı kırbaçlama, tecavüz ve infaz gibi uygulamalar, bedeni bir şiddet alanı olarak kurgular. Cora’nın plantasyondan kaçışı, bu şiddetten kurtulma çabasını temsil etse de, kaçış sürecinde karşılaştığı yeni şiddet biçimleri, bedenin sürekli bir tehdit altında olduğunu gösterir. Weheliye’nin “siyahi bedenin ontolojik dışlanması” tezi, bu bağlamda anlam kazanır; siyahi beden, özgürleşme anlarında bile tam anlamıyla insan olarak tanınmaz. Whitehead, bu dışlanmayı, Cora’nın yolculuğunda karşılaştığı sahte özgürlük vaatleriyle (örneğin, Güney Carolina’daki sözde “özgür” topluluklar) vurgular. Şiddetin bedendeki izleri, sadece fiziksel yaralar değil, aynı zamanda güven kaybı ve aidiyetsizlik duygusu olarak da belirir.
Direnişin Bedenle İfadesi
Siyahi beden, Weheliye’ye göre, yalnızca şiddetin nesnesi değil, aynı zamanda direnişin öznesidir. Habeas Viscus, bedenin acıya rağmen hayatta kalma ve yeniden inşa etme kapasitesini vurgular. Whitehead’in romanında, Cora’nın yeraltı demiryolu üzerinden kaçışı, bu direnişin somut bir örneğidir. Yeraltı demiryolu, fiziksel bir kaçış yolu olmanın ötesinde, siyahi bedenin özgürlük arayışını simgeleyen bir yapı olarak işler. Cora’nın her durakta karşılaştığı zorluklar, bedenin direnişinin sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel ve duygusal bir süreç olduğunu gösterir. Weheliye’nin “bedensel pratikler” kavramı, bu bağlamda, siyahi bireylerin müzik, hikâye anlatımı ve topluluk oluşturma gibi eylemlerle direnişi nasıl somutlaştırdığını açıklar. Whitehead, bu pratikleri, Cora’nın diğer kaçaklarla kurduğu bağlar ve hayatta kalma stratejileri üzerinden resmeder. Direniş, bedenin acıdan özgürlüğe uzanan bir anlatıya dönüşmesini sağlar.
Toplumsal Hafıza ve Bedenin Anlatısı
Siyahi beden, tarihsel şiddetin toplumsal hafızasını taşıyan bir arşivdir. Weheliye, bedenin bu arşivsel işlevini, kölelik sonrası dönemde siyahi kültürün müzik, edebiyat ve sözlü gelenekler aracılığıyla nasıl yeniden üretildiğini göstererek açıklar. Whitehead’in The Underground Railroad’u, bu hafızayı Cora’nın yolculuğu ve karşılaştığı farklı topluluklar üzerinden kurgular. Örneğin, Indiana’daki Valentine Çiftliği, siyahi bireylerin eğitim, sanat ve topluluk yaşamıyla kendilerini yeniden inşa etmeye çalıştıkları bir alan olarak tasvir edilir. Ancak bu alanın yok edilmesi, bedenin taşıdığı hafızanın sürekli tehdit altında olduğunu hatırlatır. Weheliye’nin “siyahi bedenin epistemolojik konumu” tezi, bu bağlamda, bedenin sadece bir nesne değil, aynı zamanda bilgi üreten bir özne olduğunu gösterir. Whitehead, Cora’nın hikâyesini anlatırken, siyahi bedenin tarihsel anlatıyı yeniden yazma gücünü vurgular.
Dil ve Bedenin Temsili
Dil, siyahi bedenin temsilinde hem bir özgürleşme aracı hem de bir baskı mekanizmasıdır. Weheliye, Batı söylemlerinin siyahi bedeni nasıl “öteki” olarak kurguladığını ve bu söylemlerin bedeni insanlık dışı bir kategori olarak sabitlediğini tartışır. Whitehead’in romanında, köle sahiplerinin ve beyaz otoritelerin dili, siyahi bedeni mülkleştiren ve aşağılayan bir araç olarak işler. Ancak Cora ve diğer karakterler, kendi hikâyelerini anlatma yoluyla bu dili tersine çevirir. Yeraltı demiryolunun metaforik yapısı, bu anlatısal direnişi güçlendirir; demiryolu, sadece fiziksel bir kaçış değil, aynı zamanda siyahi bireylerin kendi öz-anlatılarını oluşturduğu bir alandır. Weheliye’nin “bedensel söylem” kavramı, bu bağlamda, siyahi bedenin dil aracılığıyla nasıl yeniden insanlaştırıldığını açıklar. Whitehead, Cora’nın sessiz ama kararlı anlatısını, bedenin dildeki direnişini temsil eden bir araç olarak kullanır.
Gelecek ve Bedenin Yeniden Tanımlanması
Weheliye, siyahi bedenin gelecekteki potansiyelini, insanlık kavramının yeniden tanımlanmasında bir başlangıç noktası olarak görür. Habeas Viscus, bedenin acı ve dışlanma tarihine rağmen, yeni bir insanlık anlayışının temeli olabileceğini savunur. Whitehead’in romanında, Cora’nın yolculuğunun açık uçlu sonu, bu potansiyeli simgeler. Cora, tam anlamıyla özgür bir dünyaya ulaşmasa da, yolculuğu, siyahi bedenin sürekli bir yeniden inşa sürecinde olduğunu gösterir. Valentine Çiftliği’nin yıkılmasından sonra Cora’nın yola devam etmesi, bedenin umut ve dirençle yeniden tanımlanabileceğini ifade eder. Weheliye’nin “insanlığın sınırlarını zorlama” fikri, Whitehead’in anlatısında, siyahi bedenin sadece mağdur değil, aynı zamanda geleceği şekillendiren bir aktör olarak kurgulanmasıyla yankılanır. Bu, bedenin tarihsel şiddetten sıyrılarak yeni bir varlık biçimi yaratma çabasını yansıtır.
İnsan Hakları ve Bedenin Hukuki Konumu
Weheliye, “habeas corpus” (bedenin özgürlüğü) kavramını, siyahi bedenin hukuki dışlanmasıyla karşılaştırarak, modern hukukun insanlık tanımındaki çelişkilerini ortaya koyar. Siyahi beden, kölelik döneminde hukukun koruması dışında bırakılmış ve “habeas viscus” olarak yalnızca fiziksel bir varlık olarak tanınmıştır. Whitehead’in romanında, bu dışlanma, köle avcılarının Cora’yı yakalama girişimleri ve özgür eyaletlerde bile devam eden ayrımcılıkla somutlaşır. Örneğin, Güney Carolina’daki tıbbi deneyler, siyahi bedenin hukuki bir özne değil, bir deney nesnesi olarak görüldüğünü gösterir. Ancak Cora’nın kaçışı, bu hukuki dışlanmaya karşı bir isyandır. Weheliye’nin “bedensel haklar” kavramı, Whitehead’in anlatısında, siyahi bedenin hukuki tanınma mücadelesini simgeleyen yeraltı demiryoluyla kesişir. Bu mücadele, bedenin yalnızca bir mülk değil, haklara sahip bir özne olduğunu iddia eder.
Kültür ve Bedenin Yeniden İnşası
Siyahi beden, kültürel üretim yoluyla kendini yeniden inşa eder. Weheliye, siyahi kültürün müzik, edebiyat ve topluluk pratikleriyle bedeni nasıl özgürleştirdiğini tartışır. Whitehead’in romanında, Valentine Çiftliği’ndeki kütüphane ve tartışma toplantıları, siyahi bedenin kültürel üretim yoluyla insanlığını yeniden kazandığını gösterir. Cora’nın bu ortamda okuma yazma öğrenmesi, bedenin yalnızca fiziksel bir varlık olmaktan çıkıp, entelektüel bir özne haline geldiğini ifade eder. Weheliye’nin “kültürel bedensellik” kavramı, bu bağlamda, siyahi bedenin kültür aracılığıyla tarihsel şiddeti dönüştürme gücünü açıklar. Whitehead, bu dönüşümü, Cora’nın hikâyesini anlatan bir anlatıcı olarak değil, kendi hikâyesini yazan bir özne olarak kurgulayarak vurgular. Kültür, bedenin tarihsel acılardan sıyrılarak yeni bir anlam kazandığı bir alan haline gelir.
Bu analiz, Weheliye’nin “siyahi beden” kavramının, Whitehead’in The Underground Railroad’unda tarihsel şiddetin yeniden cisimleşmesiyle nasıl kesiştiğini çok boyutlu bir şekilde ortaya koyar. Siyahi beden, nesneleştirme, şiddet, direniş, hafıza, dil, gelecek, hukuk ve kültür gibi farklı bağlamlarda, hem tarihin yükünü taşır hem de insanlığın yeniden tanımlanmasında bir aktör olarak belirir.