Etiket: Derrida

Yapısökümün İzinde: Huzur’un Çözümlenen Katmanları

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanı, 1940’ların İstanbul’unda geçen bir anlatı olarak, bireysel arayışlarla toplumsal dönüşümleri iç içe geçirir. Jacques Derrida’nın yapısöküm yaklaşımı, bu metni sabit anlam yapılarının ötesinde bir alana taşır; burada ikili karşıtlıklar –örneğin süreklilik ile kopuş, bütünlük ile parçalanma– sabit hiyerarşilerden arındırılır. Romanın dört bölümlü yapısı, İhsan, Nuran,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Derrida’nın Metinsellik Kavramı: Edebiyat ve Felsefe Arasındaki Sınırların Yeniden Tanımlanması

Metinselliğin Kapsayıcı Doğası Derrida’nın metinsellik anlayışı, anlamın sabit bir merkezden türemediğini ve metinlerin kendi içinde sonsuz bir yorumlama ağı oluşturduğunu öne sürer. Bu kavram, edebiyat ve felsefe arasındaki geleneksel ayrımı sorgular, çünkü her iki alan da dilin kaygan yapısına dayanır. Metinsellik, bir metnin yalnızca yazıldığı bağlamla sınırlı olmadığını, aksine okuma

OKUMAK İÇİN TIKLA

Derrida’nın Misafirperverlik Etiği Mülteci Krizine Karşı Devlet Politikalarını Nasıl Sorgular?

Koşulsuz Misafirperverlik Kavramı Derrida’nın misafirperverlik etiği, iki temel eksen üzerine kuruludur: koşulsuz ve koşullu misafirperverlik. Koşulsuz misafirperverlik, yabancıyı hiçbir beklenti, kimlik sorgulaması veya kısıtlama olmaksızın kabul etmeyi önerir. Bu, bir devletin ya da bireyin, gelen misafiri tamamen açık bir şekilde karşılaması gerektiği anlamına gelir. Ancak Derrida, bu idealin pratikte uygulanmasının

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dil ve Anlamın Çözülüşü: Chomsky ile Derrida Arasındaki Zıtlık

Dilin Kökenine Bakış Noam Chomsky’nin dil edinim cihazı (Language Acquisition Device, LAD) teorisi, insan zihninin doğuştan gelen bir dil öğrenme yeteneğiyle donatıldığını öne sürer. Bu teori, dilin biyolojik bir temele dayandığını ve evrensel dilbilgisi kurallarının insan beyninde önceden programlanmış olduğunu savunur. Chomsky, çocukların karmaşık dil yapılarını kısa sürede öğrenmesini, çevresel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tanpınar’ın Huzur’unda Boğaz’ın Sembolik Mekanları ve Derrida’nın Yapısökümüne Yansıması

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanı, Türk edebiyatında modernizm ve gelenek arasında köprü kuran bir başyapıt olarak, İstanbul’un Boğaz’ını yalnızca bir coğrafi mekan olmaktan öte, anlam katmanlarıyla dolu bir semboller alanı olarak sunar. Jacques Derrida’nın yapısöküm kuramı, metinlerin sabit anlamlarını sorgulayarak, anlamın sürekli ertelenmesini (différance) ve ikili karşıtlıkların çözülmesini önerir. Bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yapısöküm ve Hakikat: Post-Truth Çağında Derrida’nın Mirası

Anlamın Çözülüşü ve Hakikat Kavramı Jacques Derrida’nın yapısöküm yaklaşımı, metinlerin ve anlamların sabit bir merkezden yoksun olduğunu öne sürer. Bu yaklaşım, hakikatin tekil ve evrensel bir varlık olarak kabul edilmesini sorgular. Post-truth çağında, hakikatin göreceli hale geldiği ve bireysel algıların ön planda olduğu bir ortamda, yapısöküm, anlamın sürekli olarak yeniden

OKUMAK İÇİN TIKLA

Derrida’nın Mirası ve Klinik Psikolojide Hikaye Yazımı

Yazının Arkeolojisi: Derrida’nın Kavramı Jacques Derrida’nın “yazı” kavramı, dilin ve anlamın sabitliğini sorgulayan bir felsefi bıçak gibidir. Yazı, onun gözünde, yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda anlamın sürekli ertelendiği, çoğullaştığı ve çözüldüğü bir sahnedir. Logocentrizmi eleştiren Derrida, sözün üstünlüğünü değil, yazının akışkanlığını yüceltir; çünkü yazı, bireyin kendi varoluşsal anlatısını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Popüler Kültürün Kürasyon Dansı: Différance ve Kimlik İnşasının Tarihsel Seyri

Popüler kültürün kürasyonu, insanlığın anlam arayışının sahnesinde bir ayna gibidir; hem yansıtır hem de kırılır. Jacques Derrida’nın différance kavramı, anlamın sürekli ertelenmesini, sabitlenememesini ve bağlamlar arasında kaymasını ifade eder. Bu, kimlik inşasının da temel dinamiğidir: Kimlik, sabit bir öz değil, kültürel kürasyonun akışkan, çelişkili ve çok katmanlı süreçlerinde şekillenir. 20.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Simgesel Düzen: Öznenin İnşası ve Özgürlüğün Sınırları

Simgesel Düzenin Temelleri: Lacan’ın Özne Oluşumu Jacques Lacan’ın simgesel düzeni, bireyin dil, toplumsal normlar ve semboller aracılığıyla özne haline geldiği alanı tanımlar. Dil, bireyi bir özne olarak konumlandırır; çünkü insan, konuşmaya başladığı anda “ben” diyerek kendisini semboller dünyasına yerleştirir. Lacan’a göre, simgesel düzen, bireyin bilinçdışını yapılandıran bir ağdır; bu ağ,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göbeklitepe ve Yapısöküm: Anlamın Sonsuz Oyunları

Anlamın Kırılgan Kumaşı Jacques Derrida’nın yapısöküm felsefesi, anlamın sabit bir kaya gibi değil, su gibi akışkan ve ele avuca sığmaz olduğunu öne sürer. Göbeklitepe’nin taşlarına kazınmış semboller, bu bağlamda, yalnızca bir dönemin dini ya da toplumsal mesajlarını taşımaz; her bakışta yeniden doğar, her yorumda başka bir yüzünü gösterir. Bu semboller,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Popüler Kültür, Mitoloji ve Différance: Kimliğin Kürasyonu ve Köksüzlüğü

Popüler kültür, bireylerin kimliklerini mitolojik anlatılarla şekillendirme çabası ve différance kavramının bu anlatıları çözündürme potansiyeli arasında karmaşık bir gerilim yaratır. Jacques Derrida’nın différance kavramı, anlamın sabitlenemeyen, sürekli ertelenen ve farklılaşan doğasını ifade ederken, popüler kültürün kürasyon pratikleri, bireyleri ya mitolojik bir köken arayışına ya da différanceın köksüzlüğüne yönlendirir. Popüler Kültürün

OKUMAK İÇİN TIKLA

Popüler Kültürün Kimlik Kürasyonu ve Différance’ın Etik Sorgusu

Popüler kültür, bireylerin kimliklerini inşa etmesinde bir sahne sunarken, bu süreç aynı zamanda ötekileştirme, ahlaki sorumluluk ve anlamın sürekli ertelenmesi gibi etik meseleleri de beraberinde getirir. Jacques Derrida’nın différance kavramı, bu dinamikleri sorgularken, kimlik temsillerinin sabit olmadığını ve sürekli bir anlam kayması içinde olduğunu vurgular. Kimlik Kürasyonunun Ötekileştirme Gölgesi Popüler

OKUMAK İÇİN TIKLA

Özgür İradenin Gölgesinde: Bir Yanılsamanın Anatomisi

Bilinçdışının Zincirleri Freud’un bilinçdışı, insan ruhunun karanlık bir kuyusu gibi işler; arzular, bastırılmış dürtüler ve toplumsal normların dayattığı zincirler burada çarpışır. İd, ego ve süperego arasındaki bu gerilim, bireyin özgür iradesini sorgulamaya iter: Arzularımız mı bizi yönlendirir, yoksa toplumun bize giydirdiği ahlaki kılıf mı? Freud’a göre, bilinçdışı, toplumsal normların içselleştirilmiş

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anlamın Ertelenmesi ve Ontolojik Sınırların Sorgusu: Différance, Kimlik ve Gerçek

Différance’ın Anlamı ve Anlamın Ertelemesi Jacques Derrida’nın différance kavramı, anlamın sabitlenemeyen, sürekli kayan ve ertelenen doğasını ifade eder. Bu kavram, dilin ve düşüncenin statik bir merkeze sabitlenemeyeceğini, her anlamın başka bir anlama işaret ederek kendi içinde bir eksiklik taşıdığını öne sürer. Différance, hem farklılık (difference) hem de erteleme (deferral) anlamına

OKUMAK İÇİN TIKLA

Popüler Kültürün Kürasyonu, Différance ve Otantiklik:Varoluşsal Bir Sorgulama

Popüler kültür, bireyin kimlik arayışını şekillendiren bir ayna, bir yanılsama sahnesi ve aynı zamanda bir anlam üretim makinesi olarak işler. Jacques Derrida’nın différance kavramı, anlamın sabitlenemeyen, sürekli ertelenen ve farklılaşan doğasını vurgularken, popüler kültürün kürasyon pratikleri bu ertelenmeyi hem besler hem de karmaşıklaştırır. Martin Heidegger’in “varlık” anlayışı ise bireyin otantikliğini,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göbeklitepe’nin T Sütunları: Anlamın Yapısökümü

Arkeolojik Metnin Sınırları Göbeklitepe, yaklaşık 12.000 yıl öncesine uzanan T biçimli sütunlarıyla, insanlığın anlam üretme serüveninde bir kırılma noktasıdır. Bu yapılar, Derrida’nın yapısöküm yaklaşımıyla okunduğunda, sabit bir “merkez” arayışının değil, anlamın kayganlığının ve çokkatmanlılığının bir yansıması olarak belirir. Avcı-toplayıcı toplumlardan tarım toplumlarına geçiş, yalnızca bir yaşam tarzı değişimi değil, aynı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kitlelerin Pasifizasyonu ve Direnişin Sınırları

Kültür Endüstrisinin Gölgesinde Pasifizasyon Adorno’nun kültür endüstrisi, kitleleri standardize edilmiş hazlarla uyutan bir makine olarak işler. Medya, sanat ve eğlence, kapitalist düzenin birer aygıtı haline gelerek bireyleri eleştirel düşünceden uzaklaştırır, onları tüketim toplumunun itaatkâr öznelerine dönüştürür. Bu pasifizasyon, psişik bir uyuşma yaratır; birey, kendi arzularını sistemin sunduğu sahte seçeneklerle özdeşleştirir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Différance ve Popüler Kültür: Kimliklerin Yeniden İnşasında Ütopik Olanaklar

Jacques Derrida’nın différance kavramı, anlamın sabitlenemeyen, sürekli ertelenen ve farklılaşan doğasını ifade eder. Popüler kültürün kürasyon pratikleriyle birleştiğinde, bu kavram, bireylerin ve toplulukların kimliklerini yeniden inşa etme süreçlerini ütopik bir özgürlük ve yaratıcılık sahasına dönüştürme potansiyeli taşır. Anlamın Kaygan Zemini: Différance ve Kimlik Différance, anlamın sürekli olarak ertelenmesi ve farklılaşması

OKUMAK İÇİN TIKLA

Différance ve Popüler Kültürün Kimlik Labirenti

Kimliğin Sürekli Ertelenen Anlamı Différance, Jacques Derrida’nın felsefi mirasında, anlamın sabitlenemediği, sürekli ertelenen ve farklılaşan bir döngü olarak belirir. Popüler kültür, bu döngüyü hem bir sahne hem de bir ayna olarak kullanır; bireylerin kimlik arayışını kürate ederken, sabit bir “benlik” arzusunu hem besler hem de imkânsız kılar. Birey, popüler kültürün

OKUMAK İÇİN TIKLA

Popüler Kültürün Kürasyonu: Politik Arzu, Kimlik ve Bilinçaltının Sahnesi

Popüler kültür, bireylerin kimliklerini inşa ettiği, politik arzularını dışa vurduğu ve bilinçaltının manipüle edildiği veya özgürleştirildiği bir sahnedir. Bu saha, kürasyon pratikleriyle şekillenir; bireyler, fandomlar, tüketim alışkanlıkları ve estetik seçimler aracılığıyla kendilerini toplumsallığın aynasında yeniden üretirler. Ancak, Jacques Derrida’nın différance kavramı, bu sürecin sabitliğini bozar, anlamın sürekli ertelenmesi ve farklılaşmasıyla

OKUMAK İÇİN TIKLA