Etiket: #cinema

Doğa ile İnsan Arasındaki Kırılgan Denge: Princess Mononoke ve Godzilla Üzerinden Mitik Anlatılar

Orman Tanrıçası’nın Gaia ile Buluşması Princess Mononoke filminde Orman Tanrıçası (Shishigami), James Lovelock’un Gaia teorisinin animist bir yansıması olarak ortaya çıkar. Gaia teorisi, Dünya’yı canlı bir organizma gibi değerlendirir; biyosfer, atmosfer, hidrosfer ve litosfer arasındaki etkileşimler, gezegenin yaşamı sürdürme kapasitesini düzenler. Orman Tanrıçası, bu teoriyi somutlaştırır: hem yaşam verici hem

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anton Chigurh’un Felsefi Yüzleşmesi: Determinizm, Absürdizm ve Ahlaki Boşluk

Anton Chigurh, No Country for Old Men’in soğukkanlı katili, yalnızca bir karakter değil, aynı zamanda insan varoluşunun en karanlık sorularını sorgulayan bir aynadır. Onun determinist dünya görüşü, evrendeki nedenselliğin kaçınılmazlığını mı yoksa anlamsızlığın absürd dansını mı yansıtır? Ahlaki nihilizmi, Nietzsche’nin ahlak eleştirisinden nasıl bir uçurumda durur? Bu metin, Chigurh’un felsefi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hafızanın Silinmesi: Kimlik, Özgürlük ve Varoluşun Çözülüşü

Kimliğin Hafızayla İmtihanıHafıza, insan kimliğinin temel taşlarından biridir; Locke’un felsefesinde, bireyin sürekliliği, bilinç ve anıların birikimiyle tanımlanır. Eternal Sunshine of the Spotless Mind’da Joel ve Clementine’in hafıza silme kararı, Locke’un kimlik anlayışını sarsar. Anılar silindiğinde, birey hâlâ aynı kişi midir? Film, bu soruyu, Joel’in silme işlemi sırasında Clementine’e dair anılarını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tüketimin Sessiz Çöküşü: Haneke’nin “Yedinci Kıta”sında Ritüelistik İntihar ve Baudrillard’ın Tüketim Toplumu

Michael Haneke’nin Yedinci Kıta (1989) filmi, modern tüketim toplumunun ruhsal ve toplumsal yozlaşmasını çarpıcı bir şekilde ele alan bir başyapıttır. Filmde, Anna ve Georg’un başını çektiği bir ailenin ritüelistik intiharı, Jean Baudrillard’ın tüketim toplumunun kendi kendini yok etme eğilimi üzerine tezleriyle derin bir bağ kurar. Bu metin, filmin bu intihar

OKUMAK İÇİN TIKLA

Aynadaki Benlik: Lacan ve Özne Oluşumunun Kırılganlığı

Nina’nın mükemmeliyetçiliği, Jacques Lacan’ın ayna evresi teorisiyle derin bir şekilde açıklanabilir. Ayna evresi, bireyin kendi imgesini tanıyarak bir benlik inşa etmeye çalıştığı, ancak bu imgenin her zaman eksik ve yanılsamalı olduğu bir süreçtir. Nina, balenin kusursuz idealini kendi benliğine yansıtmaya çalışır; her piruet, her jest, aynadaki imgesini mükemmel kılma arzusunun

OKUMAK İÇİN TIKLA

Engelli Bir Çocuğun Varlığı: Japon Utanç Kültüründe Tabuların Yıkımı

Utancın Kültürel Temelleri ve Toplumsal Dinamikler Japon toplumunda “haji” (utanç), bireylerin kolektif normlara uyumunu sağlayan güçlü bir sosyal düzenleyici olarak işler. Bu kavram, bireysel farklılıkları bastırarak toplumsal uyumu önceler ve aile onurunu koruma yükümlülüğünü vurgular. Engelli bir çocuğun varlığı, bu normların sorgulanmasını tetikler, çünkü engellilik, kusursuzluk ve uyum ideallerine meydan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Before Sunrise’ın Felsefi ve Sevgiye Dair Düşünceleri: Buber, Levinas ve Fromm Üzerinden Bir Okuma

Karşılaşmanın Doğası: Ben-Sen mi, Öteki mi? Jesse ve Celine’in Before Sunrise’daki diyalogları, iki yabancının bir gecede kurduğu derin bağı gözler önüne serer. Martin Buber’in ben-sen ilişkisi, bu karşılaşmayı otantik bir karşılıklılık olarak çerçeveler: İki insan, birbirini nesneleştirmeden, varoluşsal bir diyalogda buluşur. Jesse ve Celine’in sohbetleri, bu felsefeye uygun şekilde, yargıdan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nina’nın Aynasındaki Çatlayan Benlik: Mükemmeliyetçilik ve Özne Oluşumunun Psikanalitik Labirenti

Aynanın Ötesinde: Mükemmeliyetçilik ve Özne Oluşumu Nina’nın Black Swan’daki mükemmeliyetçiliği, insanın kendi benliğini inşa etme çabasının trajik bir yansımasıdır. Lacan’ın ayna evresi, bireyin kendisini bir imge olarak algıladığı ve bu imgeyle özdeşleştiği anı tanımlar. Nina, balerin kimliğinde ideal bir “ben” yaratır; ancak bu imge, onun içsel kaosunu gizleyen kırılgan bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bataille’ın İçsel Deneyimi ve Şiddetin Seyirci Üzerindeki Etkileri

Deneyimin Sınırları Georges Bataille’ın “içsel deneyim” kavramı, bireyin bilinçli kontrolün ötesine geçerek varoluşun sınırlarını zorladığı bir alana işaret eder. Bu deneyim, akılcı düşüncenin çözemediği, insanın kendi varoluşsal kırılganlığıyla yüzleştiği bir karşılaşmadır. Irréversible filmindeki tecavüz sahnesi, seyircinin fiziksel ve duygusal tepkilerini tetikleyerek bu sınırları somutlaştırır. Sahne, uzun süreli ve kesintisiz yapısıyla,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Michael Corleone’un Dönüşümünün Psikanalitik ve Arketipsel İncelemesi

Başlangıçtaki Masumiyetin Çatışması Michael Corleone, The Godfather filminde, başlangıçta ailenin karanlık işlerinden uzak, idealist bir figür olarak belirir. Freud’un id, ego ve süperego kavramları, onun iç dünyasındaki çatışmayı aydınlatır. Id, Michael’ın bastırılmış arzularını ve hayatta kalma içgüdüsünü temsil eder; bu, ailesine yönelik tehditler karşısında harekete geçer. Ego, onun rasyonel karar

OKUMAK İÇİN TIKLA

Parıltının Hiper-Nesnesel Okuması: Annihilation ve Timothy Morton’ın Kavramları Üzerine

“Annihilation” filmindeki “parıltı” (Shimmer) bölgesi, Timothy Morton’ın hiper-nesne kavramıyla derin bir ilişki kurar. Hiper-nesne, insan algısını aşan, devasa ölçekte, zamansal ve mekânsal olarak dağılmış varlıklardır; örneğin, iklim değişikliği veya nükleer atıklar. Parıltı, bu kavramın somut bir temsili olarak, hem fiziksel hem de metafizik bir varlık olarak insan bilincini zorlar. Bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Netflix’in Türkiye’deki Yerel İçerik Stratejisinin Küresel Yankıları

Netflix’in Türkiye’deki yerel içerik stratejisi, glokalleşme kavramının somut bir yansıması olarak, hem yerel kültürel dinamikleri hem de küresel eğlence endüstrisinin taleplerini bir araya getiriyor. Bu strateji, yalnızca Türkiye’deki izleyici kitlesini hedef almakla kalmıyor, aynı zamanda Türk kültürünün küresel ölçekte temsilini şekillendiriyor. Aşağıdaki analiz, bu stratejinin çok boyutlu etkilerini, yerel ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Xenogenesis ve Siborg: İnsanlığın Sınırlarında Bir Buluşma

Octavia Butler’ın Xenogenesis serisi, insanlığın biyolojik, toplumsal ve etik sınırlarını sorgulayan bir anlatı sunarken, Donna Haraway’nin siborg teorisiyle derin bir diyalog kurar. Bu metin, Xenogenesis serisinin Haraway’nin siborg kavramıyla kesişimlerini, insan-öteki ilişkileri, biyoteknolojik dönüşümler ve toplumsal yapıların yeniden inşası üzerinden ele alıyor. Butler’ın Oankali ile insanlık arasındaki genetik ve kültürel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kimliğin Hayaletleri: Spekülatif Materyalizm ve Lost Highway Üzerine Bir İnceleme

Mark Fisher’ın Hayalet Kavramının Kökenleri Mark Fisher’ın “hayalet” kavramı, kapitalist gerçekliğin altında yatan görünmez izleri ve bastırılmış olanın geri dönüşünü ifade eder. Fisher, bu kavramı, modern toplumların tüketim odaklı yapılarında kaybolan anlamların ve alternatif olasılıkların izlerini takip etmek için kullanır. Hayalet, ne tam anlamıyla var olan ne de tamamen yok

OKUMAK İÇİN TIKLA

Fabian’ın Nietzscheci Üst-İnsan İdeali ve Post-Kolonyal Şiddetin Döngüsel Doğası

Lav Diaz’ın Norte, The End of History filmi, Fabian karakteri üzerinden Nietzscheci üst-insan kavramını ve post-kolonyal toplumlardaki şiddet döngüsünü derinlemesine sorgular. Fabian’ın bireysel varoluş arayışı, ahlaki çöküşü ve şiddete yönelimi, Filipinler’in tarihsel ve toplumsal bağlamında kök salmış karmaşık dinamikleri yansıtır. Nietzsche’nin üst-insan ideali, bireyin geleneksel ahlakı reddederek kendi değerlerini yaratmasını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Freak Orlando ve Queer Tarihyazımının İmkansızlığı Üzerine

Ulrike Ottinger’ın 1981 yapımı Freak Orlando filmi, Virginia Woolf’un Orlando romanından esinlenerek, transgender bir kahramanın tarih ötesi yolculuğunu anlatır. Film, queer tarihyazımının lineer ve normatif anlatılara meydan okuyan doğasını, kaotik ve parçalı bir estetikle performe eder. Bu metin, filmin, tarihsel anlatının sabitliğini sorgulayan, kimliklerin akışkanlığını vurgulayan ve toplumsal normların dışına

OKUMAK İÇİN TIKLA

Zamanın Ağırlığı: Lav Diaz’ın Norte, The End of History Filminde Filipinler’in Sömürge Sonrası Hafızası

Lav Diaz’ın 2013 yapımı Norte, The End of History filmi, dört saati aşan süresiyle Filipinler’in sömürge sonrası toplumunun derin yaralarını, bireysel ve kolektif hafızanın kırılganlığını ve insan varoluşunun etik sorgulamalarını inceler. Film, Fabian adlı karakterin trajik yolculuğu üzerinden, Filipinler’in tarihsel, toplumsal ve bireysel çelişkilerini uzun plan sekansları ve minimalist bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Orman Ruhu’nun Öfkesi: Doğanın Tahakkümü, Medusa’nın Bakışı ve Ekofeminist Direniş

Doğanın İntikamı ve İnsanlığın Çatışması Princess Mononoke filminde Orman Ruhu’nun öfkesi, doğanın insan tahakkümüne karşı bir isyanı olarak belirir. Theodor Adorno’nun “doğanın tahakküm altına alınışı” tezi, insanın doğayı araçsallaştırarak onu bir sömürü nesnesine indirgediğini savunur. Orman Ruhu, hem yaşamın hem de yıkımın sembolü olarak, bu tahakkümün sınırlarını zorlar. Öfkesi, insanın

OKUMAK İÇİN TIKLA

Üçüncü Günün Patlaması: Bastırılmış Öfkenin Temsili

Chantal Akerman’ın Jeanne Dielman, 23 quai du Commerce, 1080 Bruxelles adlı filmi, günlük yaşamın sıradanlığı içinde gizlenen toplumsal ve bireysel gerilimleri inceler. Üçüncü günde Jeanne’in patlaması, feminist bir perspektiften, bastırılmış öfkenin dışavurumu olarak değerlendirilebilir. Bu an, yalnızca bireysel bir kırılma noktası değil, aynı zamanda cinsiyet rolleri, toplumsal baskılar ve bireyin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Jeanne Dielman ve Görünmez Emeğin Sinematik İncelemesi

Chantal Akerman’ın Jeanne Dielman, 23 quai du Commerce, 1080 Bruxelles (1975) filmi, ev içi emeğin, toplumsal cinsiyet rollerinin ve gündelik rutinlerin sinematik bir sorgulamasıdır. Film, minimalist bir yaklaşımla, bir kadının üç gün boyunca ev işleri ve seks işçiliği arasındaki döngüsünü izler. Bu çalışma, Jeanne’in rutinlerini mercek altına alarak, ev içi

OKUMAK İÇİN TIKLA