Spinoza “ahlak”tan, akla uygun olarak yapılan yegâne şeyler olarak söz etmez.

Spinoza “ahlak”tan, akla uygun olarak yapılan yegâne şeyler olarak söz etmez. Ona göre iyi ve kötü, haz ve acı duygularından başka bir şey değildir. Bir şey varlığımızı koruyor ya da yükseltiyorsa iyi, eksiltiyorsa kötüdür” Günah”, doğada yoktur sadece bir topluluk ya da toplum içinde vardır; iyi ya da kötüyü belirleyen şey de “ortak rıza tarafından telaffuz edilmeleri’dir. Bir başka deyişle günah, kabul görmüş yasalara itaatsizlikten başka bir şey değildir. Spinoza’nın “erdem” anlayışı da tamamen moderndir. Erdem, kendi doğamıza uygun ya da “bizim için yararlı olanı arama temelinde” davranmaktır

Bu noktada Spinoza’nın “conatus” kavramı önemlidir. Conatus, bir şeyin varlığını ısrarla sürdürme arzusudur; bir varoluş mücadelesi ya da “güç iradesi” değildir, devinirliğini muhafaza etme yönünde basit bir dürtüdür. “Şu halde bütün bunlardan hareketle, herhangi bir şeyi iyi olduğuna hükmettiğimiz için ne isteriz ne arzularız ne dileriz ne de onun için çaba sarf ederiz; tam tersine istediğimiz, arzuladığımız, dilediğimiz ve onun için çaba sarf ettiğimiz için bir şeyin iyi olduğuna hükmederiz.

Mutluluk da arzu ya da hazdan değil, akıldan doğar. Akıl, düşünme yetimiz izin verdiği ölçüde bizi çevreleyen dünya ve kendimize ait bilgiyi içerir. Düşünme yetimizin gelişmesini aksatan şey iyi değildir. Tek bir karakter seviyesinde insanlar “insan erdemi ya da gücü ve bunlar vasıtasıyla mükemmelleşme yolu” üzerine kafa patlatmalıdır. Korktuklarımız ya da kaçınmak istediklerimize göre değil, akla uygun yaşarken aradığımız keyfe uygun yaşamalıyız.

Spinoza hayat hakkında içgörü ya da akıl yoluyla kendi kendimize üretmiş olduğumuz ve sahici davranışlara yol açan hakikatler, yani “uygun” fikirler ile rol yapmamıza neden olan “uygunsuz” fikirler arasında bir ayrım yapar. Uygunsuz fikirlere göre yaşamak kişiyi, her zaman duygu ve olayların merhametine kaldığı edilgin bir duruma götürür. Bu, özgür bir varoluş değildir.

Buna bazı örnekler verir: Bir çocuk özgürce süt istediğine inanır; öfkeli bir çocuk intikam peşinde koşar; bir sarhoş sanki serbestçe konuşuyor gibidir ama daha sonra söylediklerinden pişman olur. Deliler, sarhoşlar, gevezeler ve çocuklar hep aynı şeyi yaparlar ve dürtülerine engel olamazlar. Çoğu durumda insanların kendi kararları olduğuna inandıkları şey aslında konuşma arzularıdır ve bunlar hiç şüphesiz, ‘beden’in yaradılışı değiştikçe değişir”. Buna karşılık öz disiplin ve akıl yoluyla kendi bağlamlarına girer ve oldukları şekilde görünürler: hiçbir asli hakikati olmayan gelip geçici şeyler. “Entelektüel Tanrı sevgisi” yoluyla (ya da aklımızı ölümlü benliğimizin ötesindeki kusursuzluk âlemine odaklayarak) gerçeği kurgudan, hakikati gerçeklik kavramdan ayırabiliriz. Bu hayattaki amacımız, duygu ve bağlanmaların kulu olmak yerine evreni Tanrı’nın gördüğü gibi görmek için uygunsuz fikirlerden uygun fikirlere bir geçiş yapmaktır. Spinoza, bilişsel psikolojiyi öngörüp Buda’nın görüşlerini tekrarlayarak güçlü bir duyguyu çözümlemeye tabi tuttuğumuzda etkisinin yok olacağına dikkat çeker.

Bilge kişi kendi tutku ve bağlanışlarının ötesine geçerek Seneca’nın vita beata, kutsanmış hayat dediği âleme ulaşır. Spinoza, bilge kişi kendisinin bilincinde, duygularını kontrol edebilen ve Tanrı’nın doğal yasalarına göre yaşayan kişi ile şehvetin yönlendirdiği, dikkati dağılmış, hiçbir zaman kendi bilgisine erişmemiş, “acı çekmeye son verdiği anda varolmaya da son verecek” cahil insanı karşı karşıya koyar. Özetle, akla uygun yaşayan insanların, sadece tutkularına göre yaşayan insanlara kıyasla başkalarına çok daha fazla faydası dokunur.

Bilgelik yolu kolay değildir ve üzerine çok daha az ayak basılmıştır ama Ethica’nın o ünlü son satırında, “güzel olan her şey nadir olduğu kadar da güçtür” diye yazar Spinoza. (Sayfa 336-337)

50 Felsefe Klasiği
Tom Butler-Bowdon
@PegasusYayinevi #Spinoza

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir