Etiket: Etik

Sokrates’in “Kendini Bil” Aforizmasının Etik ve Epistemolojik Çağrısı

Öz-Bilinç ve İnsan Doğasının Keşfi Sokrates’in “Kendini bil” ifadesi, bireyin kendi zihinsel, duygusal ve ahlaki yapısını anlamaya yönelik bir çağrıdır. Bu çağrı, bireyin kendi sınırlarını, yeteneklerini ve zayıflıklarını tanımasını gerektirir. Öz-bilinç, bireyin yalnızca kendi iç dünyasını anlaması değil, aynı zamanda bu iç dünyanın dış dünyayla olan ilişkisini de sorgulaması anlamına

OKUMAK İÇİN TIKLA

Deleuze’un Bedenler-Arası Kavramı ve Siborg ile Post-İnsan Etiği

Bedenler-Arası Kavramının Temelleri Deleuze’ün bedenler-arası kavramı, bireysel bedenlerin sabit ve izole varlıklar olarak değil, sürekli etkileşim ve akış içinde olan dinamik yapılar olarak ele alınmasını önerir. Bu kavram, bedenin sınırlarının geçirgen olduğunu ve diğer bedenlerle, teknolojilerle ya da çevresel unsurlarla ilişkiler aracılığıyla yeniden şekillendiğini vurgular. Deleuze, bedeni bir özne-nesne ikiliğinden

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kant’ın Yüce Kavramının Modern Sanat ve Estetik Teorilerindeki Dönüşümü

Kant’ın Yüce Kavramının Temelleri Kant, yüceyi, insan aklının sınırlarını zorlayan, hayal gücünün kavrayamayacağı büyüklükte veya güçte bir deneyim olarak tanımlar. Matematiksel yüce, sonsuz büyüklük veya sınırsızlık hissi uyandıran fenomenlerle (örneğin, uçsuz bucaksız bir okyanus veya yıldızlı gökyüzü) ilişkilidir; dinamik yüce ise doğanın ezici gücüne (örneğin, fırtınalar veya volkanlar) karşı duyulan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Camus’nün Felsefesinde Ölümün Kaçınılmazlığı ve Bireyin Özgürlük Algısı

Absürd Kavramı ve Ölümün Kaçınılmazlığı Camus’nün felsefesinin temel taşı, absürd kavramıdır. Absürd, insanın evrende bir anlam arayışı ile evrenin bu arayışa kayıtsız kalması arasındaki çatışmadan doğar. Ölümün kaçınılmazlığı, bu çatışmayı keskinleştiren bir gerçektir. İnsan, yaşamını anlamlandırmak için çaba sarf ederken, ölümün kesinliği bu çabayı anlamsız kılacak bir son olarak belirir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Odysseos’un Kurnazlık Özelliği ve Antik Yunan Kahramanlık İdeali

Kurnazlığın Tanımı ve Odysseos’un Karakteristiği Kurnazlık (mētis), Antik Yunan düşüncesinde zeka, pratik bilgelik ve duruma özel stratejik düşünme yeteneğini ifade eder. Bu özellik, fiziksel güçten ziyade aklın ve esnekliğin ön planda olduğu bir problem çözme yaklaşımını yansıtır. Odysseos, Homeros’un Odysseia adlı eserinde bu niteliğiyle öne çıkar. Truva Savaşı’nda tahta at

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gogol’un Kahramanlarındaki Yozlaşma ve Ahlaki Çöküşe Bir Bakış

Yozlaşmanın Toplumsal ve Bireysel Kökenleri Nikolay Gogol’ün eserlerinde yozlaşma, bireysel ve toplumsal düzeyde karmaşık bir olgu olarak ele alınır. Yozlaşma, bürokratik sistemlerin işleyişindeki aksaklıklar ve bireylerin bu sistemler içindeki davranışlarıyla şekillenir. Özellikle devlet kurumlarının hantal yapısı, bireyleri etik dışı davranışlara yönlendirir; bu süreç, insan doğasının pragmatik çıkarlar peşinde koşarken ahlaki

OKUMAK İÇİN TIKLA

Modern Wicca’da Üç Kat Yasası’nın Etik ve Metafizik Temelleri

Köken ve Anlam Üç Kat Yasası, Modern Wicca’nın temel ilkelerinden biri olarak, Gerald Gardner ve Doreen Valiente gibi öncü figürler tarafından 20. yüzyılın ortalarında popüler hale getirilmiştir. Bu yasa, “Ne ekersen onu biçersin” ilkesini temel alır ve bireyin niyet ve eylemlerinin evrensel bir enerji döngüsü içinde kendisine üç katı olarak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Platon’un Gorgias Diyaloğu: Retorik Sanat mı Yoksa Bir Bilgelik Arayışı mı?

Platon’un Gorgias diyaloğu, Antik Yunan düşünce dünyasında retorik sanatının ve sofistlerin eğitim yöntemlerinin doğurduğu tartışmaları derinlemesine ele alan bir metindir. Bu diyalog, yalnızca bir felsefi tartışma değil, aynı zamanda bireyin toplumu etkileme gücü, bilginin doğası ve insanın kendini yetiştirme süreçleri üzerine yoğun bir sorgulamadır. Platon, Sokrates’in ağzından, retorik ve sofist

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nietzsche’nin Köle Ahlakı Eleştirisinin Algoritmik Adalet Tartışmalarına Yansıması

Ergün DOĞAN Değer Sistemlerinin Teknolojik Yeniden ÜretimiFriedrich Nietzsche’nin “köle ahlakı” kavramı, geleneksel ahlaki değerlerin kökenine dair radikal bir eleştiri sunar. Ona göre, tarihsel süreçte güçsüz konumdaki bireyler, kendi zayıflıklarını bir erdem haline getirerek “iyi” ve “kötü” kavramlarını yeniden tanımlamıştır. Bu durum, gücü ve yaşamı olumlayan “efendi ahlakının” yerini, çileciliği, merhameti

OKUMAK İÇİN TIKLA

Deleuze’ün Fark Kavramı ve Biyoçeşitlilik Krizine Felsefi Yaklaşım

Fark Kavramının Ontolojik Temelleri Deleuze’ün fark kavramı, varlığın statik bir özdeşlikten ziyade sürekli bir oluş süreci olarak anlaşılmasını önerir. Geleneksel metafizikte, varlıklar sabit kategoriler ve özdeşlikler üzerinden tanımlanırken, Deleuze için varlık, farklılaşma süreçleriyle ortaya çıkar. Bu, biyoçeşitlilik krizine uygulanabilir; çünkü türler ve ekosistemler, sabit ve değişmez yapılar olarak değil, sürekli

OKUMAK İÇİN TIKLA

Jordan Belfort’un Hedonizmi ve Manipülatif Liderliği: Weber, Machiavelli ve Adorno Perspektiflerinden Kapsamlı Bir Analiz

Hedonizmin Kapitalist Sistemdeki Yeri Jordan Belfort’un yaşam tarzı, hedonizmin en uç örneklerinden birini temsil eder. Onun aşırı tüketim alışkanlıkları, lüks düşkünlüğü, uyuşturucu kullanımı ve sınırsız haz arayışı, bireysel tatmini toplumsal normların ve ahlaki sorumlulukların önüne koyar. Max Weber’in Protestan ahlakı kavramı, kapitalist birikim sürecinin temelinde yatan disiplin, özdenetim ve çalışkanlık

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sonya’nın Fedakârlığı: Suç ve Ceza’da Travmanın Telafisi mi?

Sonya’nın Karakterine GirişSonya Marmeladova, Suç ve Ceza eserinde, kendi varlığını başkalarının kurtuluşu için feda eden bir figür olarak ortaya çıkar. Onun fedakârlığı, ailesini geçindirmek için fahişelik yapmayı göze almasıyla somutlaşır; bu, yalnızca maddi bir fedakârlık değil, aynı zamanda bireysel onurunu ve toplumsal kabulünü riske atan bir seçimdir. Sonya’nın bu davranışı,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yapay Zeka ve Algoritmik Manipülasyon Çağında Žižek’in İdeoloji Kavramı

İdeolojinin Temel Yapısı ve YZ Çağındaki Dönüşümü Žižek’in ideoloji anlayışı, bireylerin gerçekliği anlamlandırırken farkında olmadan içine gömüldükleri sembolik düzenlere dayanır. Bu düzen, bireylerin düşünce ve davranışlarını şekillendiren bir çerçeve sunar; ancak bu çerçeve, birey tarafından doğal ve kaçınılmaz olarak algılanır. YZ çağında, bu sembolik düzen, algoritmalar ve veri odaklı sistemler

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dostoyevski, Budala: Prens Mışkin’in Saflığı, İdeal mi, Zayıflık mı?

Saflığın Kavram Olarak Tanımlanması Saflık, bireyin niyet ve davranışlarında art niyetsizlik, dürüstlük ve dış dünyaya karşı naif bir yaklaşımı ifade eder. Prens Mışkin’in saflığı, Dostoyevski’nin Budala eserinde, onun çocuksu bir masumiyetle hareket etmesi, yalan ve ikiyüzlülüğe karşı doğal bir mesafe koyması olarak belirginleşir. Bu özellik, Mışkin’i toplumsal normlardan ve hesaplı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Otizmli Bireylerin Özerklik ve Karar Alma Süreçlerinde Karşılaşılan Etik Sorunlar

Bireysel Özerkliğin Tanımı ve Otizm Bağlamındaki ZorluklarÖzerklik, bireyin kendi yaşamı üzerinde kontrol sahibi olma, kendi değerleri ve tercihleri doğrultusunda kararlar alabilme yetisidir. Otizmli bireyler için özerklik, bilişsel ve iletişimsel farklılıklar nedeniyle karmaşık bir kavram haline gelebilir. Örneğin, bazı otizmli bireyler sınırlı sözel iletişim becerilerine sahip olabilir, bu da onların tercihlerini

OKUMAK İÇİN TIKLA

Camus’nün İsyan Kavramı: Absürdizm ve Etik Sınırlar

Absürdün Anlaşılması ve İsyanın Doğuşu Camus’nün absürdizm anlayışı, insanın evrenden anlam bekleyişi ile evrenin bu beklentiye kayıtsız kalışı arasındaki çatışmadan doğar. Sisifos Söyleni’nde Camus, absürdü, insanın mantık arayışının evrenin sessizliğiyle karşılaşması olarak tanımlar. Bu durum, bireyi nihilizm, umutsuzluk veya intihar gibi yollara sürükleyebilir. Ancak Camus, isyanı bu noktada bir alternatif

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kierkegaard’ın Absürd Kavramı ve Bilimsel Determinizm Arasındaki Çatışma

Absürd Kavramının Felsefi Temelleri Kierkegaard’ın absürd kavramı, insan varoluşunun sınırlarında ortaya çıkan bir durum olarak tanımlanabilir. Bu kavram, özellikle onun “Korku ve Titreme” eserinde, inancın rasyonel olmayan bir sıçrayış gerektirdiği fikriyle şekillenir. Absürd, insanın akıl yoluyla kavrayamayacağı bir gerçeklik karşısında, mantıksız görünen bir inanç eylemine yönelmesini ifade eder. Bu, bireyin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nietzsche’nin Güç İstenci: Özgürlük ve Totaliter Yorum Riskleri

Kavramın Temelleri Nietzsche’nin güç istenci, bireyin varoluşsal enerjisini ve kendini gerçekleştirme arzusunu ifade eder. Bu kavram, bireyin yalnızca hayatta kalmaya değil, aynı zamanda potansiyelini en üst düzeye çıkarmaya yönelik içsel bir dürtüyü tanımlar. İnsan, bu bağlamda, kendi değerlerini yaratma ve yaşamını şekillendirme kapasitesine sahiptir. Güç istenci, bireysel özerkliği vurgular; bireyin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Zerdüştlükte Ahura Mazda ile Angra Mainyu Çatışmasının Etik Sistemlere Etkisi

Kozmik Düzen ve Karşıtlık İlkesi Zerdüştlükte, Ahura Mazda, mutlak iyilik, bilgelik ve yaratıcı gücün temsilcisi olarak evrenin düzenini simgeler. Buna karşılık, Angra Mainyu, kaos, yıkım ve kötülüğün kaynağıdır. Bu iki güç arasındaki karşıtlık, evrensel bir dualizmi ifade eder ve etik sistemlerin temelini oluşturur. İnsan, bu kozmik mücadelede bir taraf seçmekle

OKUMAK İÇİN TIKLA

Frantz Fanon ve Edward Said’in Evrensel İnsan Hakları Eleştirisi: Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme

Sömürgecilik Sonrası Etik ve Evrenselcilik EleştirisiFrantz Fanon’un sömürgecilik sonrası etik anlayışı, evrensel insan hakları söylemini Batı merkezli bir yapı olarak sorgular. Bu söylemin, sömürgeci güçlerin tarihsel pratikleriyle çeliştiğini savunur. İnsan haklarının evrensel olduğu iddiası, Fanon’a göre, sömürgeleştirilmiş toplulukların deneyimlerini ve mücadelelerini dışlayan bir çerçeve sunar. Evrenselcilik, genellikle Batı’nın ahlaki üstünlük

OKUMAK İÇİN TIKLA